Kitabın Adı: KİTAB’UL VASÂYÂ
FUTÛHAT DERYASINDAN
VASİYETLER-I
Müellifi : Şeyh-ül Ekber Muhyiddîn İbn’ül ARABÎ
(1165-1240)
Mütercim : Abdullah Tâhâ FERAİZOĞLU
Nâşir : Remzi GÖKNAR
Yayınevi : KİTSAN Yayınları – İstanbul – 0212 513 67 69
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
“ALLAH”
ve “HÛ” lafızları Kelime-i Tevhid’in
terkibini oluşturan kelimelerdendir.
Dolayısıyla;
“LÂ
İLÂHE İLLALLAH” ile yapılan zikir, Arif-i
Billah olan ulemanın indinde, Lafza-i Celâl, “ALLAH”
ve “HÛ” ile yapılacak zikirden daha
üstündür. (68)
Öyleyse artık sen de Ey Aziz!..
“LÂ İLÂHE” ile bizzat
varlığını nefi et!.
“İLLALLAH” demekle de
(varlığın
Allah’ın var etmesiyle var olduğundan dolayı)
kendi vücudunu isbat et!..
Yani..
Varlığının hükmen var
olduğunu, ilmen yok olduğunu kabul et!..
O
halde.. Artık sen de..
“Allah” varlığını hem
ilmen hem hükmen isbat et!..
“O” nun varlığı
kendisindendir.
Bizim varlığımız ise,
“O” nun var etmesine bağlıdır.
(69)
Allah’a ve ahiret gününe îmanda sebat eden hiçbir
kavmin, Allah’a ve Resûlüne muhalefet eden kimselerle
–velev ki onlar, bunların
(iman edenlerin)
babaları, ya oğulları, ya biraderleri, yahut soy sopları
olsunlar- dostlaşacaklarını göremezsin. [58/22]
O
halde ey Aziz!..
Kesin olarak Allah’a düşmanlığını bilmediğin
Allah’ın mü’min kullarına (işlemiş oldukları
günahlarından dolayı) ihtimalle, düşmanlık besleme
ve onlar hakkında, insanların dillerinde yaygın olan
konuşmalara da iltifat etme.
Sana vacip olan, onun
kötü emellerine buğz etmendir. Zat’ına buğz etmen değil.
Allah’a düşman olanların
ise, şahsına buğz etmek lazımdır.
Öyle ise..
Şahsına buğz ettiğin
kimse, Allah’ı inkar eden, kâfir veya şirk koşan
müşriktir.
Fiiliyatta buğz ettiğin
kimse ise, günahkâr mü’min veya müslümandır.
…
Hali hazırda kâfir olup, son nefesi bizce meçhul olan
şahıslar hakkında da, ön yargılı olma!.. (73)
Eğer zahirde mü’min olarak hali malumun olsa –
velev ki o hakikatte müşrik ve kâfir olsa da-
sen onun hakkında Allah’ın hakkını gözeterek dost ol.
Sakın, düşmanlık yapma!. Zira ona düşmanlık yapmakla,
Kıyamet gününde Allah’ın zahir esması seninle muhâseme
eder. (74)
[Muhasama= (Muhasamet) (Muhâsamât) Muhalefet, iki taraf
arasındaki düşmanlık. Birbiri ile çekişmek. Birbirine
husumet etmek.]
Nafile ibadetlere devam etmekle ilâhi sevginin
oluşacağını açıklayan deliller vardır. Ve o ilâhi sevgi
ile kul, Hak ile işitir ve görür.
Bu
da, farzların edasından hasıl olan ilâhi sevginin
aksidir. Zira farzların edâsında HAK kul ile
işitir ve görür…
Yani..
Farz ibâdetlerde ise,
HAK kulla işitir ve görür.
Nafile ibâdetlerde, kul,
Hak ile işitir ve görür..
(82)
Dolayısıyla, fazların edâsında; sen HAK için, ve
nâfilelerin edâsında ise, kendin için olursun.
(83)
Hadis-i Kudsi’de Allah şöyle buyuruyor:
Kulumun eksik kalan farzlarını işlediği nâfilelerle
tamamlarım.
(85)
Her kim kelâmını
amelinden sayarsa az konuşur.
[Cami’us Sağir] (87)
Bize rivayet edilir ki kul işlemiş olduğu kötü amelleri
konuşmadıkça melek onun aleyhine yazmaz. (88)
Ey
Aziz!..
Dilini “Bulutlar yağmur
yağdırdı..” gibi sözler söylemekten.. Özellikle de,
böyle itikatta bulunmaktan sakın!.
Sen,
Allah’a îman etmişsen ancak, Allah’ın yağmuru
bulutlar vasıtasıyla yağdırdığına itikat edersin.
Anla!..
A’detullah, her şeyi bir sebebe bağlamıştır.
Amma, A’detullah böyle de olsa yani her şeyi sebepler
vasıtasıyla zuhur ettirse de, ancak bazen de, mucizeler
gibi bir takım harikulâde olan şeyler, sebepsiz olarak
da vücuda gelmesi mümkün olur.
Binaenaleyh.. Yine de sen, her şeyi sebeplere nispet
etmekten çıkacak, itikâdi bozukluk ve kabahatlerden
sakın!.. (91)
Her
şeyin yaratıcısı Allah Teâlâ’dır. Sen buna inanıyorsun…
Amma yine de, “Şu yıldız yada burç şöyle yapar…”
demeyeceksin. Çünkü Allah yıldızların yağmur
yağdırdığını söyleyenlere gerçeği örten, KÂFİR’ler
demiştir.
…
Hadis-i Kudsi’de Allah şöyle buyuruyor:
Bana îman edip yıldızları inkâr eden, yıldızlara îman
edip beni inkâr eden..”
diyenleri kâfir namıyla vasıfladı. Zira,
kul ne zaman “Allah’ın fazlı keremiyle yağmur
yağdı..” derse… yıldızların ismini söylememesi
itibariyle onları örtmüş olur…
Bir
kimse de, “Yıldızlar yağmuru yağdırdı…”
derse fâili hakikinin ALLAH, olduğuna îtikat etse
bile Allah’ın kudretini örtmüş olur.. (93,94)
İnsanlar, işittikleri tesbihte, mucizeyi taşlara nispet
kılmakla hata ettiler…
Halbuki, mucize, o taşların tesbih
etmesinde değil, taşların tesbîhini işitenlerin
işitmesinde gerçekleşti. (97)
Kul
hastalandığında Allah onunladır.
Hastanın hâlini görmüyor musun?.. O, ALLAH’dan
başka hiç bir kimseden yardım istemez ve hep Allah’ı
hatırlar.. Ve böylece de; Allah’ı dilinde yad ederken
kalbinde de “O” na iltica eder.
Öyle ise; hasta kim olursa olsun… Hastalığı müddetince
hep Allah’la olur. Hasta olan kişi, iyileşmesine vesîle
olacak sebeplere yapışsa da… Yani, tabiplere baş vursa
da… Allah’tan aslâ gafil olmaz…
Niçin hasta gaflete düşmez?.. Zira, bu haliyle Allah’ın
kudretini müşahede ile, kendisinin âciz ve zayıf
olduğunu idrak ederek, huzur-u ilâhide kemâl-i edeple
durur. (99,100) |