Beyinde renk
var mı
?
Beynin özel
bölgesi,
tıpkı beynin
diğer
bölgeleri
gibi
kapkaranlıktır.
Orada hiçbir
ışık, hiçbir
renk yoktur.
Beynin bu
bölgesinde
kırmızı,
yeşil, sarı
renk yoktur.
Beyaz
yoktur.
Rengarenk
çiçekli
bahçeler,
gözümüzü
kamaştıran
güneş
ışığının
hiçbir
yansıması
yoktur.
Masmavi
gökyüzü,
yemyeşil
ağaçlar
yoktur.
Kafatasının
içi zifiri
karanlıktır.
Gözlerimizden
içeriye
doğru ışığın
girdiğini
zannederiz.
Oysa, ne
gözlerimizin
dışında, ne
de
gözlerimizin
arkasında
ışıktan eser
yoktur.
Renklerin
oluşumu,
nesnelerin
ışığı
yansıtma
özelliklerinden
kaynaklanmaktadır.
Dış dünyada
ışık
olmadığına
göre,
renklerin
varlığı da
söz konusu
değildir. O
halde "dışarıda"
olarak kabul
ettiğimiz
renkli dünya
nerededir?
Bu renkli
dünya, ne
dışarıdan
bize
doğrudan
ulaşabilir,
ne de
beynimizin
içinde
oluşur.
Renkli
dünya, bizim
algıladığımız
şeydir. Biz
öyle
yorumladığımız
için bu
şekildedir.
Cambridge
Üniversitesi
matematik ve
teorik fizik
bölümünden
Peter
Russell bu
durumu şu
şekilde
tarif eder:
"Dışarıdaki"
dünyanın,
bizim
tecrübe
ettiğimizden
oldukça
farklı
olduğu
gerçeği pek
çok kişiyi
şaşırtmaktadır.
Yeşil renkle
ilgili
deneyimlerimizi
değerlendirin.
Fiziksel
dünyada
belirli bir
frekansta
ışık vardır
ama ışığın
kendisi
yeşil
değildir.
Gözden beyne
iletilen
elektrik
impulsları
da yeşil
değildir.
Orada hiçbir
renk yoktur.
Gördüğümüz
yeşil renk,
bu ışık
frekansına
cevap veren
zihinde
görülen bir
niteliktir.
Zihnin
yalnızca
nesnel
deneyimi
olarak var
olur. (1)
(vurgu
orijinaline
aittir.
|
Bizim
"dışarısı"
olarak
algıladığımız
mekanda
aslında
hiç
renk
yoktur.
Bizim
ışık
ve
renk
olarak
yorumladığımız
foton
hareketleri,
zifiri
karanlık
bir
ortamda
gerçekleşen
fiziksel
olaylardan
başka
bir
şey
değildir.
Renkler,
tıpkı
ışık
gibi,
beynin
yorumu
ile
ortaya
çıkar.
Görüntümüzde
var
olan
aydınlık
ve
renkli
dünya,
yalnızca
bizim
bu
şekilde
algıladığımız
radyasyon
türlerinin
oluşturduğu
bir
dünyadır.*
(*:
Tüm
ışık
dalgaları
elektromanyetik
radyasyondan
oluşur.
Bazılarının
zararlı,
bazılarının
zararsız
olmasının
nedeni
ise
sahip
oldukları
dalga
boylarıdır.)
Yorum
tamamen
bize
aittir. |
Bristol
Üniversitesi
fahri
nöropsikoloji
profesörü
Richard L.
Gregory, Eye
and Brain
(Göz ve
Beyin)
isimli
kitabında bu
gerçeği
şöyle
özetlemiştir:
Işık,
kelimenin
tam
anlamıyla
renkli
değildir.
Işık,
parlaklık ve
renk
algılarını
verir. Ama
bunu, ancak
uygun bir
göz ve sinir
sistemi ile
başarabilir.
(2)
Gözde
oluşacak bir
hasar veya
yapısal bir
farklılık,
gelen
fotonları
farklı
elektrik
sinyallerine
dönüştürecek
ve beyindeki
görme
merkezi aynı
özellikte
dahi olsa,
göz
tarafından
işlenen
sinyaller,
aynı cismin
çok farklı
şekillerde
algılanmasına
neden
olacaktır.
Renk
körleriyle
normal
görenlerin
belli
renkleri çok
farklı
algılamaları
ve
yorumlamaları
bundandır.
Bütün bu
açıklamaların
ortaya
çıkardığı
gerçek ise
şudur:
"Dışarısı"
olarak
algıladığımız
mekan,
karanlıktır.
Aslında
karanlık
kavramı da
aldatıcı
olabilir.
Orada hiçbir
renk yoktur.
Cıvıl cıvıl
renklerle
bize
sunulmuş
olan üç
boyutlu,
aydınlık
dünya
tümüyle
yanıltıcıdır.
Bizim ışık
veya renk
olarak
yorumladığımız
foton
hareketleri,
zifiri
karanlık bir
ortamda
gerçekleşen
fiziksel
olaylardan
başka bir
şey
değildir.
Göz de dahil
olmak üzere
tüm
vücudumuz ve
üç boyutlu,
rengarenk
bir mekan
olarak
gördüğümüz
tüm maddi
alem, bu
boşluğun
içinde yer
alır. Bunu
bizim
gördüğümüz
şekilde
yorumlayan,
yalnızca
beyindir.
Ama işin
ilginç yanı,
tüm bunları
algılayan
gözün ve tüm
bunları
yorumlayan
beynin de
zifiri
karanlık
oluşudur.
Işık ve
renk, onu
yorumlayan
beynin
içinde de
değildir.
Renk,
kişinin
algılama
biçimi
ile
ilgili
olduğuna
göre,
bizim
algıladığımız
dünyanın,
başkaları
için
de
aynı
olup
olmadığını
bilmemize
imkan
yoktur.
Birisi
için
kırmızı
olan
bir
nesne,
belki
de
bir
başkası
için
farklı
renktedir.
Onun
kırmızı
algısı
ile
kendimizinkini
kıyaslamamız
olanaksızdır.
Bilinç
ve
beyin
konusunda
sayısız
çalışması
bulunan
Tufts
Üniversitesi
felsefe
profesörü
Daniel
C.
Dennett,
bu
gerçeği
şu
şekilde
özetlemektedir:
|
|
Ortak kanıya
göre bilim,
renkleri
fiziksel
dünyadan
kaldırmış ve
yerine
sadece
renksiz,
farklı dalga
boylarındaki
elektromanyetik
ışınları
bırakmıştır.
(3)
Dennett, bir
başka
kitabında,
renklerin
meydana
gelişi
hakkında ise
şunları
söylemektedir:
Dünyada renk
yoktur; renk
sadece
bakanın
gözünde ve
beyninde
oluşur.
Nesneler
ışığın
farklı dalga
boylarını
yansıtırlar,
ancak bu
ışık
dalgalarının
rengi
yoktur.
(4)
Renk,
kişinin
dışarıdaki
ışığı
algılama
biçimi ile
ilgili
olduğuna
göre, bizim
algıladığımız
dünyanın,
başkaları
için de aynı
olup
olmadığını
bilmemize
imkan
yoktur. Bir
başkasının
kırmızı
olarak
gördüğü
rengin bizim
için de aynı
kırmızı
olduğunu
hiçbir zaman
bilemeyiz.
"Rengarenk"
kavramı,
belki bizim
için
milyonlarca
farklı
rengin bir
arada oluşu
ile ifade
ettiğimiz
bir
kavramdır.
Ama bir
başkası, çok
daha sınırlı
sayıda renk
netliği ve
çeşitliliği
görüyor ve
bunu yine
"rengarenk"
olarak
yorumluyor
olabilir.
Bizim
algımız ile,
bizimle
birlikte
aynı nesneye
bakan
karşımızdaki
kişinin
algısını
karşılaştırma
imkanımız
yoktur. Biz,
aynı şeye
baktığımızı
zannederiz.
Ama belki de
bizim ve
karşımızdaki
kişinin
algıladığı
şey,
birbirinden
son derece
farklıdır.
Dış dünyayı
algılayış
şeklimiz,
beş
duyumuzla
sınırlı
olduğuna
göre,
mavinin
karşımızdaki
kişi için de
aynı mavi,
kahvenin
tadının
karşımızdaki
kişi için de
aynı tat
olduğunu
hiçbir zaman
bilemez ve
bunu tarif
edemeyiz.
|
Renk
körlüğü,
renklerin
yalnızca
beynimizde
oluştuğunun
önemli
delillerindendir.
Bilindiği
gibi
gözdeki
retinada
oluşan
küçük
bir
farklılık
renk
körlüğüne
sebep
olur.
Bu
durumdaki
birçok
insan,
yeşil
ile
kırmızıyı
birbirinden
ayırt
edemez.
Bizim
için
yeşil
olan
bir
şey,
onların
dünyasında
tamamen
farklı
renktedir.
Bunun
tek
sebebi,
renk
kavramını
farklı
algılıyor
oluşumuzdur.
Bizim
"yeşil"
olduğundan
emin
olduğumuz
bir
şeyi,
karşı
tarafın
"gri"
olarak
görüyor
olması,
onun
yanıldığını
göstermez.
|
Hangisinin
doğru algı
olduğunu
hiçbir zaman
bilemeyiz.
Çünkü her
ikisi de
algıdır ve
bunun
gerçekliğini
test etme ve
karşılaştırabilme
imkanımız
yoktur.
Yeşil algısı
da, gri
algısı da
kişilerin
kendi
deneyimleridir
ve bu
kişisel
deneyimlerin
gerçekliği o
kişinin
yorumuna
kalmıştır.
Burada
varmamız
gereken
sonuç şudur:
Varlıklara
yüklediğimiz
tüm
nitelikler,
"dış
dünyadaki
asıllarına"
değil
beynimizdeki
görüntülerine
aittir.
Bizler
hiçbir zaman
algılarımızı
aşıp,
dışarıya
ulaşamayacağımız
için
maddelerin
ya da
renklerin
gerçek
varlığını da
göremeyiz.
Ünlü düşünür
Berkeley de
bu gerçeğe
şu
sözleriyle
dikkat
çekmektedir:
Kısaca, aynı
şeyler, aynı
zamanda
bazıları
için
kırmızı,
bazıları
için sıcak
başkaları
için tam
tersi
olabiliyorsa,
bu demektir
ki biz
yanılsamaların
etkisindeyiz
ve 'şeyler'
ancak bizim
zihnimizde
vardır...
(5)
Avustralya'nın
Adelaide
Üniversitesi'nde
görev yapan
Oxford
Üniversitesi'nden
Gerard
O'Brien, bir
radyo
konuşmasında
bu konuyla
ilgili
şunları
söylemektedir:
Dış
dünyaya
baktığımızda
nesneleri
renkli
olarak
görüyoruz
ve
bu
renklerin
de
gerçekte
tüm
gördüğümüz
nesnelere
ait
olduğunu
düşünüyoruz.
Ama
şu
anda,
bunun
bu
şekilde
olup
olmadığı
ile
ilgili
oldukça
ilginç
bir
soru
söz
konusu.
Birçok
felsefeci
bizim
gördüğümüz
renklerin,
bu
renklerin
özelliklerinin
gerçekte
dünyanın
içimizde
meydana
gelen
temsili
görüntüsünün
özellikleri
olduğunu
iddia
ediyorlar.
Buna
göre
dünyanın
kendisine
ait
böyle
renkler
bulunmuyor.
Bu
nedenle
bizim
zihinlerimizin
dışında
olan,
bizim
yaşadıklarımızdan
bağımsız
olan
dünya
aslında
renksiz...
Sözün
gelişi,
siz
elmaya
bakmadığınız
zaman
yine
kırmızı
renkte
mi? |
|
Düşündüğümüz
zaman
dünyanın
bizim
gördüğümüzü
düşündüğümüz
renkte
olduğunu
sanmak
aslında
bizim
şovence
yaklaşımımız.
Çünkü artık
bu gezegeni
paylaştığımız
diğer
canlıların
farklı renk
sistemleri
olduğunu ve
bazı
durumlarda
renkler
arasında
bizden daha
az ayırım
yaptıklarını
ve bunun
sonucunda
dünyayı
gerçekte
bizim
gördüğümüzden
farklı
renklerde
algıladıkları
görüşünü
biliyoruz.
Bu nedenle
biz dünyayı
belirli
renklerde
görüyoruz,
fakat belki
de hayvanlar
farklı renk
grubu içinde
görüyorlar.
Neden şimdi
bizim
gördüğümüzün
doğru
olduğunu
düşünelim?
Dünyanın
gerçekte
sahip olduğu
renklerin
bizim
gördüklerimiz
olduğunu
nereden
bilebiliriz?
Belki de
bunlar
sadece,
bizim ve
yeryüzündeki
hayvanların
oluşturduğu
görüntülerin
özüne
ilişkin
dünyayı
kodlamanın
iki farklı
yolu. (6)
O'Brien'ın
konuyla
ilgili
tespiti,
gerçekten de
"dışarıdaki
gerçekliğin"
nasıl bir
şey olduğunu
sorgulama
bakımından
önemlidir.
Bizim
dışımızdaki
diğer
canlıların
da dışarıda
ışık
gördüklerine
veya
renkleri
bizim gibi
algıladıklarına
dair hiçbir
delil
yoktur.
Bizim
kanaatimizin
en doğru
olduğunu
gösteren bir
bilimsel
delile de
ulaşmamız
mümkün
değildir. Bu
durumda dış
dünya ile
ilgili
yalnızca
zanlarımız
ve
tahminlerimiz
söz
konusudur.
Çünkü dış
dünyayı
bildiğimiz
şekilde
algılamamız,
sahip
olduğumuz
beş duyuya
bağlıdır.
Kaynak
1 - Peter
Russell, The
Primacy of
Consciousness,
http://www.peterussell.com/SP/PrimConsc.html
2 - Richard
L. Gregory,
Eye and
Brain "the
Psychology
of Seeing",
5. baskı,
Princeton
Science
Library, 5.
baskı,
3 - Daniel C
Dennett,
Brainchildren,
Essays on
Designing
Minds, The
MIT Press,
Cambridge,
1998, s. 142
4 - Daniel C
Dennett,
Brainchildren,
Essays on
Designing
Minds, s.
142
5 - George
Politzer,
Felsefenin
Başlangıç
6 - Natasha
Mitchell, Is
the Visual
World a
Grand
Illusion?,
Radyo
Programı, 18
Ocak 2004,
http://www.abc.net.au/rn/science/mind/s996555.htm
|