Kitabın Adı: KİTAB’UL VASÂYÂ
FUTÛHAT DERYASINDAN
VASİYETLER-I
Müellifi : Şeyh-ül Ekber Muhyiddîn İbn’ül ARABÎ
(1165-1240)
Mütercim : Abdullah Tâhâ FERAİZOĞLU
Nâşir : Remzi GÖKNAR
Yayınevi : KİTSAN Yayınları – İstanbul – 0212 513 67 69
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Ey
Aziz!..
Nasıl ki müşrik ve kâfirlerin hakim oldukları yerlerden
hicret etmen gerekiyor..
Aynen, Allah’ın kitap veya Resûl lisanıyla
kötülediği kötü ahlaklardan da hicret et!. Zira, nefsî
hicret; hicretin ziyadesidir. (185)
..İlmi
tahsil edip, o ilmi kendi nefsinde tatbik etmeyenler;
ışık yaymasıyla her ne kadar başkalarına faydalı olsa da
(mum misali) kendini eritmekle bitirir..
Oysa ki, sen bildiklerinle amel etsen, ALLAH sana bir
nur verir ki onunla bilmediklerini öğrenirsin ve ALLAH,
sana Furkan mertebesini ihsan eder.
Öyle ise; İlmiyle amil ve başkalarını irşat edici
olanlardan olmaya gayret et!. (189)
Mü’minlerin dünyada musîbetleri ve belâları çoktur..
ALLAH, mü’mini;
işlediği günahlardan temizlenmesi için, musibet ve
belâlara müptela kılar..
Onun içindir ki mü’min, çeşitli hastalık ve meşakkatler
içinde olur.. Böylece de kâmilleşir. (196)
Kur’ân’ı tefekkürle okumaya devam et.!..
Okuma esnasında da, Allah, sevdiği kimseleri hangi
vasıflarla övmüşse o vasıflara dikkat et ve o sıfatlarla
vasıflanmaya çalış!..
Allah, sevmediği kimseleri de hangi vasıflarla
kötülüyorsa o vasıflara dikkat et ve o sıfatları terk
et!.. (197)
Kıyamet gününde, Kur’ân kıraat edenlere; “Kur’ân’ı
OKU ve yüce derecelere yüksel!..” denilecek.
Anla!..
Teklif yeri olan Dünyadır.. Ki yükseliş; Kur’ân’ı
okuduğunda kendi okumasından Hakk’ın okumasına
yükseltmesiyle gerçekleşir. (201)
Kıyamet gününde, kulun hangi âyette Kur’ân’ı tilavet
etmesi tamam olursa, ona münasip mertebeye kul yükselir.
Zira, HAK, dünyada huzuru kalp ile Kur’ân tilavet
eden kulun vasıtasıyla o âyetleri okumuştur…
(202)
Allah Resûlü (s.a.v.) bir gün ashabına şöyle buyurdu:
-İnsanlardan Allah’a yakın olanlar vardır..
Sahabeler:
-Yâ Resûlullah, onlar kimlerdir?..
-Onlar Kur’ân ehli, Allah ehli ve Allah’ın has
kullarıdır..
(204)
Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu:
-Size düşmanlarınızla karşılaşıp boyunlarını vurmanızdan
veya onların boyunlarınızı vurmalarından daha iyi bir
şey haber vereyim mi?..
Ashab:
-Evet yâ Rasûlallah, dediler.
Efendimiz de:
-Allah’ı
zikretmenizdir… buyurdular. (207)
Bir
başka Hadis-i Şeriflerinde Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle
buyurdu:
-ZİKRULLAH İLE MEŞGUL OLAN DİRİDİR..
Bu
rivayete binaen zâkirin ölümünden sonraki hayatı,
şehidin hayatından daha üstündür.
Tabii ki bu şehid zâkir değilse. (208)
Bir
şeyin hayır mı.. şer mi olduğunu ayırabilmen öncelikle
şeriatı yani Allah’ın sınırlarını, buyruklarını,
yasaklarını bilmenle mümkünleşir. (211)
İnfak, farz ve nafile olarak iki kısma ayrılır. Farz
olanına zekât, nafile olanına da sadaka denir. Nafilenin
farz olanı da bulunaktadır...
Ey
Aziz!.. Bil ki!..
İnfakın farz olanını (zekâtı) edâ etmekle,
cimrilikten halas olursun.
Nafileyi (sadakayı) edâ etmekle de, âlî derecelere
vasıl olarak kerem mertebesine haiz olursun.
(213)
Zekât farzdır. Muhtaç olanların zaruretinin giderilmesi
için zekât dışında, sadaka vermek de farzdır.
(214)
İnsan, hırsına düşkün, sabrı kıt, bir kötülük geldiğinde
feryâdı basan ve ona bir iyilik dokununca cimrilikle
vasıflanmış olarak yaratılmıştır. .. Allah, insanın
yaratılışında aslolan vasıflarını Kur’ân’da:
-Mal biriktirip de kap içinde saklayan…
[70/18]
-Hakikat insan, hırsına düşkün ve sabırsız
yaratılmıştır…
[70/19]
-Kendisine şer dokundu mu feryadı basandır…
[70/20]
-Ona hayır dokununca da çok cimridir..
[70/21]
Buyurarak beyan etmiştir.
Bu
yaratılışta olan bir varlık tabî ki sadakayı vermekte
zorlanır.
İşte bunun içindir ki Allah Resûlü Aleyhisselâm’a ;
-Hangi sadaka da hayırlıdır?.. diye sorulduğunda;
-Sıhhatli
olduğun halde hayatı düşünerek veya fakirliği düşünerek
nefsin seni cimrilik yapmaya zorladığı zaman, verdiğin
sadaka hayırlı sadakadır… buyurmuşlardır. (215,216)
Cömertlik yapmaya da ancak her şeyin hakikatine ulaşmaya
vesile olan İLİM sevk edebilir..
Cimrilikten kurtulmaya vesile olacak ilimi şöyle
tasavvur etmek mümkündür:
Sen, rızkını senden başkasının yiyemeyeceğini, onu
kendisine azık edinemeyeceğini ve onunla hayatdar
olamayacağını bildiğin zaman –velev ki; yer ve gök
ehli hepsi toplanıp senle rızkının arasına engel olmaya
kalkışsalar ki, buna güçleri yetmez- senin,
gönlüne muhtaç olan kimseye sadaka vermek varid olur
olmaz… ona infakta bulun ki cömertlerden ve güzel
övgülere mahzar olanlardan olasın..
Senin mâlik olduğun malda başkasının onunla hayatdar
olacağı ve gıdasını temin edeceği rızkı olduğunu
bildiğin zaman, -velev ki yer ve gök ehli senin
mülkünde olan rızalarıyla onlar arasında engel olmaya
kalkışsalar ki buna takatleri yetmez- onlara
mülkünde olan haklarını şöyle tasavvur ederek ver!..
Yani..
-Ben bir emânetçiyim,
benim hakikaten hiçbir şeyim yok.
Allah, onların rızkını bana emâneten verdiği şeylere
bağlamakla beni imtihan ediyor… de…!!!
(218,219) |