Kitabın adı: VÂRİDAT Şerhi.
Yazar : Simavna Kadısı oğlu Şeyh BEDREDDİN
(1358-1420)
Şerheden :
Seyyid Muhammed Nur
Hazırlayanlar:
Mahmut Sadettin Bilginer - H.Mustafa Varlı
Yayınevi : Esma Yayınları-
Yansıtan :
Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
…Hal
tevhidi zikre devamdan hasıl olur bir haldir… (78)
(Gerçek sofî) Çevresindekilere akıllarının alabileceği
kadar söyler, fakat kendi gönlünde ve bilgisinde onları
mecbûren gizler. (81)
Ya
Rabbi bilgi cevherinin halka öğrenilmesini arzu
etseydim, bana; “Sen putlara tapanlardan imişsin…”
derlerdi, Müslümanlar kanımı dökmeyi helâl sayarlar ve
hakkımda en çirkin muamelenin yapılmasını güzel ve
yerinde görürlerdi… demiştir. (Hz. Âli- Varidat-81)
Tasavvufun birinci anlamı:
Marifet, yani bilgi nurudur.
Bu nûr bir kimsede olursa,
o kimsenin Allah’tan korkması ve çekinmesi olmaz…
Tasavvufun ikinci anlamı:
Mutasavvıf denilen Sofi, batınî (içsel) ilminde
olanı konuşamaz, yani zahiren (görünürde)
Kur’an-ı Kerim’e noksan görünenlerden söz etmez, zira
Kur’an-ı Kerim’e karşıt olan her şey batıldır.
Tasavvufun üçüncü anlamı:
Sofi, Allah’ın haram kıldığı hususlara karşı hiçbir
kimseyi teşyi ve teşvik etmez, bilakis çevresindekileri
sakındırır. Allah’ın sırlarını daima örtüp saklar.
(82-83)
Kerâmet hususunda kesin olarak bilinmelidir ki, ilmî
kerametler gerçek olan kerâmetlerdir. (83)
…Bilgi yoluyla yakınlık elde ettiğinden İlm-el Yakîn
denir.
…Gözleriyle görerek inanırsa, bu bilgiye görme yoluyla
yakınlık elde ettiğinden Ayn-el Yakîn denir.
…Bilgi bizzat kendisiyle tahakkuk ettiğinden, buna
Hak-kal Yakîn denir.
Şu
halde birinci İlm-el Yakîn ilmi görmeden kesin bir
delil ile bilmektir.
İkinci Ayn-el
Yakîn ilmi görme yoluyla bilgi edinmektir.
Üçüncü Hak-kal Yakîn ilmi de kendisinin bizzat onunla
sıfatlanmasıdır. (85-86)
Varlığın hakikat noktasından “Zikir, Zâkir ve Mezkûr”
kelimeleri bir olunca, “İlm-el Yakîn” hasıl oldu.
Sâlikin bu gibi keşif ve müşâhede ile bilişi “Ayn-el
Yakîn” olup,
“Hak-kal Yakîn”
ise, sâlikin şu mana ile tahakkuk etmesinden, yani
kendisi o mananın ayni olduğunu gerçekten
bilmesinden ibarettir. (87)
Beni,
yücelik ve samâdâniyyetle sıfatlanan Allah’tan başka hiç
kimse kavrayıp idrâk edemez. (91)
Meleklerin Allah’a ibadet etmekten bir an hâli
kalmamaları ezelî ve sonsuz olarak tespihleri (anmaları)
dahi eserlerin kendilerinden sürekli olarak çıkması
ve meydana gelmesinden ibarettir. (93)
…Gönül saf ve parlak olacak olursa, Allah o gönül
sahibine marifeti hasebiyle, yani o kişiye Allah’ı
bilgisi oranında tecelli eder. (96)
Vücudunu yok bilip, Allah’tan başka hiçbir mevcut
görmemek, ikilikten kurtulup Allah’ta yok olmak ve
O’nunla birlikte var olmaktır. (100)
Hz.
Resûlü Ekrem: “Cennetin kapısı üzerinde Lâ İlâhe
İllallah yazılıdır” buyurmuş ve Cennet kapısının “Tevhid”
ile açılacağına işaret buyurulmuştur. (102)
Allah
kullarından her hangi birine, kendisinin sevdiği
kullarının nâil oldukları kemâl derecesine eriştirmek
isterse, o kuluna işin güzel tarafını gösterir. Bunun
üzerine o kul da o işi işler.
…
Allah
bir insanı kemâl derecesine yükseltmek isterse, ona
kemâldeki sebepleri güzel, veya zıtlarıyla da çirkin
cihetlerini gösterir. (104) |