Akıl-sistem ve vicdan
 

Bilindiği gibi, bir toplumun yaşam biçimini oluşturan en önemli öğe akıldır. Akıl, insanın geliştirmek zorunda olduğu bir niteliğidir. Üstün değerler, karşılaştığımız “bütün sorunlar” onunla algılanır, kabul edilir, değerlendirilebilir hale gelir.

Olumsuzluğa bulaşmış olanlar, aklını kaybetmiş, bulandırmış kişilerdir.

Ayrıca bu halleri ile bütün sorunları da beraberinde getirirler. Zaten kargaşa içindeki insan, sonuçta daha da büyük bir kaosun içine yuvarlanır.

Aklın diğer öğelere üstünlüğü sayesindedir ki insanlar ‘iyiyi-kötüyü’, ‘güzeli-çirkini’ ve tüm yaşam biçimlerindeki farklılığı yakalamış, anlamış olur.

Söz konusu bu nitelik, insana kendisinde çok üstün değerler olduğunu ilan etmekle işe koyulur.

Hayatın her alanındaki başarısızlık, “aklın uyuşması” ve bireyin ‘vurdumduymaz’ tavırları ile meydana gelir.

Hiç üretim yapmadan bir noktaya gelebileceklerini düşünenler için yaşam, daima kayıp hanesindedir.

İşte akılcılık (rasyonalizm) bunu önler. İnsanı çalışmaya teşvik eder.

Akılcılık, dönüşümün/değişimin sinyalleridir. Günümüzde ve tarih boyunca daima miskinliğin tehdidi altındadır.

Dinsel veriler, her şeyden önce kişinin iç dünyasını aydınlatmak ve öte yaşamın tedbirlerini anlatmak için gelmiştir. Bedenini bu bakış açısıyla bir yerlerde görmek isteyen insanın, dini algıları tanıması ve bunlarla kendini donatması, inançlarıyla huzurlu bir yaşama kavuşması, aklı sayesinde mümkün olur.

Bu şekilde Allah’ın buyruklarını dikkâte alır. Sorumlulukla yaşayan, önünü görmek isteyenler bu çağrıya uyar.

Çünkü sistemin kaynağı ‘Din’ dir.

Akıl, içinden gelen ‘Sen sadece bana inan, benim dediklerimi yap, kararları bana bırak, o kadar ‘ diyen şeytana ‘dur’ demeyi çok iyi bilir.

Gelenek, töre veya buna benzer olguları dışlar.

İnsanlığın gelişimi ve zafere ulaşması ‘eleştirel bir akla’ sahip olmasıyla mümkündür. Eleştirilemeyen, tartışılamayan, örtülü halde bulunan bir zihniyete sahip olabilen kişi ise kafasına koyduğu her şeyi yapar. Ne var ki bu tür davranışları sisteme uymaz. Sistemi kaale almayanın bir yerlere varması beklenmemelidir.

Korku, aklın ürünüdür. Vicdan da aklın kaynağıdır. Akıl, varlığını bu pınardan alır. Vicdan, aklı denetler, aklın örtüldüğü, işe yaramadığı anlarda devreye girerek isyanları bastırır.

Ona eğriyi doğruyu, yanılgıya düştüğü yerleri gösterir. Akıldan hesap soracak yegâne boyut/kavram budur.

Vicdanı zorlayan her oluşum, bilinmeli ki akılsızlığın ürünüdür.

İnsanoğlu, sistemin acımasızlığından sadece aklın sayesinde kurtulabilir.

İşte Allah Rasulü Hz. Muhammed’in (s.a.v)  Ümmetim kıyamete doğru yetmiş üç fırkaya bölünecek,  sadece biri kurtuluşa erecektir.’  sözünün büyüklüğü buradadır.

Kısacası, bu uyarı; aklını kullanıp sistemi değerlendiren kurtuluşa erecektir, anlamına gelir.

Böylece insanoğlu, refaha, mutluluğa ve huzura ulaşacaktır.

Düşünüp kendimize bir bakalım ve otokritik yapalım.

Acaba sorunlarımızın çözümünü akılla mı, yoksa duygularımızla mı yapıyoruz?

Karar verelim, ona göre davranışlarımızı kontrol edelim. Aklımızı heba etmeyelim derim.

 

 

 
 
İstanbul - 03.07.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com