“Sizin evde kararları kim verir?”
Adam; “Büyük kararları ben veririm, küçük kararları karım verir.” demiş.
“Karınız hangi tür kararları verir?” diye sormuşlar, adam “Mesela” demiş; “hangi evde oturacağız, hangi yemek odası takımını alacağız, kaç çocuk yapacağız, işte bu gibi kararları karım verir.”
“Eee, peki,” demişler, “sizin verdiğiniz büyük kararlar hangileri?”
“Vallahi,” demiş adam;
“İsrail- Filistin meselesi nasıl çözülecek? İran’a nükleer araştırma izni verilsin mi? ABD Irak’tan ne zaman çıksın? İşte, bu tür kararları da ben veririm.”
Gündelik, sıradan bir hayat mücadelesinde kendine yer beğenmeyen, hemen her tartışmada şahsını üstün görmeye çaba sarf eden, her şeye tepeden bakan bazı aile reislerinin, hak ve düşünce özgürlüğünü yukarıdaki hikâyeye benzer bir şekilde yansıtması doğal oluyor ve böyle olunca da kendilerine eleştirel gözle bakmaları gerekmiyor.
Nasılsa kendilerini bir yerde görmeye alışık oluyorlar.
Buna göre küçük konuları doğrudan doğruya eşlerine havale ederken "hayat bu", "dünya böyle", diyerek onları basit işlevlerle bir güzel sınırlamayı çok iyi biliyorlar.
Tek başına kalan ev hanımı da adeta akıntıya karşı kürek çekiyor. Sisteme olan güvenini yitiriyor. Çünkü yaşananlar hafızalarından silinmiyor.
Bu durumda akla, doğal olarak kendilerine halk arasında yakıştırılan ‘kazak erkek’ sözünü getiriyor.
Ne var ki, yaptıkları sadece göstermelik olup bir hiçten ibaret oluyor.
Bu tipler genelde başkalarının gölgesi arkasında saklanıp duruyor. Kendi anlayış ve zihniyetlerinin ortaya çıkmasını katiyen istemiyorlar.
İnsanlarımızın anlamakta güçlük çektiği bu konuma niçin girdikleri, neyi ispat etmek istedikleridir.
Doğrusu bu hiçbir zaman açığa çıkmıyor.
İnsanlık bir aşamaya gelene kadar bu tip yaşam hikâyelerini çok daha anacak ve konuşacaktır.
|