Hangisi doğru?

www.sufizmveinsan.com

 

Sevgi Ekseni ne.,

Bir oda düşünün, adı gönül ferahlatan sohbetleri çağrıştıracak ancak müdavimlerinin pek itibar etmedikleri, uğramadıkları, rahle kurmadıkları, heybemde size vermek, paylaşmak istediğim hediyelerim var! demedikleri sükunette ki, darbe görmüş gibi suskun.,

Halbuki içinde insan vardır, feveranda afaki görülen hemen her düşün., Bahar ve ardından nimeti bol yaz mevsimleri resmedilebilir, insanın suratında tezahür eden hemen her gülüşün.,

O nasıl mevsimdir ki, iklime gülümserken dalındaki yaprak çiçeklere küskün?

Anlayan, ben biliyorum diyen söylesin; Anne evladına neden düşkün?!

Şöyle denilebilir belki; Hayat, sen benim belimi bana ettiğin vefasızlıklarınla (veya beklentilerimi kendi gerçeğinde vicahiye çevirmekle.,) büktün.,

Annenin evladına düşkünlüğündeki değerler yelpazesinden alınarak, insanın insana muhabbeti, aşkı, sevgisi ve hürmeti yönünde (riyasız bir şekilde, çıkar gözetmeden) kullanılabilir mi? Her kes kendi nefsine sorsa; Ben bunu denedim mi? diye., Hülasası ne olur acaba!

Özetten özetle, sahi biz nereye gidiyoruz?..

Bilinen kesin bir gerçek var; Yaratılışta hiç kimsenin diğerine bir üstünlüğü yoktur! Dahası, üstünlük sağlamaya da gerek yoktur. İyi ve güzel olan kimin aklına gelip te yapmıyorsa o hayrı ertelemiş olur, olacaktır! Nasıl ki her vicdanda aynı endazeleri kullanan vicdan terazisi var. Kişi oraya baş vurup sormalı, oradan realiteyi almalı, oradaki vefa çizgisinde, oradaki sevgi ekseninde kalmalı, “HANGİSİ DOĞRU?” Diye..,

Mahşeri bir yolculuktayız adeta., Yüzümüze gülene gülüyor, yükümüzü alana sürünüyoruz! Süngüler kınında hazır ki, savaşın kurallarına riayet etmeksizin fenamıza dokunacak yeli sezdiğimizde ilk darbe vuran olmak için tetikte, savunma psikolojisini çoktan benimsemiş, kendi muhakemelerimize kendi özel yasalarımızı koymuş, galip ve haklı taraf olmayı genel geçerli doğru olarak kabul edip benimsemişiz çoktan.,

İnsan o; Kendi gibi olmaya çalışır ve çelişkilerini kendi marifeti ile ortaya koyarak, halkın ve Hakkın doğrusu ile süzgeçten geçirir. Ta ki, diğer insanların ruhen ruhuna yaslanıp felah bulabileceği ahseni takvim (en güzel yaratılış) kıvamına erişebilsin.

Bu manada her gönül bir sohbet odası olarak telakki edilecek olursa, farkı ve farklılıkları o vakit çok bariz bir şekilde müşahede ediyor olabileceksiniz. Yerine göre çok kalabalık mahfiller aslında ziyaretçilerine hiçbir şey vermiyor veya malayanilik sunuyor konumunda olacaklardır! Zira insanların direk olarak çıkarlarına hitap eden, nefsini okşayan serzenişler, yaratılış kültüründe katiyen bir meşru zemin bulamayacaklardır. Bize ihsanda, iyilikte bulunacak kimsenin bizden şu veya bu şekilde ücret istemesi, alması veya gizli amaçları uğruna kullanması, bu gün veya geçmişteki bütün inanç ve kabullere ters bir ahlaki anlayışı sergiler.

“Gaibi Allah bilir!” Biz kimsenin niyetini okuyacak güç ve kudrete sahip değiliz ancak bize niyetin haritasını çizecek olan söylemler ve eylemler olabilir. Bunun aksini iddia etmekse kişinin kendisini inkar etmesi gibidir. Şu hikayelerden destanlarını okuduğumuz kahramanlık manzumeleri hiç şüphe yok ki, bir gerçeğin öykünmesi, bir hak edilmişliğin efsanesi, bir dik duruşun günümüze uzanmış mazbatası mesabesinde bir gerçekliğin yol haritasıdır.

Yani; Hayatın her kolunda ve konumunda dürüst olanlar gerçek zaferi kazanan muzaffer kimselerdir. Muteber (geçerli) olan haktır! Dolayısıyla insanlar haklıya ve hak sahibine itibar edecek olursa ancak altın çağ yaşanır. Zor ama (benim bildiğim) gerçek budur. Hakkı tutup adaleti gözetenlere ne mutlu., Yanılıyorsam, Yüce Yaratanın (Allah c.c.) affına sığınırım.,

Selam ve sevgilerimle.,

 

 

 
 
Mehmet Sani Özel
mehsani@mynet.com
İstanbul - 17.04.2007
http://sufizmveinsan.com