Eserin adı
: TEVHİD ve LEDÜN Risâlesi
Özgün adı :
Rasâletu’t-Tecrîdi fî Kelimeti’t Tevhîd
-er-Risaletü’l-Ledunniye
Müellifi
: İmam GAZÂLÎ (1058-1111)
Mütercimler :
Serkan
ÖZBURUN
Yusuf Özkan ÖZBURUN
Yayınlayan
: FURKAN Basım-Yayın / İstanbul – 0216 341 08 65-310
71 61
Yansıtan
:
Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
İlim, şer’i ve
aklî olmak üzere ikiye ayrılır. Fakat hakiki âlimler
nazarında şer’i ilimlerin çoğu aklî, aklî ilimlerin çoğu
da şer’idir. (81)
Bâri Teala’nın
“emrimden” dediği bu ruh cisim veya araz olamaz.
O “akl-ı evvel” , “levh”, “kalem” kavramları gibi
duyu organlarıyla hissedilmeyen ancak akılla
kavranabilecek bir cevher, bir ziyâdır.
Bize göre ruh,
cevherlere ait vasıfları kabul edip, bozulmayan,
dağılmayan, ölmeyen bilakis şeriatın bildirdiği gibi
bedenden ayrılan ve kıyamet günü ona dönmeyi bekleyen
bir şeydir. (76)
Efendimiz
(s.a.v.) ruh hakkında:
-Ruhlar, teçhiz
edilip sıralanmış askerlerdir,
buyurmuşlardır. (77)
Efendimiz
(s.a.v.) hadislerinde buyuruyorlar ki:
-Kur’an’ın her
âyetinin bir zâhiri bir de bâtını vardır. Ayrıca her bir
bâtının da yedi –veya dokuz- bâtını vardır.
-Kur’an
harflerinin her birinin bir anlamı, her anlamının da
işaret ettiği bir şey vardır.
(82)
Kur’an’ı
Kerîm’in tefsir edilmesi zor bir iş olduğundan hiçbir
müfessir tam olarak onun hakkını verememiş, ukdesini
çözememiştir. Evet, bütün müfessirler gücü yettiği, aklı
erdiği, ilimlere vukufiyeti nispetinde onu izaha
çalışmışlar fakat hiçbiri kâmil mânâda hakikati
söyleyememişlerdir. (83) (Ukde: Düğüm, bağ.
Karışık ve müşkül iş. Zorluk, zor iş.)
İnsanların
felaha ermesi, âhiret korkusundan kurtuluşu; ancak
“Tevhid İlmi” ile mümkündür. (85)
Tefekkür ile
“taallüm” (öğrenme) eşdeğer olup, taallüm bir kişinin
herhangi bir âlimden istifade etmesidir. Tefekkür ise
insan ruhunun “Külli Ruh” tan istifadesidir.
Külli Ruh tesir ve talim bakımından tüm ulemâ ve
ukalâdan çok daha üstündür. (89) (Ukalâ:
Akıllılar)
Kısaca
diyebiliriz ki; bedenî ve nefsanî sanatların başlangıcı
taallümle, bunların kompleks bir hale gelmesi tefekkürle
olmuştur. (91)
İlham,
külli ruhun; saflığına, kabiliyetine, istidadına göre
insan ruhunu uyarmasıdır. O vahyin kısmî bir
yansımasıdır.
Vahiy,
gaybî hallerin ayan beyan tezahür etmesi olup, ilham ise
gaybî şeylere kapalı bir tarzda işaret edilmesidir.
Vahiyden hasıl olan ilme; nebevî ilim, ilhamdan hasıl
olan ilme de; ledünnî ilim denir. Ledün ilmi, gayb
lambasından ışıyan latif, saf ve cilalı bir kalbe düşen
ziyâ gibidir ki Bari-i Teala ile ruh arasında hiçbir
vasıta olmaksızın elde edilir.
Bütün ilimler “Külli
Ruh” tarafından malûmdur ve onda mevcuttur.
“Külli akıl”
, “Külli ruh” tan daha üstün, daha mükemmel, daha
kuvvetli olup, Bari-i Teala’ya daha yakın olduğu için
külli ruhun külli akla nispeti; Havva’nın Âdem’e nispeti
gibidir. Külli ruh da sair mahlûkata nispeten daha aziz,
daha lâtif ve daha üstündür. Bu sebeple Külli aklın
feyiz saçmasıyla vahiy, külli ruhun aydınlatmasıyla da
ilham doğar. Öyleyse vahiy enbiyanın süsü, ilham
evliyanın ziynetidir. Nasıl ki ruh akıldan, velî nebîden
derece bakımından aşağı ise, ilham da vahiyden aşağı bir
mevkide yer alır. İlham vahye nispetle zayıf, rüyaya
nispetle kuvvetlidir. Bütün bunların ışığında
diyebiliriz ki gerçek ilim enbiya ve evliyanın ilmidir.
…
Nübüvvet ile
Risalet arasında fark vardır.
Nübüvvet; Kudsî
ruhun malûmat ve mahlûkatın hakikatini bilebilmesidir.
Risâlet ise; bu
hakikatleri ehline yani faydalanmak isteyen ve buna
kabiliyeti olan insanlara tebliğ etmektir.
Bazen ruhlardan
biri tevafuken bu hakikatleri elde edebilir fakat bir
takım sebep ve özürler nedeniyle bunları tebliğ edemez.
Ledünni ilim,
Hızır as. da olduğu gibi nübüvvet ve velâyet ehline
mahsustur. (94,95)
(Tevafuk:
Birbirine uygunluk. Muvâfık oluş. Rast gelme hali.)
Allah-u Teala
bir kula hayır dilerse kendisi ile onun arasındaki
perdeyi kaldırır. Bu şekilde birtakım kevnî sırlar o
kula aralanır ve bunların mânâları o kişinin zihnine
nakşeder. O da hakikatleri Allah’ın dilediği kullara
açıklar.
Hikmetin
hakikatine ledün ilmi ile nail olunur. (95)
Ledün ilmine
nail olanlar birçok ilmi tahsil etmekten, insanî
öğrenimin zahmetlerinden kurtulur. Az öğrenip, çok
bilirler, az yorulup çok istirahat ederler.
… Vahyin
kesilmesiyle Risâlet kapısı kapanmıştır. Hakikat ortaya
konduktan, din tamamlandıktan sonra insanların resûl
gönderilmesine zaten ihtiyacı kalmamıştır. Nitekim
Allah-u Teala:
-Bugün sizin
dininizi tamamladım..
(Mâide-3) buyurmuştur.
İnsanların
ihtiyacı olan bütün ilimler açıklandıktan sonra resûl
gönderilmesi hikmete münafidir. (Münafi: Zıt,
uymaz, aksi, aykırı. Mugayir ve muhalif olan.) Külli
ruhun nuru insanları aydınlatmaya devam etmekte olup,
ilham kapsı kapanmamıştır. Çünkü insanların daima
uyarılmaya ihtiyacı vardır. İnsanlar her an vesveselere
kapıldıkları ve şehvete düştükleri için, davet ve
risâlete değil, tembihe muhtaçtırlar. Bu sebeple Allah-u
Teala mucizevî nitelikte olan vahiy kapısını kapamış,
hayatın idamesini kolaylaştırmak maksadıyla rahmetinin
tecellisi olan ilham kapısını açık bırakmıştır. (96)
… Nebîler
insanları fıtratlarındaki temizliğe çağıran ruh
doktorlarıdır. (98)
Biz baş (akıl)
ve göğsünden (kalb) istisnâî bir hastalığa yakalanmış
bir âlim tanıdık ki, hastalığının devam ettiği zaman
zarfında, ömrü boyunca öğrendiklerini unuttu,
hafızasında olan her şey birbirine karıştı. Bu âlim şifa
bulup da sıhhatine kavuştuğunda unutkanlığı gitmiş,
hastalık günlerinde unutmuş olduğu malûmatları tekrar
hatırlayabilmiştir.
Bu olaydan
anlıyoruz ki; bilgiler yok olmaz, unutulurlar. (99,100)
Efendimiz
(s.a.v.) hadislerinde buyuruyorlar ki:
-Kim ilmi ile
amel ederse, Allah ona bilmediklerini öğretir.
-Kim Allah’a
kırk sabah ihlâslı bir şekilde yalvarırsa Allah-u Teala
hikmet pınarlarını onun kalbinden lisanına aktarır.
(101,102)
Başka bir eserden “Yansımalar” da buluşmak
dileğiyle hoşça kalın, Allah “Muin” imiz olsun. |