Acelecilik!

    

   

     Yaşadığımız boyutun getirisi olsa gerek; galiba tam algılamıyoruz bu kavramı. Ama bu hastalığın ateşinin iyice yükseldiğini ve bütün toplumu sardığını görüyoruz. Lamı cimi yok, acelecilik ‘evrensellikten uzaklaşmanın’ en büyük alametlerinden biridir.

     Çünkü bu hastalık protoplazmamıza kadar girmiş, adeta kronikleşmiştir. İdealize edilen bu hal değildir, ancak yıllardan beri böyle gelmiş böyle devam eder.

     Aceleci olmak, doğru/yerinde olması düşünülen atılımları kararları önler, berbat eder. Bu bilince rağmen, bizler aklımıza geleni çarçabuk yapmak, hemen uygulamak isteriz ve örneğin bir kişiyi beğenmişsek bu duygumuz sayesinde onu bir anda baş tacı ederiz. Sanki bu yapılmazsa bir şeylerin eksik olduğu kanaati bizde hâsıl olacak ve patır patır döküleceğiz diye düşünmekten kendimizi alıkoyamayız.

     Biraz beklesek,o kişinin diğer yanlarını da bir görsek, eleştirilerde, insanı etki altına alan astrolojik tesirler aşamasında ne tavır koyacak bunu bilsek, daha mantıklı olmaz mı?

     Ama bu mümkün değil!

     Doğru ya da yanlış, hemen bir karara varıyoruz. Sonuçta, kafamıza koyduğumuz şeyi uygulamaya kalktığımızda bir de bakıyoruz ki olay, hiç de beklendiği gibi çıkmıyor.

İlginç olan, sular durulunca ve hayalimizdeki beklentilerimiz gerçekleşmeyince saçmalama noktasına gelip baş tacı ettiğimiz, hakkında methiyeler düzdüğümüz her kimse, bu kez onu ayaklar altına alıp çiğniyoruz.

      Asıl içler acısı, tüyler ürpertici durum burada ortaya çıkıyor.

     Ağzımıza ne ‘gelirse söylüyor, geçmişine geleceğine’ sövüp sayıyoruz. Üzerimize vazifeymiş gibi onun davranışlarını, her açığını, her yanını, giydiği elbiseye kadar didik didik ediveriyoruz.

     Üstelik ‘bir konuşursam…’ tehditleri savurup organize engelleme eylemlerine girişiyoruz.

     Neredeyse, kaşla göz arasında boğmaya kalkıyoruz.

     Üstüne üstlük, onun toplum içindeki saygınlığa zarar verdiğini belirtip işi ‘şikâyet’e kadar vardırıyoruz. Doğrusu bu ya ‘öğretmenim/hocam’ durumlarının kokuları da hemen çıkmaya başlıyor.

     Şayet öğretmen, ehli biri ise seyrediyor. Şikâyet edenlere “tabi ben, şimdi hemen sizin dediğinizi yaparım, üzülmeyin siz kuzularım” diyor, ama sumen altından, o kişiyi bir güzel paylıyor;

     ‘Kimi kime şikâyet ediyorsun ki?’ tavrıyla.

     Bazıları ise şikâyet ettiği, suçladığı kimse ile bütünleşip (!) eski günlerindeki anlaşılmaz tutumlarını bir kenara bırakarak, etrafa nasihat verme yolunu seçiyor. Herhalde, bu şekilde tatmin oluyorlar veya çok göze battıklarından ötürü ‘kazaya kurban gitme’ tehlikesini atlatıyorlar.

     Anlayacağınız, içler acısı bir durum var ortada. İçgüdüsel bir şekilde davrandığımızı gösteren yaşam kesitleri bunlar.

     Ne var ki, istisnai bazı kişiler var, çok ciddi sıkıntılar içinde kalsalar bile tepkilerini dile getirmede aceleci olmuyorlar.

     Nasıl bir çelişki içindeyiz, insan artık bunu fark edemiyor ve kendisine yazık ediyor.

     Anlayacağımız şu ki kişinin yaşamın gerçekleriyle mutlaka örtüşmesi gerekiyor.

     Konuyu astrolojik açıdan ele alırsak şu noktalara varmak mümkün; Enerji ve sabırsızlık yönü ile ateş grubu burçlarından Koç, Aslan ve Yay aceleci oluyorlar.

     Ancak bunların acele edişi, daha ziyade isteklerinin hemen olması yönünden. Bu yüzden başkalarının iki ayağını bir pabuca sokmada çok mahirler.

     Gerçek acelecilik, telaş ve heyecanlılık Yengeç burcunda görülüyor. Herhangi basit bir olayda Yengeçlerin elleri ayaklarına dolanabilir, sakarlık edebilir. Ve çok enteresandır, hiçbir iş yapmadan bu nitelikleri dolayısıyla yorgun bile düşebiliyorlar.

     İkizler burcu da aceleci sayılır. Bunlarınki ise hareketlilik ve kararsızlıktan beslenen bir telaşlılıktır. Bunların elleri dursa ayakları, ayakları dursa elleri hareket halinde olur.

     Önem arz eden bir diğer husus ise şu: Bazı insanlar çabuk hareket ederek söylenen bir şeyi anında yapıp üstüne düşen görevi ifa ederler. Bu işlevin acelecilikle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Görevini ciddiye alanların tutumlarının acelecilikle bağdaşmayacağını belirtmekte yarar var.

     Sevgili okur!

     Acelecilik, büyük bir tehlikenin eşiğinde olduğumuzu gösteren ve bizi tökezleten çok önemli bir olgu. Bu beşeri duygunun altında yatan olumsuz vasıfların kaynağında ise vesvese ve evham var.

     Fıtratın değişmesi kolay bir şey değil, ama bizce bu elle tutulur gözle görülür hale gelen aceleciliğin artık ortadan kalkması, en azından belirli bir seviyeye çekilmesi (asgari düzeye) şart. Bunun için bu kötü huyla birlikte organize halde bulunan bazı huylarımızın bizi sıyırmadan mutlaka değişmesi gerekiyor.

 

Arkadaşına gönder 

 

 

Paylaş