İcatlar, Mucitler ve Öyküler
Volkan Tolga
 

Mucit; daha önce olmayan yararlı bir nesneyi keşfeden ya da üreten kişidir. Bugün günlük hayatımızı büyük ölçüde etkileyen bazı icatlar dışında, modern icatları tek bir mucidin keşfettiğini söylemek güçtür. Birçok icadın, şu anki modern biçimini alana dek gelişmesi yıllar sürmüştür.

Modern icatların mucitleri ve bazı icatların ilginç öykülerine geçmeden evvel şunu belirtmek yerinde olacaktır; her teknolojik gelişim bir ihtiyacın sonunda ortaya çıkmış ve bilim ilerledikçe teknoloji de bu ilerlemeyi hızlandırmıştır. Ancak, teknolojinin üretiminde kullanılan temel maddeler, Allah'ın doğada bol miktarda yarattığı nimetlerdir. Dahası, soyut düşünme, matematik, ölçüm, hesap, tasarım, geometri, fizik-kimya-biyoloji yasaları ve bilim-teknolojiyi mümkün kılan daha yüzlerce koşulu sağlayan, alt planda bunları oluşturanları da düşünmekte fayda vardır. Beyin yayılan dalgaları alır, çözümler ve sonuç çıkartır kapasitesine göre. İşte bu sonuçlar tüm insanlığı ilgilendiren bir şeyde icat, bulana da mucit denir. Çok kişiyi ilgilendirmeyenlere, pratik zekâ denilebilir.

Bazı İcatların İlginç Öyküleri…

- Japon şirketi Sony'nin genel müdürü, golf oynarken müzik dinleyebilmesini sağlayacak bir cihaz istemişti. Bunun üzerine firma teknisyenlerinden oluşan bir ekip ilk kişisel kasetçaları geliştirdi: Walkman!

- İngiliz Percy Shaw basit bir icattan servet sahibi oldu. 1933'de sisli bir gecede neredeyse otomobiliyle bir uçurumdan aşağı düşüyordu. Otomobilin farlarından yayılan ışığın, yolun kenarındaki bir kedinin gözünden yansıması hayatını kurtardı. Bu olaydan esinlenen Shaw, kedigözü adını verdiği bir yansıtıcı icat etti. Kısa süre sonra birçok ülkenin yollarına bunlardan yerleştirildi.

- İlk dikiş makinesini, 1830'da Barthelemy Thimonnier adlı Fransız terzi yapmıştır. Bu makinede ayak pedalıyla döndürülen bir tekerlek, iğneyi kaldırıp indiriyordu. Bir terzi dakikada ortalama 30 dikiş atarken, bu alet 200 dikiş atabiliyordu. Ancak birçok terzi bu makine yüzünden işini kaybedebileceği endişesine kapıldı. Öfkeli bir kalabalık bu aletlerin 80 tanesini tahrip etti.

- İlk başarılı elektrikli süpürgeyi, İngiliz mühendis Hubert Booth icat etmiştir. Booth 1901'de British Vacuum Company adlı bir şirket kurdu. Booth'un Puffing Billy adını verdiği makine yakıtla çalışıyor ve evden eve, atların çektiği bir arabayla taşınıyordu. Üniforma giymiş işçiler evdeki halıları temizlemek için makinenin hortumunu pencereden içeriye uzatıyorlardı!

- Joseph Bramah, karmaşık bir kilit icat etti. Bunu açabilene de ödül vaat etti. Nihayet, 75 yıl sonra, 1851'de dünyadaki en yeni teknolojilerin gösterildiği Londra'daki Büyük Sergi'de bir ziyaretçi kilidi açmayı başardı, ama bunun için tam 51 saat uğraştı.

- Daha önce bir sağırlar okulunu yöneten ABD'de yaşayan İskoç Alexander Graham Bell çalışmalarına üniversitede devam etmiştir. Bell ve Thomas Watson adlı bir elektrik mühendisi bir mikrofon ve kulaklıktan oluşan ilk telefonu yaptılar. Tarihteki ilk telefon konuşmasını 10 Mart 1876'da Bell yapmıştır. Pantolonuna yanlışlıkla asit dökmüş ve arkadaşına "Bay Watson lütfen gelir misiniz?" demiştir.

- Atacı, 1900'de Norveçli Johann Vaaler icat etti. Kâğıtları sıkıca tutabilmek için, iç içe geçmiş iki halka oluşturan, metal bir telden ibaret orijinal tasarım, bugüne kadar hemen hiç değişmemiştir. Daha önceleri kâğıtlar iğneleyerek bir arada tutuluyordu.

- 1816'da Fransız doktor Rene Laennec Paris sokaklarında dolaşırken, oynayan iki çocuk gördü. Çocuklardan biri elindeki tahta sopanın bir ucuna kulağını dayamıştı, öbürü ise tahtanın öteki ucuna iğneyle vuruyordu. Vuruş sesleri tahtanın içinden iletiliyordu. Daha sonra Laennec bir sayfa kâğıdı rulo yaparak iple bağladı. Bunu hastanın göğsüne dayadığında kalp atışlarını dinleyebiliyordu. Bu alete Yunanca göğüs anlamındaki stethos sözcüğünden gelen steteskop adı verildi.

Görüyorsunuz ibret alan beyinler için küçük bir ilham yetiyor. Gerisini anne karnında ve doğum anında programlanmış beyin hallediyor. Bağlantılar, hisler, alıntılar, yenilikler hepsi ardı ardına gelebiliyor. Bunun için bazen çalışmak gerekmez;doğuştan bu yeteneğe sahip olması gerekir, tıpkı Einstein örneğindeki gibi. Ama bazen çalışarak da başarılara ulaşılabilir. Şöyle düşünür insan ilk etapta: Benim çalışmama gerek yok, eğer böyle bir şey varsa eninde sonunda beni bulacaktır. Ama aslında bunu sağlayan şey, beynin o konudaki adeta tutku dolu isteği ve çalışmasıdır. Oturan biri için “hiçbir şey” yeterli olacaktır. Hangisini istediğinizi şöyle bilebilirsiniz. Tembellik mi çalışmak mı size daha yakın geliyor?

Kaynak:
www.gelisenbeyin.net

 

 

 
 
İstanbul - 17.06.2008
volkantolga@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com