Kitabın Adı: KİTAB’UL VASÂYÂ
FUTÛHAT DERYASINDAN
VASİYETLER-I
Müellifi : Şeyh-ül Ekber Muhyiddîn İbn’ül ARABÎ
(1165-1240)
Mütercim : Abdullah Tâhâ FERAİZOĞLU
Nâşir : Remzi GÖKNAR
Yayınevi : KİTSAN Yayınları – İstanbul – 0212 513 67 69
Yansıtan : Hamdi CENİK
www.sufizmveinsan.com
Âlemde bulunan her şey
mü’mindir.
Zira, âlemde bir şey yok
ki Allah’ı tesbih ve O’na secde etmesinler.
(235)
EY ÎMAN EDENLER ÎMAN
EDİN.
[4/136] (236)
Bu neşette hususun
îmânını, onlardan talep ederek TEKRAR “ÎMAN”
etmeleri için onlara teklifte bulundu.
Mutlak TEVHİD’e taarruz
etmeksizin yani, “Ey insanlar îman edin..” gibi. Zira,
kullarında ŞİRK’İ HÂFİYİ BİLMESİ ve TEVHİD’İ EMR
ETMESİ KULLARI İÇİN RAHMET’tir. (237)
Şirk-i hafi’nin onlarda
bulunmasından ötürü onlara; Allah’a îman edin!!!..
denmiştir. Allah’ın Vahdâniyetine îman edin denmemiştir.
Zira, Hakk’ın varlığına iman getiren mü’mindir
amma gizli şirkten kurtulmamıştır. Allah’ın Tevhid’ine
inanan kimse, Allah’a ortak koşmayı nefi eder.
(Nefi=Nefy=Sürgün etmek)
Mü’min, Esma-ül
Hüsnâ’dan bir isimdir..
Öyle ise.. Mü’min, hem
Hakk’ın, hem halkın ismi olur.
-Mü’min, mü’mine
kenetlenir… Hadis
’i hükmünce;
HAK olan mü’min, halk
olan mü’mini korur.
(237)
-Bizi ALLAH yolunda
aldatana aldanırız.
[Hz. Ömer] (239)
Allah Resûlü (s.a.v.)
şöyle buyurdu:
-Kâmil mü’min, ALLAH
için aldatılan ve kerem sahibi olan kimsedir.
Zira, îman gereği olan
ahlâk, zahire göre muamele etmektir.
Allah Resûlü (s.a.v.)
hadis’in devamında şöyle buyurdu:
-Münâfık, aldanmayan ve
kendi nefsini yadırgayıp, nefsine levm edendir.
(240)
..Mü’min kardeşini,
kendine bir ayna olduğunu mülahaza et.. Zira, sen,
aynaya baktığında kendi sûretinde çirkin bir nesne
gördüğünde gidersin.
Allah Resûlü (s.a.v.) :
-Mü’min mümine aynadır…
buyurmuştur ki sen, o aynaya bakarak kendi
noksanlıklarını gidermeye gayret etmelisin. (241)
Allah Teâlâ, kendi
Zât’ını hangi sıfatlarla vasıflamışsa o vasıfların
fiilleriyle kullarına muamele etmektedir.
Neyin yapılmasını
emrediyorsa bizzat kendisi o emrettiklerini yapıyor.
Allah Teâlâ, neden
yasaklıyorsa o şeylerden Zât’ı münezzehtir.
(248)
… Bir mü’mine lânet
etmek onu öldürmeye eşittir.
Hz. İsâ as. bir gün bir
hınzırla karşılaştı ona:
-Emniyet ve güvenle
kurtuluşa er.. dedi.
Bunu duyanlar, hazrete:
-Niçin böyle dedin?..
diye sordular. O da:
-Ben dilimi güzel
sözlerle meşgul etmeyi arzularım.. buyurdular. (252)
Onlar, ister Hakk’ı
bilsinler, ister bilmesinler, daima ALLAH’a
düşmanlıklarını inad ile tek yönlü olarak izhar ederler.
Böyle yapmaları itibariyle biz onlara tek yüzlü diyoruz.
Öyle ise kâfir; ne
aklen, ne de şer’an Allah Resûlü’nün tebliğ ettiği
hakikatleri kabul etmez. (269,270)
İki yüzlü olan
münâfıklar; Mü’minlerin yanına onların hoşlanacağı
yüzüyle ve kâfirlerin yanına da onların hoşlanacağı
yüzüyle gelir…
Yani, münâfık,
mü’minlere îmanlı olduğunu ve kâfirlere, gizlediği
küfrünü göstererek gelir. (270,271)
Allah, Kur’ân’da kâfir
ve münâfıklık vasıflarını kısaca şöyle sıralıyor:
-Onlar, Allah’ın
hatırlattığı gerçekleri işitmekten sağırdırlar…
-Hakk’ı söylemekten
dilsizdirler…
-Onlar, Allah’ın kudret
eseri olan mucizelerini görmekten kördürler…
-Artık onlar, Hakk’a
dönmezler…
[2/17-18] (271)
Sonra sizler, yine
onlarsınız ki kendilerinizi öldürüyor, içinizden bir
fırkayı yurtlarından çıkarıyor, aleyhlerinde günah ile,
düşmanlıkla birleşip yardımlaşıyorsunuz. Eğer size esir
olup gelirlerse, kendileriyle fidyeleşiniz. Halbuki
onların çıkarılması size haram kılınmıştı. Yoksa siz ,
Kitâb’ın bir kısmına inanıyorsunuz da bir kısmını
inkâr mı ediyorsunuz?..
[2/85]
…
Allah’ı ve peygamberini
inkâr ederek kâfir olan, bir de Allah ile peygamberinin
arasını ayırmak isteyen “Bunlardan kimine inanırız,
kimini inkâr ederiz..” diyen ve böylece küfr ile
îman arasında bir yol tutmaya yeltenen kimseler yok
mu?.. İşte onlar, gerçek kâfirlerin tâ kendileridir. Biz
o kâfirlere hor ve hakîr edici bir azap hazırlamışızdır.
[4/150-151] (276)
İlim ehli olarak Hakk’a
teslim olmak, ve.. müteşâbih âyetlere
kalbinde fitne ve fesad bulunanlar tabi olur ve
o âyetleri fitne yaymak için kendi arzularına göre
yorumlarlar.
(Habibim) Sana
indirilen kitabı indiren O’dur. Ondan bir kısım âyetler
muhkemdir ki bunlar kitabın anasıdır. Diğer bir kısmı da
müteşâbihlerdir. İşte kalplerinde eğrilik bulunanlar
sırf fitne aramak (ötekini, berikini saptırmak)
ve (kendi arzularına göre) onu tevile yeltenmek
için onun müteşâbih olanına tabi olurlar. Halbuki onun
tevilini Allah’tan başkası bilemez. İlimde yüksek pâyeye
erenler ise; “Biz ona inandık hepsi Rabbimizin
katındandır..” derler. (Bunları) sâlim
akıllılardan başkası düşünemez. [3/7]
“İlimde yüksek pâyeye
erenler..”
cümlesi “Allah’tan başkası bilmez..”
cümlesine atf edilirse o zaman manası şöyle olur:
“Onun tevilini Allah’tan
ve ilimde yüksek pâyeye erenlerden başkası bilmez.”
Yani,
âyetin
tevilini ilimde yüksek pâyeye erenler; Allah öğretisiyle
bilirler..
demektir.
(283) |