Akılcı Yaklaşımlar

 

Ahmet F. Yüksel
 

Sevgili dostlarım;

Siz de farkındasınız, dolu dolu yıllar geride kalıyor.

Bu arada, kazandıklarımız, kaybettiklerimiz de malumunuz... Aslında, ben buna pek “kayıp” demiyorum. Çünkü her kayıp, bir kazancın ortaya çıkmasına vesile oluyor.

Ayrıca, şunları da söylemek zorundayım: Çoğu insan, bu değişimler sırasında çenesini tutamayıp birilerinin hakkında, aklına gelen her şeyi söyleyebiliyor. Ne var ki, bizler bu tavırlarından ötürü onlara darılmak ya da gücenmek durumunda değiliz.  Zira, gerçekten bu dünyaya kimseyle ‘kavga etmek/ kimseyi kızdırmak/sinir etmek’ için gelmedik. Boş boş konuşacak, kinayede bulunacak, laf sokuşturacak halimiz de yok. Şayet yapan varsa, kendisine İlahi hükümler  hatırlatılmalı, insafa davet edilmelidir.

Bu bağlamda şu hadis-i şerif çok güzel bir örnektir:

"Kişi, ayıpladığı hâl başına gelmeden ölmez.",

İşin ilginç yanı, bu anlamlı sözde, bilinçsizce/abartılı bir şekilde  yapılan bir eylemin, sistem gereği, bizi ölmeden önce bulacağı bildiriliyor.

Tefekkür gücü olan insan neyle, ne şekilde, nasıl arınır, iyi düşünmeli. Önce söylediği her sözün, yaptığı her hareketin arkasında olmalı. Yalan söylemeyip menfaatleri doğrultusunda yaşamayan, bir anlamda, bu kategoriye girmiştir diyebiliriz. Nitekim din, bu vasfa işaretle, çok açık ve net bir biçimde ‘Arınmayanlar, Kur’an’ a el sürmesin’  demiyor mu?

Tahir olan kişi, bir konuda asla kolay kolay yorum yapmaz, yapamaz. Tasavvuf yaşamında ele alınması gereken, beşerin arınma seçeneği, sosyal yaşam standartlarına göre değildir. Zaten böyle olsaydı arınma olur muydu? Buna göre bir boyutta  kimilerine göre çok günahkâr olan, belki gerçekte arınan,  beden kayıtlarından kurtulan kimsedir.

Anlaşılacağı üzere “çok temiz” diye bahsedilen bir kişi beşeriyet çukuru içinde yuvarlanıp gidiyordur da bundan haberi bile yoktur. Nasıl haberi olsun ki? İşin inceliği kendisine açılmamıştır. Kendi halinde yaşayıp gidiyordur. O daima  insanları yaptıkları göstermelik yaklaşımlarla değerlendirmektedir. Bu açıdan baktığımızda şu husus kesinlik kazanıyor diyebiliriz:

Arınan, Allah katında arınmıştır!

Bir başka önem arz eden durum ise hiç şüphesiz dostluktur. “Ne koparırsam kârdır” hesabı ile ticarete dayanan alışverişler dostluk kapsamında değerlendirilemez. Güneşli havada birlikte yürümek önemli değil, esas olan Allah’ın rahmeti ulaştığında (!) yağmur yağmaya, kasırgalar esmeye, fırtınalar kopmaya başladığında devam eden beraberliktir, yandaşlıktır. Allah’a şükrediyorum, bir abartı olarak kullanmak istemiyorum; bazı hassas dengelerde çoğu insanın yolunu kolaylıkla ayırdığı  hallerde ben yüzümü dostumdan, o vecihten çevirmedim.

Bir başka ayrıntı da şu; kimseye kendimizi beğendirmek mecburiyetinde değiliz. Yapılması gereken, insanın karmaşık bir olayda kusuru yine kendisinde bulmuş olmasıdır. Zira hayatta bugün yanlış gibi görünen birçok sözün/eylemin, yarın çok faydalı gelişmelere vesile olacağını gösteren bir yığın örnekler var. Günümüz dünyasında, peşin hükümlü olmadan yaşamanın/anlamlandırmanın getirisi oldukça fazla diyebiliriz.

Değerli  okurlarım;

Hayatın güçlüklerinin arttığı bir gerçek. Bu itibarla, tartışmaların yaşanacağı, inişli çıkışlı sürelerin ivme kazanacağı görünüyor. Kısacası, bundan sonrası daha zor olabilir. Ne var ki her şey, insana yakışan bir zaman parçası ile biçimlenmeye dönüşür. Bu sürede sindirim kapasitesinin olayları eritmeye müsait olduğu akıllardan çıkarılmamalı. Önemli olan, bir işin kopma noktasına gelmemesi, bütün bu arayışları, oluşumları içeren akılcı yaklaşımların yapılması, kişinin susmayı bilmesidir.

Ben böyle düşünüyorum.

 

Bu yazı Akşam gazetesinde 17.09.2007 tarihinde yayınlanmıştır.

 

 

 
 
İstanbul - 17.09.2007
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com