Bana Sanal Âlemi Öğret!
Volkan Tolga
 

Ülkemizde internet kullanımı, istatistiklere göre henüz yeteri kadar yaygınlaşmamış olsa da son zamanların çarpıcı olaylarında internet'in başrolde olduğunu görmezden gelemeyiz. İnternet evlilikleri, internet aracılığıyla gündem yaratan manken olayları, internet suçları tartışmaları derken “chat” cinayetleriyle de karşılaşmaya başladık.

İnternet dediğimiz uçsuz bucaksız denizin ortasında, sörf tahtasının üzerinde bir balık misali, dalgaların ve sınırsız özgürlüğün sarhoşluğu ile sürüklendiğiniz yerler cennetten birer köşe hatta bir antidepresan gibi rahatlatıcı ve mutluluk vericidir ve hayatınızdaki birçok alışkanlığın içinde öncelik sırasını size sormadan üzerine alıverir.

Artık kapı komşusunu bile tanımayan bir toplum haline geldiğimizden midir, özgüven veremeyen bir eğitim sistemiyle yetiştiğimizden midir bilinmez, internet denizinin bu cennet köşelerinin başında arkadaşlık sitelerini ve sohbet odalarını görüyoruz.

Peki, internette nasıl arkadaşlıklar kurulmalı? Üstelik annelerimiz de henüz internet çağına ayak uyduramadıklarından; çocukluğumuzdan beri söyledikleri "kapalı içecekleri iç", "tanımadığın insanlardan yiyecek kabul etme" gibi uyarılar internette pek de bir şey ifade edemiyor. Hiçbir uyaranınız olmadan, kiminle yazıştığınızın hesabını tutmak zorunda olmadığınız, tamamen kendi içinize döndüğünüz bu sohbetlerde, kendinizi defalarca en baştan anlatmak sizi hiç ama hiç sıkmıyor.

Hele bir de işin içine balık hafızanız girerse... Bir de bakmışsınız daha dün "şu dünyada benim gibisi yok" naraları atan şahsiyetinizi her sohbet ettiğiniz kişiye farklı bir balık türü olarak tanıtıvermişsiniz. Parmaklarınızın ucuna denk gelen kişilikleri yaşamaya başlamış, yaşınızı, fiziksel özelliklerinizi ve en önemlisi karakterinizi onlarca farklı kılığa sokmuşsunuz. Ruh halinizi simgelerle ifade edebilmek mimiklerinize süresiz istirahat vermiş.

Ve ne mutlu ki klavyenizden çıkan karakterlerle gerçek karakteriniz birbirini tutmak zorunda da değil. Zaten karşınızdakine de sohbet penceresinin çarpı düğmesi kadar yakın, bilgisayarınızın güç düğmesi kadar uzak değil misiniz? Sıkıştığınız anda kapatıverirsiniz bilgisayarı olur biter.

Ama yok. Her şeyin bir sistemi olmalı. Okullarda bile artık bilgisayarlı eğitime geçilmişken, çocukların bile bilgisayarda artık ilk öğrendikleri şey olan chat yapma hastalığı için çeşitli nizamlar öğretilmeli belki de ders kitaplarında ne dersiniz? Geçmiş haberlere şöyle bir bakıp bunun gerekli bir şey olduğunuz anlamanız sadece birkaç saniyenizi alır, bir deneyin isterseniz.

İnternet insanın içinde ne kadar beşeri veya hayvani denilebilen duygu, düşünce, hissediş varsa ortaya çıkarıyor tıpkı bir iblis gibi. Yalanlar, fuhuş, sekse kendini bırakma, adam kandırma, başkalarının bilgilerine izinsiz erişme, başkalarına veya bilgisayarlarına tahakküm etme gibi tamamıyla kendini tatmin eden bir anlayış var artık internette.

E-postalarla gelen tonla kirli-yalan bilgilerden, dualardan, 10 kişiye gönder para kazan, şu duayı 15 kişiye göndermezsen sevdiklerin ölecek gibi umut tacirliği yapanlardan tutun. Bunlara hemen inanan, elinin altında internet gibi muazzam bir kaynak varken bedava yaşayan, bunların yalan yanlış kandırmacalar olduğunu araştırıp anlayamadan diğerlerine yollayan ve her gelen mesajı açan, her gelen dosyayı kabul eden ve virüs kapan insan türlerinden henüz bıkmadıksa da yakında bıkarız. Ki onlardan biri değilsek.

Ben yanlışları yazdım, doğruları da siz bulun artık. Biri bize sanal âlemi öğretsin ne olur.

 

 
 
İstanbul -29.08.2007
volkantolga@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com