Evrenin Ulu Mimarı (!?)

 
 
 
Evet, başlık belki de size Kabala görüşünü hatırlatacaktır, Matrix filmi ile de bir ilgi kurabilirsiniz.
Amma ve lâkin hiç de düşündüğünüz gibi olmayacak, ben size hayâlimdeki adı “Evren” olan bir mimardan bahsetmek istiyorum.

Evren ile geçen gün öylesine oturduk, ramazan-oruç-açlık susuzluk diyorduk, üç ayların başıydı belki de havalar daha sıcak ve günler daha uzundu akşam ezanı sanırım 21:00 a yakın bir saatte OKUnuyordu…

Evren bir kaç proje üzerinde çalıştığını anlattı…
Sanki anlatırken “ben” yanında yokmuşum gibiydi, O’nu ilk defa böyle görüyordum, HAYRETe düşerken, sessiz bir şekilde onu SEYRETtim…

Evren:
Elimde üç proje var, bunlar birbirinden çok farklı amaçlar için istenmekte olan projeler.
Biri hastane, sanırım beşbin kişilik bir kapasitesi olacak, E6’ da Ümraniye çıkışında olacak ve sanırım orta ve düşük gelir seviyesi diye nitelendirilen orta direk potansiyel müşterileri olacak…

Diğeri ise SEYRANTEPE, Şanlı Galatasaray’ın stadyumu, gazetelerden okumuşundur.

Ötekisi ise, Türkiyenin uzay çalışmaları için zemin oluşturmak istediği bir bina, ama tasarımı çok orjinal ve bugüne kadar gördüklerinden çok farklı olacak, ağırlıklı çelik ve bir tür plastik-pamuk karışımı hammadde ile yapılacak..

Ortada ne fol var ne yumurta! derler ya, işte öyle iken bizim Evren bunları böylece kendi ve ben ortada yokmuşum gibi dillendiriyordu, dedim ya Evren’in ULU Mimarı….

Bu arada birden bana döndü; “ne yaptın son konuları araştırıp, kafa yordun mu?”
DATA mı?, Datalar mı?
Aklı Evvel mi? Aklı Küll mü? Nefsi Küll mü?
Ayan-ı Sabite mi? Levhi Mahfuz mu?
Beyin, dna, kişinin ayan-ı sabitesi-levh-i mahfuzu, levh-i mahfuz değişir de neden ayan-ı sabite değişmez, neden ayanı sabite için ‘vücud kokusu almamıştır’ denmiştir, vücud nedir?
Her an yeni bir şanda derken, neden Allah’ın halk edişinde ve sünnetinde tebdil-değişiklik olmaz; yeni bir şen alan değişmez mi ki, değişme olmaz denmiş, neden hasib ismi gereği tek kare resim birbirinin devamı olarak algılanıyor bunun mantığı-mekanizması nedir?
İşte bunlar benim meşgalem, bunları çözmeden diğer yazılara da geçmek beni üzüyor ve bilirsin üzülmek istemem…
Ahmed Hulûsi’nin düşünce dünyamıza açtığı YENİLİKLER hakkında, tüm bugüne kadar anlatılanları yerli yerine oturttun mu?
Yukarıdaki sorguladıklarıma kendince tatmin edici cevapların var mı?
Bak, benim mazaretim var bunca proje derken istemeden olsa da biraz uzak kaldım, bana yardımcı ol da, çok da geri kalmayayım. Neticede bir gün tüm projeleri iptal edip çekip gideceğiz bu dünyadan, ancak bu konudaki açılımlar müstesna, yanımda da bir şey götüremeyeceğim.

Şaşırdım bizim Evren’e…
Evet dedim, bir haftadır düşünüyordum anlatılanları ve sorduklarını, hatta etrafımda bulabildiklerimle de tartışıyoruz- kavga etmeden…

Şimdi anlattıkların ister inan, ister inanma bana çok faydalı oldu….
Bak hele bir bakalım sana da olacak mı?

Ahmed Hulûsi ne diyordu:
“Gerek insandaki biyolojik beyin ve gerekse dalga okyanusundaki sayısız canlılarda var olan sanal-virtual beyinler dahi, gerçekte “data” nın sanal çıktılarıdır. Esmâ mertebesinin âlemleri seyridir.

Enerji, ilâhi kudretin algılanışının günümüzdeki adıdır!

“Data”, yani salt “bilgi”, tüm anlam ve kavramların anası-aslı, fakat bir anlama bürünmemiş hâli, ilâhi ilmin ilk zuhurudur. Bu, ilk ve tek tecellidir.
Hayatın kaynağı olmasına işaretle ”RUH” veya “Ruh-u Azam” adı verilmiştir.
İhtiva ettiği “ilmi ilâhi” itibarıyle “Akl-ı Evvel” denilmiştir. “Allah aklı önce yarattı” işareti bu noktayadır.
Melekut boyutu bu sanal seyir boyutunun varlığıdır. Bu boyutun anlamları, evren içre evrenleri ve varlıkları meydana getirirler; algılayana göre var olan bedenleriyle… Akl-ı küll ve nefsi küll tanımlamaları buradaki iki özelliğe işaret eder. Burada anlamlar belirginlik kazanmıştır evren içre evrenler suretinde. “Esma mertebesi”nin tenezzülü ile bu boyut meydana gelmiştir.
Hayat, ilim, irade, kudret, kelam, semi, basar vasıfları, “Esma Mertebesi” dediğimiz salt “data” veya “bilgi”nin varlığını oluşturandır! “Nokta” bunların tümünü kapsayan tekil yapıdır!.
Bu isimler aynı şeydeki yedi ana vasfa işaret eder ki, bunun sonucu da “Tekvin”dir! Böylece esma özellikleri açığa çıkar ve “kevn” meydana gelir… Yani alem içre alemler, evren içre evrenler!”

Belki sıkıldın ama ne yapayım, Ahmed Hûlusi denen Rical, (adam deyince kızıyorlar böyle bir yüce birine ADAM denir mi, edepsizlik etme diye bende çözümü “adam” manasına gelen “Rical” olarak kullanıyorum o zaman kızmıyorlar!..) sanki şu yukarıdaki cümlerlerle “the theory of everything” diye batılı bilim adamlarının kırk yıldır içinden çıkamadıkları ve hattâ çıkamayacakları şeye apaçık ışık tutuyor.
Bu kadar karmaşık ve anlaşılması zor konuyu şiir gibi tadına doyulmaz bir güzellikte anlayacağımız hale “inzal” ediyor..

Şimdi senin anlattıklarınla ilgi kurmadan önce, bir de Ahmed Hûlusi’nin sanırım yetmişli yıllarda yayınladığı EVRENSEL SIRLARDAN da sana biraz alıntı yapayım..
Sanırım “beşinci gün” bölümündeydi, şimdi hatırlayamadım tam olarak, istersen bak bir ara!..

“- Evren dediğin yapının aslı da bir enerji denizi değil mi?… Salt enerjinin, elektromanyetik dalgalar adıyla varlığa bürünüp, daha da yoğunlaşmasıyla kat kat maddeye yaklaşması ve nihâyet maddeleşmesiyle, tıpkı denizin dalgaları gibi çeşitli görünümler alması gibi..

-Evet haklısın… Aslında, ayrı birer varlıkmışçasına isimlendirdiğimiz dalgaların denizden, yâni sudan ayrı bir şey olmamasına rağmen, bizim ona bir müstakil varlığı varmışçasına isim vermemiz ile bunun arasında hiç fark yok… Su, salt enerji yerine ele alınırsa; madde ve maddî varlıklar dahi salt enerjinin dalgaları mesâbesinde kalır… Peki, bu salt enerji, dalgalanmadan evvel ne haldeydi?..

- Bu salt enerji, dalgalanmadan evvel, bir enerji varlığı hâlinde kendisine yön veren Kozmik bilincin imajında idi… Ve gerçekte, el ân öyle !..

- Anlayamadım ?..

- Bu enerji, yâni salt enerji, aynı zamanda bir bilince de sahip değil mi?… Ki bu akılla, düzenli bir dalgalanma (!) hâlinde evren adı altında açığa çıkmış.. ?

- Evet.. ?

-Aslında, işte bu salt enerji dahi, Kozmik bilinç ya da tümel akıl adını verdiğimiz aklın imajında idi !.. Ve bu bilincin imajında, deniz ve dalgalar husûle geldikten sonra; gene enerji bu aklın imajından ortaya çıktı, ve bundan sonra da safha safha evren meydana geldi.
Bu sebeple, orijini yönüyle, salt enerji denilen evrenin hayâtiyet sıfatının dahi, bilincin imajından ortaya çıktığı anlaşılır ki; bu Kozmik bilince nisbetle, bütün mevcûdat, salt enerjiden ibaret, bir hayâl hükmüne girer !..
O bilinç ise, bir noktadan, bir mutlak karanlıktan, bir bilinmezlik veya bir anlaşılmazlıktan ibarettir!… Hiçtir !.. Hiçliktir!..
Ve “el ân” (1) da öyledir !..”

..
.

Sen az önce üç projenden bahsettin, her biri bir diğerinden çok farklı amaca matuf olan. Yani bu üç projenin her birinin beynindeki “finger-print”leri birbirinden apayrı.
”Finger-print”leri derken neyi kastediyorsun dersen, o projelere ait olan “ana özellikler” diye bilirim. Eskilerin “ayan-ı sabite” dedikleri, yani o projelerin beyninde oluşan “ilk manaları” ki, sadece düşüncende, beyninde bir düşünce olarak var olmaları ve projenin sonuna nokta koyuncaya kadar olan ki tüm özellikleri içinde barındırması ancak bunlara hiç bir şekil şemal ve anlam yüklemeden beynindeki ilk iz düşümlerinin oluşması yani imajında olmaları henüz..
Bak! Dikkat edersen, İMAJında dedik, projeye ait ayan-ı sabite dedik (projenin henüz çizim ve şekle dönüşmemiş “bilgi” hali dedik, projenin “finger-print”i dedik….)
Şimdi de, bunu tasavvufta anlatılan mecazları çözmede kullanırsak, imajında dediğimiz nokta; “Akl-ı Evvel”, “Tümel akıl”a işaret eder, Allah önce aklı yarattıya işaret eder, data’ya işaret eder, ilk tecelliye işaret eder…
Dersen ki, benim kafamda üç ayrı proje var… O zaman, ilmi ilâhide indinde sonsuz projelerin-dataların olmasını göz önüne almamız gerekir. Her bir proje için “ESMA MERTEBESİ” denmiş. Bu “esma mertebesi” için “vücud kokusu almamış” denmiş zira burası itibarı ile “ENERJİ” dahi henüz vücud bulmuş değil nasıl sen projeni herhangi bir bilgisayar programı ile (ikili sistem 0-1) veya elle bir yere karalamamışsan öyle düşün…
Ve unutma ki, her bir projen bir diğerinden farklı…
Şimdi projelerine aynı anda başladığını farzet, yani projeleri uygulamaya geçirmeye start verdiğini hayâl et…

Ne zaman ilk çizime başladın ‘autocad’ programın ile işte ilk olarak “0-1 ikili sitemi” ile hayata geçirdin demektir, “0-1 ikili sitemi” ile bu hayata geçiş ilk enerji dediğimiz, salt enerji dediğimiz eskilerin “nefs-i küll” dediği aşamadır. İşte burada “data-wave” denilen ikiliden bahsedilir, biz de buna “ikili sistem” kullanan işletim sistemi ile çizime başladık diyelim. Salt enerjinin bugünkü aldığı isim şimdilik “string boyutu”; eni, boyu, derinliği, rengi olmayan sonsuz sınırsız enerji ve bu “string boyutu” dahi Aklı evvele veya ilk tecelliye nisbetle hayal hükmündedir. Nasıl senin projenin ilk hayata geçişi, imajındaki haline göre hayâl hükmünde ise.
Şimdi imajındaki hali senin TEKİLLİĞİN halindir, imajında bir bölünme, bir çokluk olmaz ne kadar çok projen olsa da…
“TEK bir NEFS den yaratıldınız” buraya denk gelir, sonra “biz sizi çiftlerden yarattık” diye anlatılan ise hayata geçişin “0-1” yani “data-wave” ya da “bilgi-can” ikilisi ile var oluştur ya da “akl-ı küll / nefs-i küll ikilisi”. Eskiler o yüzden “akl-ı küll baba, nefs-i küll anne ve ürünü olan fikirler de çocuk gibidir”, demişlerdir. Belki de, “ümmetimin çokluğu” dediği bu kanaldan gelen tefekkür sonucu ortaya çıkan ilmi üremelerdir.

Ayan-ı sabite dediğimiz projenin imajındaki hali, esma mertebesidir. Levh-i mahfuz dediğimiz ise değişebilirlik dediğimiz hal, string boyutundaki stringlerin altı yönlü hareketi sonucu birbirleri ile olan sonsuz pozisyonlarının her an değişimidir. Bu değişim dahi ayan-ı sabite istikametinde olacaktır, yani projenin beyne ilk düşüm hali sabitlenmiş ve vücud kokusu almamışken, projenin maddeye dönüşme halinde ortaya çıkan tüm olasılıklar beynindeki ilk iz düşümü doğrultusunda olacaktır ya da string boyutundaki stringlerin altı yönlü hareketi “Esma mertebesi” dediğimiz “bilginin” doğrultusunda olacaktır. Bu bilgi ile string boyutu her an yeni bir hal alacak ve “tek kare bilgi”yi oluşturacaktır. Dolayısı ile “hasib” ismi gereği her oluşmada bu tek kare resim-bilgi, “ayanı sabite” dediğimiz değişmeyen ana mana grubu doğrultusunda olacağından birbirinin devamı gibi algılanacaktır.

Zira sen de projenin ilk halini bir hesaba dayanarak yaptın ilk beynine düşüşünde. İşte “seri-ül hisab” denen mekanizma dahi projenin ilk hali olan imajında mevcuttu.
Yani senin stadyum projenin imajındaki hali olan “esmâ mertebesi”, senin hastane projenin imajındaki hali olan “esmâ mertebesi”, senin uzay merkezi projenin imajındaki hali olan “esmâ mertebesi” bunların hiç biri bir diğeri ile karışmayacak bir şekilde varlar.
Ortaya çıkışında da bu uyum hali aynı ile olacaktır. İşte sonsuz noktalar-datalar nasıl Zatî ilimden varlıklarını her an alıyorlarsa ve Zati ilim bu noktaların-dataların kaydında değilse, Ey! sen Evren, ulu mimar, beynindeki hiç bir projenle kayıt altında olamazsın. Zira “DATA”n münezehtir bu projlerle kayıtlanmaktan. Hatta dışarıdan bakan bir adama, bunları yaparsa daha neler yapmaz ki dedirtirsin, tasavvuf lisanı bu olaya “Allah alemlerden ganîdir” der, ya da “AllahuEkber”…

Buradan insana ait olan ayan-ı sabite ve levh-i mahfuz kavramlarına gelirsek…
Mesela “stad projende”, merdivenler bölümünde bir merdivenin basamağı dahi senin imajında bilgi olarak mevcut. Ortaya çıkışta ise, o basamağın mesela 25. basamak olacağı bellidir işte bu onun ayan-ı sabitesidir, şakülesidir. Ancak o basamak açığa çıkarken bir işçinin ona uyguladığı darbe veya makinanın şekillendirişi sanki o basamağın son haline gelene kadar başına gelen “değişimler” diye anlaşılabilir, nitekim insanda da böyledir.
İslam fıtratı üzere doğar dediği “varoluş gayesi”dir ki, programlama, varoluş gayesi diye anlatılmıştır. Daha sonra annesi-babası (belki fıtratının açığa çıkışındaki “ikili sistem”) bu şekilde devreye girmiş, onu putperest – musevi- ateşperest yapmıştır, sanki değişim gibi algılanmıştır oysa değişim iznini ancak ayan-ı sabitesinden yani 120. gün dediğimiz dönüşümündeki RIZIK diye isimlendirilmiş mekanizmadan alır. RIZKI kadar değişir.

DNA sarmallarındaki iki ana alter ayan-ı sabitesi dediğimiz tüm varoluş gayesini içeren özellikleri taşır. Ancak mutasyon ile DNA’daki hidrojen bağları sırası değiştirilerek bu özelliklerden rızkı kadarı açığa çıkarılabilir; işte bu mutasyon bazen ilim –riyazat-çalışma vb. etkenlerle oluşturulur, dindeki nübüvet sistemi bu mekanizma bilindiği için insanlara teklif edilmiştir. İnananlar hatta inanmayanlar yapsa da açığa çıkar..

String boyutunun hareketsiz hali SALT enerji halidir. Bu hali ile Kozmik bilincin imajındadır.
String boyutunun, WAVE olarak hareket kazanması tek kare resmi oluşturur. Wave ve bilgi melekut boyutunun özelliğidir; Akl-ı küll ya da nefs-i küll dediğimiz.
Tek Kare Bilginin, her an yeni bir şan alması bu boyutta her ne kadar stringlerin altı kollu hareketi ile bizim evrenimizin 3 boyutunu sürekli oluşturup yenilemekte oluşu olarak açığa çıkmış olsa da, bu değişim-dönüşüm aslında salt enerjinin “Akl-ı Evvel” denilen, “kozmik bilinç” denilen, “esma mertebesi” ilminin Tek kare resmi bir an var kabul etmesinden, bir an sonra da yok olmasından kaynaklanmaktadır. Değişim ise ALGILAMALARA GÖRE olduğundan ve algılama da ancak melekut boyutu wave-bilgi boyutunda gerçekleşeceğinden string boyutu değişimi olarak algılanmıştır.

Şimdi buradan başka bir konuya geçelim…
Muhyi-mumit-bâis… YEVM bu üçlü manaların açığa çıkışı ile “süreç” olarak ortaya çıkmakta..
Muhyi yani hayat bulma ALGILAMA ile başlar..

İşte o yüzden ayette…
“Keyfe tekfurune Billahi ve küntüm emvaten feahyaküm, sümme yümiytüküm sümme yuhyiyküm sümme ileyhi türceun;
Nasıl da (B sırrınca) Allah’ı inkâr ediyorsunuz?.. Halbuki siz ölülerdiniz de O sizi diriltti… Sizi yine öldürecek ve sonra sizi diriltecek; nihayet Ona döndürüleceksiniz.”
“Esma mertebesinin” ya da başka tabirle RUH’un tek kare resmin hayat kaynağı olmasına işaret eder, yani algılanmaz halde iken yani İLİM olarak mevcutken ya da ayan-ı sabite vücud kokusu almamış iken, ya da salt enerji dahi kozmik bilinçte imaj olarak mevcutken açığa çıkamamışken, sizi diriltti yani TEK kere resmi-bilgiyi oluşturan tüm algılama mekanizmaları her biri kendine özgü bir algılama ile KULLUK dedikleri etki-tepki modeline geçti….
Bu etki–tepki, neden-sonuç ilişkisi, yaptığının karşılığını alma vb… anlatımlar ise aslında hiç varolmadı sadece algılayıştan kaynaklandı. Oysa tek kare resim her an imajındaki halinde mevcut ve bu hali ile YOK olduğu an, ancak algılama yanılsaması müsade etmeyenler bunu anlayamıyorlar oysa anlayanlarınız da var;

“Ve la tekulu limen yuktelu fiy sebiylillahi emvat* bel ahyaün ve lâkin la teş’urun;
Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin… Bilakis (onlar) dirilerdir (yaşıyorlar), lakin siz şuur edemiyorsunuz/algılayıp idrak edemiyorsunuz.”

İşte “tüm algılamaların hayal olduğunu ALGILAYABİLİR” hale gelmenin ve bunun sonucu algılanan-algılayan iklisinin hükmünden kurtulan, “0-1 ikili” sistemin hayâl olduğunu yaşayan akl-ı küllü ve dahi nefs-i küllü ’sidrehi münteha’ mecazıyla terkeden, herşeyi imajında ilmi suret olarak bulan gerçek “HAYY” olandır. Bunun dışındaki tüm algılamalar kapasitesi çapı birbirlerinden çok farklı olsa da “HAYY”dan aldıkları hisse kadardır(KAYYUM)..
O yüzden Asla ÖLÜ-m yoktur, izafidir Ölüm… İzafi olduğundan ÖLÜMÜ tadacaksınız denmiştir, MUTLAK olan “HAYY” olandır. BİLGİ “HAYY”DIR…
Bilginin olmadığı hiç bir zerre, nokta ise söz konusu değildir. Bir idrakin– algılamanın terki MUMİT’TİR ancak bir an sonra yine MUHYİ galebe çalar, başka bir algılama başlar, o yüzden Azrail dönüştürücü melektir. Ve ortağı-partneri İSRAFİL’DİR, BAİS ismi gereği var eder bir sonraki ALGILAMAYI… Noktanın projeksiyonu NOKTADAKİ ana mana grubu doğrultusunda her an “muhyi-mumit-bâis” isimleri gereği sonsuz açılım içindedir ve her bir dönüşüm bir önceki halin devamı olarak “hasiyb” ismi gereği ortaya çıkar..
Çünkü, nasıl senin imajında 3 ayrı proje kendi ana amaçları doğrultusunda var ise, uygulamaya çıkışlarında birbirlerine kazandırdıkları genişlik (EL VASİ) varsa, her bir proje kendi ana mana grubu istikametinde birbirlerine karışmadan hayata geçecektir.

www.yorumsuzblog.net.tc

Not: Bu yazı “Kara Madde (Dark Matter)” başlıklı yazı için “Geveze” tarafından yapılmış bir yorumdur.

 
İstanbul -28.10.2007
http://sufizmveinsan.com