Ahlak/Etik

Dilimize yerleşmiş bazı güncel kelimelerin yerine değişik türevler kullanmak moda haline geldi. Mesela “imkân” yerine “olanak”, “hatırlamak” için de “anımsamak” gibi...

Son günlerde “ahlâk” kelimesine karşılık olarak “etik” sözü tercih edilmeye başlandı. Kavramların, çağrışım farkları olan yakın anlamlı değişik sözlerle ifade edilmesi göze hoş görünebilir. Ancak, bazı yerlerde de pek uygun düştüğü söylenemez.

Bu konuda diretmek ise bence özenti kokusu veren kullanımlara yol açıyor.

“Etik”kelimesini ele alalım...

Olumsuz anlamda kullanmak yani “ahlaksız” demek istediğimizde, “etiksiz” ya da na-etik gibi uygulaması ve benimsenmesi oldukça zor ifadelere başvurmak zorunda kalacağız ve bu haliyle kişi kendini entelektüel hissedemeyecektir!

Her ne şekilde adlandırılmaya  çalışılırsa çalışılsın, toplum içinde dominant bir “ahlak anlayışı”   var olagelmiştir.

Sanırım burada ahlakın işlevi konusunu ele alarak enine boyuna tartışmalıyız.

Ahlaki değerlere eleştirisel açıdan baktığımızda kökeninin çok eskiye dayandığını görebiliriz.
Beşeri mânâda, ahlâkın sınırlarını toplumlar belirlemiştir. Birçok toplumda ahlaki sorumluluk asla göz ardı edilmemiş, gerektiğinde detaylarına gidilmiş, öyle ki trajediye varan çeşitli biçimlerde şekillenmiştir.

Ahlaksızlığı körükleyen insanlar, suçlanarak hücuma maruz bırakılmıştır.

Ekseriyette olan görüş ise, özündeki müsbet oluşları kuvvetlendirmesi açısından yerleşik anlayışı savunmuştur. Bu konuda ileri sürülen her veri, içinde bulunulan çağın inançları, görüşleri, felsefesi , değer yargıları bağlamında değer taşımaktadır.

Türkiye’de, ahlak potansiyelinin varlığı tartışılmaz bir realiteye uzanmakla birlikte, çok katı, yoğun bir blok oluşturmadığı da rahatlıkla ifade edilebilir.

Çeşitli kültür düzeylerinin var olduğu ortamlarda müşterek ölçülerin saptanması biraz zorlaşır.

Öze giden yolda belirli çabaları göze almayanlar, genellikle en kolay yola, yasaklamaya başvurabilirler.
Bence böyle kararlar alanlar, gerekçelerini toplumun kabiliyet ve istidatı nispetinde ortaya koyuyor. Genelde düşündürücü, yenileyici, geliştirici , hatta öğretici ve eğitici olan temel öğelerin üzerileri örtülüyor.
Davranışların bu temel esasa hizmet ettiği bile fark ettirilmiyor.

Birey,eleştirme ile yasaklamanın başka başka şeyler olduğunun farkında olamıyor.
Kişilik yaşamı değil, öze erme esas alındığında, makul sayılabilecek terbiye sınırları içinde kalındığı sürece, ahlakın ne kadar genişleyebildiği konusu merak uyandırmaktadır.

Yasaklamanın bir yıkım olduğunu bilenler, mistisizmde ölüm halleri denen yaşantılarda toplumsal hayata ters düşen, bireysel kalıpların dışına taşma gösterisine mutlaka tanık olacaklardır.

Özellikle mistik eğilimler adı altında, bu kavramı göz ardı etmeden irdelemek gerekiyor.

Bu şansı yakalayamayanlar -ki çoğunluktadır- için;
“Büyük bir talihsizlik” demek sanırım yerinde olacaktır.

Ahlakın ivme kazanıp Toplum Ahlakından, Mekârimi Ahlak yani bir bakıma Allah’ın Ahlakı seviyesine gelmesi gerektiğini düşünenler için  Ahlak/ Etik her zaman bir sorundur.

Ahlak konusundaki yakınma yüzyıllardır devam ediyorsa, o zaman bu değerleri etkileyen öğeleri dikkâte almak gerekmektedir. Yoksa, radikal bir görüşe uzanmamız imkânsızlaşır.

Ahmed F. Yüksel

[Bu yazı, 07.12.2000 tarihinde Akşam Gazetesi'nde yayımlanmıştır.]

Arkadaşına gönder 

 

 

Paylaş