Akılcılık ve fiziksellik
çerçevesinde bir özeleştiri
Ahmet F. Yüksel
 

Akıl ve fizik arasındaki girift ilişkiyi, yakın bağlantıları görmezden gelmek mümkün değil. Herkesi derin düşünceye sevk edecek kadar da önemli. En başta da akılla övünen insanları.

Kimileri “akıl kadar fiziğin de önemi var” derken, bazıları sırf fizikten yana tavır alıp çekicilik yaratan bir güzelliğin çok şey ifade ettiğini dile getiriyor. Görüşlerini çeşitli savlarla ortaya koyup gaf üstüne gaf yaparken fiziğin ön planda tutulması gerektiğine işaret ederek bu niteliğin bireyi daha rahat bir yaşama ulaştırabileceğini söylüyor.

Açıkça söyleyebilirim ki, fiziğe dayalı bu açıklamalar her zaman talihsiz ve anlamsız olmuştur.

Bu bağlamda, akıl ve fizik arasındaki çelişkili fikirler şöyle özetlenebilir: Önce akıldan başlayalım. Normal hayatın akışı içinde varlığını bilsek de bilmezden gelerek yolumuza, işlerimize devam edebildiğimiz, bizde olduğunu görsek bile çok müşkül durumda kalmadıkça sanki yokmuş gibi davrandığımız, tarifinde zorlandığımız, güç anlarımızda birden somutlaşıp ağırlaşıp nefesini ensemizde hissettiren bir niteliktir akıl.

Akılla, çözülemeyen problemler çözülür uzak, yakın hale gelir; endişeler, yerini huzura bırakır, boş, hayali meraklar dizginlenir, dertler sevince dönerken akılcılığın üzerinde uzunca düşünmemiz gerektiği anlaşılır.

Nitekim, bu alanda yaşamın her karesinde, her dinde olduğu gibi İslam dininin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de de defalarca ‘Hâlâ tefekkür etmiyor musunuz?’ şeklinde uyarılar bulunmaktadır.

Ayrıca, Allah Rasulü Hz. Muhammed’in (s.a.v) bir açıklamasını, konunun hangi boyutlara uzandığına işaret etmesi bakımından tırnak içinde hatırlayalım:

“Ya Ali!  Sen Allah’a aklın ile yaklaş”

Sözün anlamı  ‘akıl fonksiyonunu devreye soktuğunda Allah’a yakiyn elde etmiş olursun’ şeklinde yorumlanabilir. Bu deyiş, tabii ki sadece Hz. Ali ile sınırlı olmuyor. Hz. Ali’ nin şahsında, herkesi kapsadığı gibi fiziki manada ibadet türü hareketlerin yapılmaması anlamını da taşımıyor. Bu da işin farklı yanı.

Akılla fiziğin yan yana olmasına, birlikte yürümesine işaret edenler haklı, çünkü birçok olayda inanç sisteminde sadece aklın varlığı yeterli bulunmuyor. Fiil olarak da bunun tevsik edilmesi şart. Örneğin, akıllı bir insanın ibadet türü hareketleri de yapması isteniyor. Çok akıllı bir sporcudan olduğu yerde çakılı kalıp maçı seyretmesi beklenmiyor.

Fiziği ön planda tutan gruba gelince: Bunlar daha ziyade gençlerden oluşuyor. Bildiğiniz gibi, seks hormonlarının hızla harekete geçmesi ve beyindeki taşların oynaması, zihinsel yapının değişikliği, akıl ve fiziğin farkını algılayabilecek kapasitede olmadıklarını gösteriyor. Etrafınıza bir bakın, akılcılıktan ziyade fiziğin revaçta olduğunu ve özellikle gençlerin ilgisini bu yöne çektiğini tespit edebilirsiniz. Ayrıca, bu tarz düşünce ile deneyimlerinin pek de yeterli olmadığını görüyoruz. Onlar sadece siyah ve beyazı algılayabiliyor. Gençlerin bu yaşam biçimini benimsemesi sadece bugünün sorunu değil. Platon bile gençlerden bahsederken ‘Ateşe ateşle yaklaşmayın’ önerisinde bulunuyor. Çünkü fiziğin gelip geçici olduğunu, önemli olanın akıl-ruh güzelliği olduğunu vurguluyor.

Anlaşılan şu ki, güzellik-madde peşinden koşacak insanlarımız, karşı değerleri neredeyse bu değerlere tutsak etmiş durumda. Akıldan söz etmekte pek yarar görmeyen bir anlayış, insanın ne kadar umudu olabilir ki? Bu da işin tartışılacak bir yanı.

Oysa aklı olmayan, yani bu fonksiyonu devreye sokamayan birinin günlük işlerdeki başarıyı yakalamasını bir yana bırakın, mistik konulara girmesi, maneviyat ehli olması hiç beklenmiyor.

Kanaatimizce akıllı olmak, aklı fiziği ile birlikte yürütmek davranışların en güzeli olur. Çünkü aklın bedenden, bedenin de akıldan beklediği çok şey var.

Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.

 

 
 
İstanbul - 24.01.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com