Ya Eba Bekr...

Click to read english...

     “Ya Eba Bekr! Şirk sizde karıncanın ayak sesinden daha gizlidir!”

     “Bir adamın, "Allah diledi de ben diledim" demesi şirktir!”

     “Ve bir adamın, “falan kişi olmasaydı, filân beni öldürecekti!.." demesi şirktir.”

     Allah Rasulü’nün ağzından dökülen bu mübarek sözler, belki de o güne değin farkında olunamayan veya es geçilen, büyük bir taşı yerinden kımıldatıyor.

     Ayrıca, sistemin yalpalayan yönlerini bir şekilde değiştirmekle kalmadığı gibi, varlığın “tekliğini” bir anlamda tescil ediyor.

     Çünkü şirk, hepimiz için adeta elle tutulur halde ve ortada duruyor.

     Esasen kendini bir beden olarak kabul eden birimlerde yol açtığı yıkıma, kayıtsızlık ve sorumsuzluk yaftasını da ekleyiveriyor.

     Doğaldır ki, “Tanrı yok, Allah var” demekle şirk kalkmış olmuyor!

     Şimdi inanan toplum, evrensel yol gösterici-uyarıcı sayesinde daha cesur ve kararlı davranabileceğini gösteriyor, görsel kompozisyondan kurtuluyor.

     Ve şirke kolaylıkla düşmemenin önemli işaretleri de verilmeye başlanıyor.

     Değerlendirebilenler;

     Allah yolunda “şirk işi bitsin artık” dedikten sonra, her alanda olduğu gibi bu açıklamanın da, sorunların çözümü için bir “fırsat” olduğunu düşünüyor.

     En azından, bu ima ediliyor.

     Çünkü şirk kalktığında; kırılmalar, darılmalar bitecek, kimse kimseye yan gözle veya tepeden bakmayacak, arkasından konuşamayacak, ayıplayamayacak, öfkelenmeyecek, kızmayacak, daha iyi konuştuğunu, İslâm’ı daha iyi bildiğini ima etmeyecek, hoşgörü ve tevazu içinde olacak, yenilenmeye açık bulunacak, özetlemek gerekirse, temel prensiplere bakış açısını bu sayede algılayacak, basit seviyelerde takılıp kalmayacak, en önemlisi, varlığın tek olduğu aşamasına gelecektir.

     Artık tesadüfler, ihanetler, büyük acılar, iyiden iyiye ağırlaşan bir hava, kolaylıkla insanın üzerine çökmüyor.

     Esasen odaklanmak istenen tavır-yaşam budur.

     Kendini bilen ya da gerçeği bulmak, psişik güdüleri kafasından silip atmak isteyenlerin hemfikir olduğu son nokta burası.

     Hemen herkes, bu yeni uyarlamayı sonuna kadar götürmeye kararlı.

     Koşullara riayet etmeyenler veya titiz davranmayanlar, “kısır döngü” içinde sürekli biçimde kalmaya mahkûm olup perdelilikle ebedi hayatlarını kaybedecekler.

     Tabi şirk içinde kalmanın çeşitli nedenleri var.

     En önemli faktörlerinden biri malum; bireyin kendini bir beden gibi kabullenmesi geliyor. Bu olgu, daha “ana rahminde iken programlanıyor, gelişiyor, zenginleşiyor, büyüyor, yoğunluğunu arttırıyor ve insana güç kaybettiriyor.”

     Bu bağlamda toplumun mistik kesimleri, özellikle dar görüşlü muhafazakâr zümre, ortaya çıkan bu konumdan rant elde etmek istiyor.

     Bahsettiğimiz hususlarda yanlışlar bulmaya çabalıyor.

     Beden merkezli anlayışla, inanç sistemi birleştiğinde, manevi yönde daha da zenginleşeceğini düşünüyor.

     Ne var ki, bu tür düşünce safhası tümüyle yanlış. Nitekim, Efendimizin (s.a.v.) uyarıları bunu gösteriyor.

     Bu ikazların köklü biçimde algılanması ile birçok önemli problem silinip kalkar.

     Söz konusu atılım ve büyüme, özellikle bireyin kendini, yani “bedenselliğini” ciddi biçimde törpülüyor. Bu yeni uyarlamalar oturduğunda “şirkin açtığı yaralar, saçmalıklar ve insanlara hayatı zehir etmenin” anlamsızlığı daha iyi görülüyor.

     İşte çok ciddi kırılmalar, klasik İslâm ile Yenilenme moduna geçen İslâm, birbirinden ayrılmaya başlıyor.

     Kısacası bu iki uyarlamaya bakıldığında, avami ve havasi görüşlerin  zıtlaşmalarının birbirini takip ettiğine tanık oluyoruz.

     Baştan “Yenilenme ” mesajını veren Allah ilminin sonuçları, Efendimizin açıklamaları paralelinde şirkin ne olduğu gerçeğini, herhalde herkese gösterdi.

     Bu sözlerin ertesinde, temel çalışma olarak Efendimizin uyarıları daha ciddiyetle ele alındı.

     Şimdilerde fark bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı. Sorunlar çözümlenme yoluna girdi.

     Bir anlamda, insanların kararlılığı da buradan geliyor.

     Manasız takıntılar yüzünden bütün bir hayatı feda etmenin anlamsızlığını herkes az çok anladı.

     Uyanan kesim, “bildiğim bildik” tarzını seçenlere saygısızlık etmiyor, ama artık bundan sonrasının, gerçeklere uzanmak ve açmazları “söz konusu algı ile” çözmek gerektiğini de sıkı biçimde vurguluyor.

     Görüşleri değişmez ise ısrar etmiyor, yaratılış gayesinin böyle olduğunu seziyor. Hayat pratiğini anlatmanın beyhude olacağını biliyorlar.

     Ancak, Allah dilerse onların da “hidayete ereceğini” düşünüyor. Ve eskisi gibi olmayacaklarını kabulleniyor.

     Önemli olan, bu idrake varabilmek, “Eşhedü’yü”  baştan sona okuyabilmek, öyle değil mi?

     Kim bu noktayı göz ardı ederse sanırım büyük bir hata yapar.

     Vebali büyük olur.

     Bu yöndeki açıklamalar, bilincin kendini bu şekilde açıkça ifade etmesi, hepimizi ilahi ilmin eşiğine getirdi diyebiliriz.

     Dolayısıyla bu muhteşem fırsatı boşa harcamanın hiçbir nedeni yok diyorum.

 
 
 

 

 
 
Bodrum - 04.10.2010
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com