Sosyal fobi diye adlandırılan sosyal
kaygı; insan hayatının akışını ve duygu
durumunu derinden etkileyen, gündelik
hayatın gerekliliklerini kâbusa
dönüştüren, sosyal ortamlarda açığa
çıkan bir korku, kaygı duygusudur.
Özellikle kişinin performans gerektiren
bir iş ile meşgulken başkaları
tarafından incelenmesi durumunda açığa
çıkan, diğer kişiler tarafından
eleştirilme, alay edilme endişesi, küçük
düşme korkusudur. Belirtileri şöyle
sıralanabilir:
-
Çarpıntı,
-
Titreme,
-
Terleme,
-
Kaslarda gerginlik,
-
Midede rahatsızlık hissi,
-
Göz temasından kaçınma,
-
Göğüste sıkıntı hissi,
-
Sıcak ya da soğuk basması,
-
Başta ağırlık hissi,
-
Konsantrasyon eksikliği,
-
Yüz kızarması.
Sosyal fobi, kadınlarda da erkeklerde de
görülebilir. Kadınlarda daha sık
görülmekle birlikte sosyal fobi yüzünden
doktora başvuranlar daha çok
erkeklerdir. Kadınlar, özellikle
çalışmayan kadınlar, zamanlarının çoğunu
evde geçirdikleri için belirtiler açığa
çıkmayabilir. Erkekler ise çalışma
hayatının; yani sosyal hayatın sürekli
içinde olmak durumunda kaldıklarından
belirtiler gözle görünür hale gelir.
Çalışmak, sosyal hayatın içinde olmayı
gerektirdiği için çalışan kadın da bu
tehditle yüz yüzedir ve sosyal fobinin
belirtilerini daha belirgin olarak
hisseder. Bekâr veya boşanmış kişiler
ile yüksek eğitimlilerde sosyal fobi
daha sık görülmektedir.
Stres…
Kaygı düzeyinin yükselmesi beyindeki
stres hormonları salgısını arttırır ve
aşırı derecede salgılanan stres
hormonları öğrenme yeteneğini geriletir.
Bunun sonucunda daha da fazla korku
açığa çıkar." Stres durumunda
sinapslarımızın (beyindeki nöron
hücreleri arasındaki bağlantılar. Her
beyin hücresi arasında yaklaşık 16.000
sinaps bağlantısı mevcuttur) normal
işleyişi bozulur. Stres hormonları
dediğimiz adrenalin ve noradrenalin
oranı yükselir. Dolayısıyla, bir hücreye
ulaşan uyarılar bir diğerine geçemez.
İşte bu an, bizim hatırlayamadığımız
andır, düşüncelerimiz bloke olur.
Yapılan araştırmalara göre sosyal fobik
davranışların sinir sisteminin dopamin
ve serotonin sistemleri ile ilişkili
olduğu görülmüştür. Ayrıca, korkular
kişinin otonom sinir sistemini uyararak
kalp üzerinde aşırı zorlanmaya, kalp
spazmına ve hatta beslenme bozukluğuna
ve bağırsak spazmlarına kadar tüm
bedende çeşitli bozukluklara sebep olur.
Sigaranın zararlarından biri de
sinapslar arasındaki bağlantıları
aksatmasıdır.
Bilimsel bir araştırmada bu konuyla
ilgili çok güzel bir örnek vardır: Bir
köpekbalığı ve başka bir balık aynı
akvaryuma konulmuş, ancak araya bir cam
bölme yerleştirilerek birbirinden
ayrılmış. Köpekbalığı acıkınca
karşısındaki balığa saldırmak istemiş,
fakat arada cam bir bölme olduğu için
cama çarpmış. Tekrar tekrar diğer
taraftaki balığı yiyebilmek amacıyla
saldırıp dursa da, her seferinde aradaki
cam engele takılmış. Karşındaki balığı
yemek için 28 saat boyunca uğraşan
köpekbalığı, sonunda denemekten
vazgeçmiş. Bir süre sonra aradaki cam
bölme kaldırılmış, diğer balık yanına
gelmiş, ama köpekbalığı onu yememiş ve
bir süre sonra açlıktan ölmüş. Aradaki
engel kalkmış olsa bile köpekbalığının
yeniden deneme gücünü kaybedip
başarısızlığı kabul etmesini, yani
başarısızlığa şartlanmasını "öğrenilmiş
çaresizlik" olarak adlandırabiliriz.
Sosyal fobi yarattığı kaygı nedeniyle
birçok psikolojik rahatsızlığa da yol
açabilir. Sosyal fobisi olan kişilerde
sıklıkla depresyon, panik bozukluk,
obsesif kompulsif bozukluk, alkol -
madde kullanımı, somatoform bozukluk
gibi psikiyatrik hastalıklar ortaya
çıkar.
Ne Yapılmalı?…
Beynimizin çalışması bir bilgisayar
gibidir. Bilgisayarın çalışmasını ve
çeşitli fonksiyonları yürütmesini
sağlayan ona yüklenen yazılımlar ya da
programlardır. İşte, insan beyni de
böyledir. Ona "kötü olacak" programını
yüklediyseniz, beyniniz davranışlarınızı
bu programa göre ayarlayacaktır.
Yüklediğiniz program "her şey güzel
olacak" programı ise beyniniz başarmanız
için sizinle işbirliği yapmaya
başlayacaktır. Tüm bu davranışı beyine
işlemenin yolu, dikkâtin doğru şekilde
odaklanmasından geçer. Dikkat arttırıcı
egzersizler son derece fayda
sağlamaktadır.
Yapılan araştırmalar stresin pek çok
hastalığın başlamasına veya artışına
sebep olduğunu göstermektedir. Stres, iç
sıkıntısından, vücudun bağışıklık
sisteminin bozulmasına kadar geniş bir
yelpazede insan sağlığını
etkilemektedir. Yoğun stres organizmada
otomatik olarak birtakım fizyolojik
belirtilerin oluşmasına yol açar.
Çarpıntı, nefes darlığı, kas gerginliği
ve ilerleyen dönemde bunlara eklenen
unutkanlık ve dikkât dağınıklığı gibi
yakınmalar, özellikle çok şiddetli
olduğunda kişinin yaşamını aksatan bir
boyuta ulaşabilir. Bunların ruhsal
kökenli olduğunun bilinmemesi kişiyi
çeşitli tetkik ve tedavi arayışlarına
yöneltebilir. Bu belirtilerin kaybolması
ancak stresin kontrol edilmesiyle
mümkündür. Stresi kontrol etmek
mümkündür.
Stres Kontrolunda Neurobiofeedback
Kullanımı…
Kişinin beyin dalgalarını bilgisayarda
görmesiyle geriliminin azaltılmasına ve
gevşemesine dayanan Neuro-Biofeedback
(sinir geribildirimi) ile gevşeme
yöntemleri uygulanır. Biofeedback,
kişinin stresin bedensel belirtilerine
yönelik farkındalığını arttırarak bu
belirtileri kontrol etmesine, bir
anlamda da psikolojik olarak gevşeyip
rahatlamayı öğrenmesine yardımcı bir
tekniktir. Bu amaçla geliştirilmiş en
etkin yöntemlerden biri olan Neuro-Biofeedback'te,
bilgisayar ortamında beyin dalgalarının
gözlemlenmesi ve kişinin bunları
geribildirim aracı olarak kullanması
sağlanabilmektedir. Öncelikle beynin
biyoelektrik haritası çıkarılır, stresli
çalışan alanları belirlenir.
İkinci aşamada Neuro-Biofeedback
cihazının elektrotları stresli alanlara
takılır. Bilgisayar ekranında beyin
dalgaları görüntülenir.
Üçüncü aşamada kişiye beyin gücünü
kullanarak "Alfa" dalgalarını arttırması
öğretilir. Alfa dalgaları beynin
istirahat dalgalarıdır. Bu dalgaları
arttırmayı başaran kişiye puan verilir.
Azami on seansta kişi beyin gücünü
kontrol etmeyi öğrenir.
Neuro-Biofeedback, objektif ve
ölçülebilir verilerle çalışma imkânı
sağlamakta, aynı zamanda tedavinin
yararlılığı hakkında da bilgi
vermektedir. Kişinin somut verilerle bu
bilgiye ulaşması, motivasyonunu ve
tedaviye inancını arttırmaktadır.
Beynin temel biyoelektriksel aktivitesi
Alfa, Beta, Delta ve Teta dalgalarıdır.
Beyin bunların hiçbirini yüzde yüz saf
olarak yayınlayamaz, oranları değişir.
Normal yaşantı sırasında bu dalgalar
karışık olarak yayınlanır. Yayınların
karışımında Alfa dalgası çoksa uyanık
bir huzur durumu yaşanır. Söz konusu
dalgalar feedback aleti ile monitorize
edilerek kişiye Alfa durumu görsel ve
işitsel sinyaller olarak bildirildiğinde
kişi yaşadığı anksiyete durumlarında
kendini kontrol altına alarak daha fazla
Alfa üretebilmeyi öğrenebilmektedir.
Davranış tedavisinin sistematik
duyarsızlaştırma tekniğinde Alfa
durumunun hoş, rahatlatıcı, huzur verici
özellikleri endişe ile karşıt
eşleştirmede kullanılabilmektedir.
Kişiye Neuro-Biofeedback aleti ile nasıl
daha fazla Alfa üretebileceği öğretilir.
Ardından zihninde kendisi için gerginlik
yaratacak durumları canlandırması
istenir. Feedback sinyali aracılığıyla
Alfa miktarının düştüğü saptandıkça
canlandırma kesilip hastanın tekrar Alfa
durumuna dönmesi sağlanır. Bu tarz bir
öğrenme sonucunda kişilerin
yaşamlarındaki olayları kontrol
edebileceklerine ilişkin inançları ve
güven duyguları artmaktadır.
Bireysel psikoterapi ve gevşeme
egzersizleri ile birlikte kullanılan
Neuro-Biofeedback tekniği ile kişiye
özel opsiyonel ayar yapabilme imkânından
yararlanılabilir. Kişiye rahatsızlığıyla
ilgili farkındalık kazandırmak,
motivasyonunu arttırmak, bireysel
psikoterapide kazandığı davranış
değişikliklerinin beyninde ne tür
bioelektriksel görünüm kazandığıyla
ilgili geribildirim vermek suretiyle
düşüncelerine hâkim olabilme yeteneği
kazandırılır.
Ne demişler: Güzel gören güzel düşünür,
güzel düşünen hayatından lezzet alır. Bu
felsefeyle hayatımıza yeni ufuklar
kazandırmak mümkün. Bu büyük sözün
hayatımıza yön vermesi dileğiyle…
Kaynaklar:
http://www.sosyalfobi.com/
http://www.sosyal-fobi.net/
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sosyal_fobi |