Akıl ve fizik arasındaki girift ilişkiyi, yakın
bağlantıları görmezden gelmek mümkün değil. Herkesi
derin düşünceye sevk edecek kadar da önemli. En başta da
akılla övünen insanları.
Kimileri
“akıl kadar fiziğin de önemi var” derken, bazıları
sırf fizikten yana tavır alıp çekicilik yaratan bir
güzelliğin çok şey ifade ettiğini dile getiriyor.
Görüşlerini çeşitli savlarla ortaya koyup gaf üstüne gaf
yaparken fiziğin ön planda tutulması gerektiğine işaret
ederek bu niteliğin bireyi daha rahat bir yaşama
ulaştırabileceğini söylüyor.
Açıkça söyleyebilirim ki, fiziğe dayalı bu açıklamalar
her zaman talihsiz ve anlamsız
olmuştur.
Bu bağlamda, akıl ve fizik arasındaki çelişkili fikirler
şöyle özetlenebilir: Önce akıldan başlayalım. Normal
hayatın akışı içinde varlığını bilsek de bilmezden
gelerek yolumuza, işlerimize devam edebildiğimiz, bizde
olduğunu görsek bile çok müşkül durumda kalmadıkça sanki
yokmuş gibi davrandığımız, tarifinde zorlandığımız, güç
anlarımızda birden somutlaşıp ağırlaşıp nefesini
ensemizde hissettiren bir niteliktir akıl.
Akılla, çözülemeyen problemler çözülür uzak, yakın hale
gelir; endişeler, yerini huzura bırakır, boş, hayali
meraklar dizginlenir, dertler sevince dönerken
akılcılığın üzerinde uzunca düşünmemiz gerektiği
anlaşılır.
Nitekim, bu alanda yaşamın her karesinde, her dinde
olduğu gibi İslam dininin kutsal kitabı Kur’an-ı
Kerim’de de defalarca ‘Hâlâ tefekkür etmiyor
musunuz?’ şeklinde uyarılar bulunmaktadır.
Ayrıca, Allah Rasulü Hz. Muhammed’in (s.a.v) bir
açıklamasını, konunun hangi boyutlara uzandığına işaret
etmesi bakımından tırnak içinde hatırlayalım:
“Ya Ali! Sen Allah’a aklın ile yaklaş”
Sözün anlamı ‘akıl fonksiyonunu devreye soktuğunda
Allah’a yakiyn elde etmiş olursun’ şeklinde
yorumlanabilir. Bu deyiş, tabii ki sadece Hz. Ali
ile sınırlı olmuyor. Hz. Ali’ nin şahsında,
herkesi kapsadığı gibi fiziki manada ibadet türü
hareketlerin yapılmaması anlamını da taşımıyor. Bu da
işin farklı yanı.
Akılla fiziğin yan yana olmasına,
birlikte yürümesine işaret edenler haklı, çünkü birçok
olayda inanç sisteminde sadece aklın varlığı yeterli
bulunmuyor. Fiil olarak da bunun tevsik edilmesi şart.
Örneğin, akıllı bir insanın ibadet türü hareketleri de
yapması isteniyor. Çok akıllı bir sporcudan olduğu yerde
çakılı kalıp maçı seyretmesi beklenmiyor.
Fiziği ön planda tutan gruba gelince:
Bunlar daha ziyade gençlerden oluşuyor. Bildiğiniz gibi,
seks hormonlarının hızla harekete geçmesi ve beyindeki
taşların oynaması, zihinsel yapının değişikliği, akıl ve
fiziğin farkını algılayabilecek kapasitede olmadıklarını
gösteriyor. Etrafınıza bir bakın, akılcılıktan ziyade
fiziğin revaçta olduğunu ve özellikle gençlerin ilgisini
bu yöne çektiğini tespit edebilirsiniz. Ayrıca, bu tarz
düşünce ile deneyimlerinin pek de yeterli olmadığını
görüyoruz. Onlar sadece siyah ve beyazı
algılayabiliyor. Gençlerin bu yaşam biçimini benimsemesi
sadece bugünün sorunu değil. Platon bile gençlerden
bahsederken ‘Ateşe ateşle yaklaşmayın’
önerisinde bulunuyor. Çünkü fiziğin gelip geçici
olduğunu, önemli olanın akıl-ruh güzelliği olduğunu
vurguluyor.
Anlaşılan şu ki, güzellik-madde peşinden koşacak
insanlarımız, karşı değerleri neredeyse bu değerlere
tutsak etmiş durumda. Akıldan söz etmekte pek yarar
görmeyen bir anlayış, insanın ne kadar umudu olabilir
ki? Bu da işin tartışılacak bir yanı.
Oysa aklı olmayan, yani bu fonksiyonu devreye sokamayan
birinin günlük işlerdeki başarıyı yakalamasını bir yana
bırakın, mistik konulara girmesi, maneviyat ehli olması
hiç beklenmiyor.
Kanaatimizce akıllı olmak, aklı fiziği ile birlikte
yürütmek
davranışların en güzeli olur. Çünkü aklın bedenden,
bedenin de akıldan beklediği çok şey var.
Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun. |