Ahlâk

     Her şerrin bir hayrı vardır.

     Bu söz size uygun geldiyse, mistik bulduysanız…

     Biraz daha farklı olanını dillendirelim.

     Her zorlukta bir kolaylık bulunur.

     Söz konusu cümleler, bizlere yeni ufuklar açmış, Ahlâk yönünden bir düşünme fırsatı yaratmıştır diyebiliriz.

     Peki, Ahlâk nedir?

     Şimdi bu kavramın analizini yapmaya çalışalım.

     Ahlâkın diyalektik olanı var, mistik-metafizik yanı bulunanı da var.

     Sosyal açıdan bakıldığında kurallara uyma, toplumu diri tutma anlamına gelir.

     Menfaatlerin ortaklaşa kullanımı bu vasfın öncü etmenidir.

     Toplumu zalimce cezalandırmak ise ahlâk dışı bir eylem gibi düşünülür.

     Tarihe baktığımızda çoğu zaman, kendinden emin olan ahlâk sahiplerinin gerçekleri söylemekten ötürü zindanlara atıldığı, yakılıp yıkıldığı, çeşitli eziyetlere mahkûm oldukları bilinen bir husustur.

   Ahlâksızca yaşayanlar, keyif çatarak hayatlarını sürdürürken, kendilerinde dürüst bir insanın mutluluğunu görmek imkânsızdır.

     Başımıza gelen felaketlerin büyük bir kısmının “Ahlâk yetersizliği” nedeniyle gerçekleştiğine tanık oluyoruz.

     Bu nitelik sahip olma, güç gösterme, ele geçirme, elde tutma sanatı değildir.

     Ne var ki, çoğunlukla belli bir eğitimden geçmiş genç nesil anne babaların, “ çocuklarına büyüklerinin kendilerine aktardığı ölçüde ahlâkı aktarmadığı” gözlemlenmektedir.

    Şartlanmalar da bu olgunun temel aktarım biçimidir.

     Ülkenin bir yöresinde mevcut olan ahlâk ile ona uzak bir belde de yaşananlar arasında büyük farklılıklar vardır.

     Bir toplumun etik değerlerden uzak durması, kural dışı yaşaması gibi kabul edilirken, aynı işlev, başka yerde, çok enteresandır, daha hafif şekilde geçiştirilir veya dikkate bile alınmaz.

     Bireysel anlamda ahlâkın sınırları olur. Bunlar esas alınır.

     Ancak mistik-metafizik anlamda bu kavram sınırsızlığı seçer.

     İslâm’ın ahlâk anlayışı, zahir kurallara uymakla birlikte, öte yaşama hazırlanmaktır.

     Bu bakımdan ahlâk, bir korunanlar zümresini, Muttakiler sınıfını oluşturur;

     Onlar, her yönleriyle ebedi hayata hazırlanırlar ve Allah Rasulünün sözlerine harfiyen uyarlar.

     Ahlâk, bir paylaşım biçimi iken, aksi, insanın üzerine gölge düşürür.

     Ahlâksızlık bencilliği severken, ahlâkı  eksik olmayan,  Mutlak Ben’e adımlarını atar.

     Çünkü varlığını evrensellikten almıştır.

     Bu itibarla aynı isimle anılan farklı bir ahlâkın kapısı çalınır.

     Mekarimi Ahlâk!

     Bendeniz bu türe “birimsellikle alakası olmayan ahlâk” diyorum.

     Bu ahlâk yalnızdır. Yalnız olanın vasfıdır.

     Mistik boyutun en gelişmişi, en itibar edilenidir.

     Allah’ın ahlâkı diye bahsi geçen budur.

     Beşeri ahlâka benzemez. Beşeri düzende geçerli kurallar bu boyutta yer bulamaz.

     Hz. İsa “Sen bir beşer gibi düşünüyorsun, Allah gibi düşünmüyorsun” derken işte bu orijinal olana atıfta bulunuyor.

     Sözlerim, sosyal düzen için geçerli olanı yok saymak manasına alınmamalı.

     Elbette toplumun ona şiddetle ihtiyacı var. Öyle olmasaydı, mental hayvan zihniyeti, bu kez daha güçlü bir şekilde şiddete, saldırganlığa, özetle kan dökmeye özen gösterirdi.

     İnsanların evrimleşmekte olduğu dikkate alındığında, bazı normların, değişim koşullarına uyduğu, eski usullere pek itibar edilmediği görülüyor.

     Eskiden “Ahlâk” denince akan sular durur, bu güce burnunu sokan, gereken yanıtı en şiddetli şekilde alırdı.

     Şimdi bu yaptırımlar biraz hafifledi, yerini değişime, hoşgörüye bıraktı.

     Benim bahsini etmek istediğim evrimleşme işte budur.

     Ailelerin batı illerine göç etmelerinin bir sebebi, farkında olmadan bu koşullara dayanıyor.

     Bu durumda ahlâk anlayışı yeniden sorgulanmalıdır derim.

 
 
 

 

 
 
Bodrum - 29.08.2010
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com