Terminator
4
Salvation

Volkan Tolga
 

Yıl 2018.

Mahşer Günü gelip, modern uygarlığı yıkarak geçti. Bir Terminatör ordusu kıyamet (Judgement Day) sonrası dünyada kol geziyor, terk edilmiş şehirlerde ve çöllerde saklanan insanları öldürüyor ya da yakalıyor. Ama hayatta kalan insanlardan oluşan küçük grupların organize olarak kurduğu Direniş hareketi, yeraltı sığınaklarında saklanıyor ve fırsat bulduğunda kendilerinden sayıca çok üstün düşman kuvvetlerine vuruyor.

Terminatörleri kontrol eden Skynet, 14 yıl önce bilinç kazanmış ve bir anda yaratıcılarına baş kaldırıp habersiz dünyaya nükleer kıyımı getirmiş bir yapay zekâ.

Mahşer Günü’nün geldiğini gören yalnızca bir kişi var. Kaderi, insanlığın kaderiyle bağlantılı olan tek kişi: John Connor (Christian Bale).

Dünya şimdi Connor’un hayatı boyunca uyarıldığı geleceğin eşiğinde. Ama yepyeni bir şey, insanlığın bu savaşta bir şansı olduğuna dair inancını sarstı: bu garip, yenidünyada uyanmadan önce son hatırladığı, idam sırasını beklemek olan Marcus Wright’ın (Sam Worthington) ortaya çıkışı.

Connor, Marcus’un güvenilir biri olup olmadığına karar vermek zorundadır. Ancak Connor ve Marcus, Direniş’i tamamen bitirmek için yeni stratejiler geliştiren Skynet’in bitmek bilmeyen saldırılarına karşı koyabilmek için ortak bir zeminde durmalı, Skynet’e sızıp düşmanla yüz yüze gelmelidirler.

Öncelikle ilk üçlemeyle bu filmi birbirine karıştırmayalım derim. Zaman, yer ve mekân olarak tamamen farklıydı. İlk üç filmin ortak konusu gelecekten günümüze gelen bu diye anılan yok edicilerin gelecekteki resistance-diriliş lideri olan John Connor’ ı daha doğmadan bile öldürmeye çalıştılar, annesini öldürmek isteyerek, devam filmlerinde de gelen robotların kalitesi giderek yükseliyordu.

Ayrıca özellikle belirtmek isterim ki çok kişi de bunun farkında değildir. Tüm terminatör filmlerinde ortak bir görüntü olan o eyaletler arası uzun yol bu filmde de kumların arasından görünüyordu. Bu insanlık için küçük ama terminatör fanatikleri için büyük bir detaydır!

İlk üç film belki ilk tat olduğu için birincisi ve aynı tarz olan bu üçleme, bana daha çekici geldi çünkü o filmler bizim hayatlarımıza çok yakındı ve olabilir mi diye düşününce olayların tam ortasında buluyorduk kendimizi. Belki de biraz daha insancıldı. Terminatör (yani robot) bile ufak tefek duygusal mimikler yapıyordu. Sanki bize daha yakındı. O yüzden ilk üçlemeyi çok beğenmiştik.

Son film ise, tıpkı üçüncü filmde makinelerin yükselişi (rise of the machine) benzeri “insanların yükselişi” kıvamında yaşandı. İlk filmlerde olanlar gelecekten geçmişe gidilerek yaşanıyordu. Bu sefer ise geçmişe gideceklerin daha gitmeden önceki bir zamanda tutuyor bizi. Hem de nasıl tutma. Film sürükleyici, düşündürücü ve heyecan yüklüydü. Heyecan demişken, üçüncü filmin ilk 20 dakikasını anmadan edemeyeceğim. İnanmayanlar bir daha izlesinler.

Ayrıca CNBC-E kanalındaki Terminator The SCC bu filmi aratmıyor. Demek ki dizileri de film kalitesinde yapıyorlar artık.

Düşündürücü ithamını ise zamanları algılamak için biraz akıl yormak gerektiğini fark edince ekledim.

Terminatör 3’ te SKYNET’ in anlamını kavrayınca içim ürpermişti adeta. Bir bilgisayar programı dünyayı nasıl ele geçirecekti ki?! Her canlıda olan bir “güdüyü” hayatı için savaşmayı bir amaç edinmiş bir bilgisayar programı bunu kolaylıkla yapabilir. Şu anki gibi ve daha da ileriye gidecek olan küresel ağ (global network) ile bütün bilgisayar sistemlerini yapay zeka ile kontrol ediyordu. Bu açıdan üçüncü filmde kaldığı yerden devam etmiş izlenimi de var filmde.

Ve bilgisayarla iç içe olan çağımız insanı bu açıdan kendini filmde hissedebilir ama ben bunu birçok kişide göremedim. Filmde bazı hatalar da vardı tabi ki. Ama izlemeyenler için bu detaylara fazla girmeyeceğim. Bunu yorumlarda isteyenler okuyabilirler.

Bilim- kurgu mu? Gerilim mi? Bu filmde her ikisi de var. Lütfen izleyin!

 

 

 
 
Volkan Tolga
İstanbul - 09.06.2009
volkantolga@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com