İnsanın maddî ile mânevî varlığı
arasındaki bütünlüğün, tevhid hakikatine uygun bir
çerçevede yorumlanması, zaman zaman ilmî ve felsefî
yaklaşımlarca problemli bulunmuştur. Bazı bilim
adamları, insanın materyalist ve pozitivist zeminde,
biyolojik boyutuyla ele alınıp, ruhuna ait bütün
görüntülerinin inkâr edilebileceği veya sadece madde ile
açıklanabileceği düşüncesindedir. Bunların tam zıt
ucunda yer alanlar ise; dini ve mânevîyatı koruma adına
her şeyi mânâya ve ruha bağlarken, Allah’ın icraatına
birer perde olarak yaratılmış maddeyi, sebepleri,
eşyanın hakikatini ve mekanizmaları bütünüyle reddetme
gibi bir duruma düşme tehlikesindedirler.
Bu durumda birinci husus; ifrat ve tefrite düşmeden, insan bedeni ile
ruhunun birbirine temas ve tesir noktalarının iyi tespit edilmesi,
fizyolojik ve biyo-kimyevî mekanizmaların -sebep olsalar bile- birer
hakikatlerinin olduğunun bilinmesidir. İkinci önemli husus ise;
fizyolojik ve biyo-kimyevî süreçlerin, imtihan sırrı gereği Allah’ın
ilim ve kudretine birer perde olduğunun aslâ unutulmamasıdır. “İnsan
denen meçhul”ün; ruh, nefis ve beden üçlüsünün, karşılıklı münasebet
içinde gerçekleşen bir sistem olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Ayrıca
bilimlerdeki parçalanmışlık ve uzmanlığın parçacı bakışı sebebiyle,
insanın ilâhî tecellilere mazhar aşkın boyutunun göz ardı edildiği
bilinmelidir.
Ruhun biyolojik mekanizmaları kullanmasında irtibat noktası olarak iş
gören organların başında, beynimize yerleştirilmiş olan epifiz bezi
gelir. Evrimciler tarafından “sürüngen atalarımızdan kalan körelmiş
bir organ” olarak tarif edilen bu küçük organcığın ne kadar mükemmel
vazifeler gördüğü son 30 yıl içinde anlaşılabilmiştir. Sürüngenlerde
ve kuşlarda epifiz bezi, başın tam ortasında, derinin hemen altında
bulunduğundan, güneş ışınlarının tesirine çok daha açıktır. Bu konumu
araştırıldığında; epifiz bezinin güneş ışığının yoğunluğuna bağlı
olarak sürüngenlerde gündüz ve gece biyo-ritimlerinin düzenlenmesinde
rol oynadığı görülecektir. İki gözün arasında bulunduğu için epifize
üçüncü göz de denmektedir. İnsan dışındaki memeli ve omurgalılarda
ışık alıcısı olarak iş gören bu yapı, biyolojik saatin ana merkezi
olarak hazırlanmıştır.
İlk defa Descartes tarafından ruh ile bedenin irtibat noktası olarak
tarif edilen epifizin, ruh-zihin-beden üçlüsünden oluşan insan alt
sistemlerinin kavşak noktasını oluşturduğu, hormonların kontrol
edilmesinde vazifelendirilmiş komutan mesabesinde bir salgı bezi
olduğu hususundaki deliller giderek artmaktadır. Günümüzde kritik bir
içsalgı bezi olarak kabul edilen epifizden salınan melatonin, pinolin
ve dimetiltriptamin (DMT) gibi nöro-hormonlar üzerinde yoğun
araştırmalar yapılmaktadır. DMT; insanda mistik zevk ve halleri,
metafizikî âleme geçişi tetikler. Meselâ, çeşitli bitkilerin tohum ve
meyvelerindeki DMT molekülü, yiyecek veya içecek olarak vücuda
alındığında, epifizden salgılanan fıtrî DMT molekülüne benzer
tesirlere yol açar. Pinolinin yapı bakımından benzeri, üzerlik
bitkisinin (Peganum harmala) tohumlarında bulunan harmin ve
harmalindir. Epifiz bezinden salgılanan DMT ve 5-MeO-DMT isimli
moleküllerin aynısı başka bitkilerde de bulunur. Nispeten fazla DMT
ihtiva eden bitkilere, Phalaris aruninacea, Psychotria spp., Phalaris
spp., Acacia spp., Arundo donax, Desmanthus illinoiensis, örnek
verilebilir. Bilhassa Phalaris aruninacea isimli otsu bitki, DMT ve
türevleri bakımından çok zengindir.
Memelilerde ve insanda, epifizden salgılatılan melatonin, uyku için
gözlerin kapanmasını tetikleyen hâdiselerin düzenlenmesinde rol alır.
Epifiz, geceleyin veya karanlıkta aktif hale geçer. Epifiz bezinin
aktivasyonu, ışık vasıtasıyla düzenlenir. Gözün ışığa hassas olan
retina tabakası ile hipotalamus arasında bir sinir bağlantısı vardır.
Gözden giren ışık ve karanlık hakkındaki bilgiler, hipotalamusun
suprakiazmatik çekirdek denen bölgesine taşınır. Buradan da, hususî
bir sinir bağlantısıyla ışık ve karanlık seviyeleri hakkındaki
elektrikî mesajlar epifize ulaşır. Bu mesajların değerlendirilmesinden
sonra melatonin sentezi düzenlenir. Ayrıca retinada da melatonin ve
pinolin üreten hücrelerin varlığına dair tespitler vardır.
Epifiz ve hipofiz bezi, böbreklerden sonra kan dolaşımının ve
damarlaşmanın en yoğun olduğu organlardır. Böbrek üstü, hipofiz,
tiroid ve paratiroid bezleri, aktif veya stres altında ise, epifizden
melatonin salınarak, vücudu uykuya sevk eder. Sonuçta bu organların
sakinleşmesi sağlanır. Araştırmalar göstermiştir ki, epifiz bezinin
aktivasyonunu sağlayan faaliyetlere önem verilirse, yaşlanma, kanser,
bunama, stres ve hipertansiyona karşı fıtrî bir korunma
sağlanmaktadır. Melatonin ve pinolin, şuursuz birer molekül olmalarına
rağmen, emr-i ilâhî ile immün ve sinir sisteminin düzenlenmesinde rol
almaktadır. Antioksidan, antistres ve antikanser hususiyetlerle
donatılan bu moleküller, kişinin kuvvet ve enerjisini yeniden
toplamasına, tiroid hormonlarının salınması için uyarılmasına,
yaşlanmanın geciktirilmesine, parkinson ve alzheimer hastalıklarından
korunmaya vesile nörohormonlardır.
Epifiz bezine, uyku düzenlenmesi ile ilgili mekanizmalarda rol
verilmesinin yanında, insanın geceleyin metafizik dünyaya daha açık
hâle gelmesinde de vazife verildiği gösterilmiştir. Gündüz veya
ışıkta, epifiz bezi aktivitesi oldukça düşüktür. Dolayısıyla insan
bedeni, mânevî âlemlere açıklık noktasından tam olması gereken
seviyede değildir. İnsanın ışığa ve gün uzunluğuna bağlı biyolojik
ritimlerini düzenlemede iş gören epifizden salınan nörohormonlar,
insanın biyolojik sistemini ışık yokluğunda (geceleyin), mânevî
âlemlerle irtibata açık hâle dönüştürür. Işıkta (gündüz) ise, maddî
dünyaya daha çok açık hale getirir. Bu çerçevede “gündüzün çalışma,
gecenin de istirahat için hazırlandığını” belirten âyet çok mânâlıdır.
Epifizin, gece saat üç civarında maksimum aktiviteye ulaşmasıyla
insanın mânâ âlemlerine açıklık ve yatkınlık kazanması arasında
enteresan bir paralellik bulunmuştur. Bu açıdan geceler ve seher
vakitleri, ruh-zihin-beden sisteminde, ruhun bedenin tesirinde daha az
kaldığı ve seyahatinin daha kolay olduğu zaman dilimleridir.
Bediüzzaman’ın: “Âlem-i şehâdet (görünen, maddî âlem), âlem-i gayb
(görünmeyen, mânevî âlemler) üstünde tenteneli bir perdedir.” ifadesi
de, bu noktada oldukça mânâlıdır.
Gecenin sonuna doğru kişi uyandığında, epifiz, maksimum seviyede
aktiftir. Burada enterasan olan husus, insanın mistik ve ruhanî
tecrübelere hazırlanmasında sebep olarak epifizden salgılanan pinolin,
DMT, 5-MeO-DMT gibi moleküllerin, imtihan sırrından dolayı insanın
uykusunu getiren melatonin ile eş zamanlı salgılanmalarıdır. Bu yüzden
bedenin ruhanî âlemlere açık hâle gelmesinde iş gören bu moleküller
vasıtasıyla hazırlanan alt yapıyı kullanabilmek için kişinin uykusunu
yenebilmesi gerekmektedir. İnsan erken yatarsa gecenin üçte birlik
diliminden sonra kolayca kalkabilir ve bedeninin mânevîyâta açık
olduğu bir saatte ibadet yapma şansı elde edebilir. Böylece maddî
hayatın dar kalıplarından çıkıp, kalb ve ruhun hayat derecelerinde
yaşaması da kolaylaşır. Peygamberimiz’in (sas), yatsı namazını
vaktinde kılıp uykuya çekilmesi, gecenin ilerleyen vakitlerinde kalkıp
ibadet etmesi ve ümmetine de bunu tavsiye etmesi durumu, bedende
epifize gördürülen roller açısından incelendiğinde, O’nun (sas), emir
ve tavsiyelerinin insan tabiatıyla tam bir âhenk içinde olduğu
görülecektir.
Madde ile mânâ arasında köprü görevi gören bu moleküller ve tesirleri
arasında, sebep-netice münasebetinden ziyade, iktiran diyebileceğimiz
iki şeyin bir arada gerçekleşmesi (eşzamanlılığı) söz konusudur.
Açarsak, epifiz hormonları kişinin biyolojik sisteminin mânâ
âlemlerinde seyahate veya oradan gelecek esintileri almaya hazır hâle
gelmesinde, imtihan sırrı gereği, bir sebep olarak kullanılmaktadır.
Diğer yandan kişinin metafizik âlemlerle münasebete hazır hâle
gelmesi, iki yanı keskin bir kılıç gibidir. Kişi bu durumda tevbe,
istiğfar, dua ve ibadetlerle, kendini meşgul etmezse, habis ruhların,
şeytanların ve cinlerin müdahalesine açık hâle de gelebilir.
DMT molekülünün, ruhanî âlemlerle irtibata ve metafizikî hâlleri
bedende hissetmeye vesile olduğu dikkate alınırsa, cinlerin ve
ruhanîlerin de insan bedeni üzerindeki tesirlerini ortaya koymada,
Allah’ın icraatına bir perde olarak benzer nörohormonların sentezini
veya salgılanmasını kullandıkları söylenebilir. Nitekim, Amazon
yerlilerinin dinî âyinlerinde kullandıkları “Ayahuasca” isimli
içecekte, üzerlik bitkisinin tohumlarındaki harmin ve harmalin ile
insanda mistik zevkler ve halleri tetikleyen DMT molekülü bulunur.
DMT, hem epifizden salgılanır, hem de çeşitli bitkilerin tohum ve
meyveleri alındığında vücutta tesirlerini gösterir. Bunları içen
kişiler, ruhanî âlemlerle iletişime geçmektedir. Başka birileri,
insanın bu biyolojik yatkınlığını kullanarak, zihinleri kontrol
edebilir, idrâk ve şuur seviyelerini değiştirebilir. Meselâ kişiye, 1
gram üzerlik (Peganum harmala) tohumu çiğnetilirse veya bunun tütsüsü
o kişiye yapılırsa, serotonini parçalayan monoamin oksidaz enzimi
engellenir. Böylelikle serotoninin parçalanması durdurulurken, DMT
sentezi uyarılır. Kişi trans haline geçer.
Epifizin işleyişine tesir eden faktörler, anormal gündüz-gece
ritimleri (uçakla kıtalararası seyahatte olduğu gibi), ışık şiddeti ve
süresi, radyasyon, manyetik alanlar, beslenme bozuklukları, günlük
stres seviyeleri ve sıcaklıktır. Ayrıca deniz seviyesinden yüksekliğe
bağlı olarak epifiz aktivite seviyesinde de dikkate değer farklılıklar
tespit edilmiştir. Deniz seviyesinde en düşük, dağların zirvesinde en
yüksek seviyeye çıkan epifizin bu özelliğini en çok bazı
ibadethanelerin ve inziva yerlerinin seçilişinde görmekteyiz.
Peygamber Efendimiz’in (sas) dağda bulunan Hira Mağarası’nda,
Bediüzzaman Hazretleri’nin yüksek dağlarda inzivaya çekilmesi, eski
Hristiyan manastırlarının yüksek dağlarda yapılması ve birçok
evliyanın dağlık bölgelerde yetişmesinin hikmetlerinden birisi
epifizin bu durumu ile alâkalı gibi görünmektedir. Nitekim “ışık
terörü” olarak isimlendirilen vakada, aşırı parlak ve bol ışıkla
aydınlatmanın yapıldığı yerlerde epifizin sağlıklı işleyişi
bozulmaktadır. Bu da başta uykusuzluğa ve bunun neticesinde kronik
stres ve bağışıklık sistemi zâfiyetlerine sebep olmaktadır.
Diğer beyin yapılarına benzer şekilde epifiz, ilâçlı veya ilâçsız
uyarılabilmektedir. Son yıllarda kullanılmakta olan fiziko-kimyevî
yapıdaki ilâçların tesirlerinin üçte birinin tamamen kişinin o ilâç
vesilesiyle şifa bulacağına inanmasına, Allah’ın Şâfî ismine inanıp
güvenmesine, ümit ve moralini yüksek tutmasına bağlı olduğu
gösterilmiştir. Bu yüzden kişi, yaptığı dualar, ibadetler, yakarışlar,
inzivaya çekilmeler, telkinler yoluyla da epifizdeki nörohormonların
sentezinin artmasına yol açabilmektedir. Epifiz bezinden üretilen
moleküller, uygun enzimlerin varlığında serotonine de
dönüşebilmektedir. Nitekim, kişi zikir ve ibadetlerini düzenli olarak
yaptığında, epifiz bezini daha çok serotonin üretecek şekilde de
uyarabileceği belirtilmektedir. Günümüzde problemlerin yaklaşık %
75’lik kısmı, mânevî tatmin eksikliğine dayanan stres ve depresyonla
alâkalıdır. Melatonin seviyelerinde ve sentezinde azalma olmadığı
sürece, stresle ilgili problemler de çok az ortaya çıkmaktadır. İnanan
ve ibadet eden kişilerde bunamaya pek rastlanmamaktadır. Kişinin sevgi
üzerinde olması; ümit, aşk, şevk, inanma kuşağında yaşaması, epifiz
faaliyetinde azalmayı önleyici bir sosyal hayat tarzıdır. Yapılan
araştırmalar, mistik tecrübelerin ve zikirlerin, bir arada yapılan
dinî sohbetlerin, bağışıklık sistemine olumlu tesir ettiğini
göstermektedir.1
Çocuklarda epifizin rolü
Doğumda, annede ve bebekte DMT sentezinin yüksek seviyede sentezi ile
gerçekleştirilen bir trans ve mutluluk hâli söz konusudur. Bu molekül
seviyesine bağlı olarak anne hem doğum sancısına daha rahat katlanır,
hem de bebek çok fazla uyur. Araştırmalar bebeğin dünyaya geldiğinde,
beyin omurilik sıvısında çok fazla miktarda 5-MeO-DMT bulunduğunu
göstermektedir. Bebeklik ve çocukluk döneminde beyin % 40 daha
aktiftir. Buna bağlı olarak öğrenmeye ve diğer âlemlerle iletişime de
daha açıktır. Epifiz bezi, başlangıçta çocuklarda büyük iken, büluğ
çağına girildiğinde oldukça küçülür. Dolayısıyla melatonin hormonu,
çocuklarda oldukça yüksektir ve onların büluğ çağına girmelerini
baskılar. Büyük ölçüde onların masumiyetine katkıda bulunur. Epifiz
bezinin çocuklarda büyük ve aktif olması, bu bezden salgılanan
melatonin, pinolin, DMT ve 5-MeO-DMT gibi insan zihnini mânevî ve
ruhanî âlemlere açık hale getiren moleküllerin de, erginlere nazaran
onlarda daha fazla olduğunu gösterir. Belki de bu yüzden çocukların
beyin-zihin sistemlerinin ruhanî ve metafizikî âlemlere açıklık oranı,
bu moleküllerin sentez miktarına bağlı olarak yüksek olmaktadır. Eğer
bu gerçekten böyle ise, o zaman çocukların, bazı mânevî varlıkları
niçin kolayca görebilirken, erişkinlerin cinleri ve ruhanileri her
zaman görememelerinin ilmi hikmeti de anlaşılabilir. Çünkü zihin-beyin
sistemini ruhanî ve mânevî âlemlere açık hale getiren moleküllerin
sentezi, çocuklarda oldukça yüksek iken, bu normal şartlarda
erişkinlerde oldukça düşüktür. İnsanlar buluğ çağına girdiklerinde ve
damarlarında şehvet dolaşmaya başladığında, epifiz bezi faaliyetini
yavaşlatmaya ve küçülmeye başlar. Diğer âlemlerle olan iletişim
açıklığı oldukça azalır. Zaten günümüzde alınan eğitim, yenen gıdalar
ve hayat tarzı da, insanın mânevî hayatını köreltici fonksiyon
görmektedir.
Kaynaklar
1. Roberts TB. Do entheogen-induced mystical experiences boost the
immune system? Psychedelics, peak experiences, and wellness. Adv Mind
Body Med 15:139-47
2. Rick Strassman,(2001)DMT: The Spirit Molecule : A Doctor's
Revolutionary Research into the Biology of Near-Death and Mystical
Experiences ISBN 0-89281-927-8 Park Street Press 384 pages,
http://www.rickstrassman.com
3. Strassman, R. J.: "The Pineal Gland: Current Evidence for its Role
in Consciousness", Psychedelic Monographs and Essays, Volume 5 (1991),
pp. 167-205.
4- Eakin, Ralph Emerson, The Third Eye. Berkeley: University of
California Press, 1973.
5. Brownstein, M. and Axelrod, J., "Pineal Gland: 24 Hour Rhythm in
Norepinephrine Turnover", Science (April 12, 1974) pp. 163-5.
6. Axelrod, J. and Romero, J.A., "Pineal B-Adrenergic Receptor,
DiurnalVariation in Sensitivity", Science (June 28, 1974) pp. 1169-74.
|