Herhalde mistik
boyutun en güzel
temennilerinden
biri:
‘Var
oluş gayesine
uygun yaşamak’
olmalıdır.
“Tasavvuf”
kelimesini
duyunca aklımıza
gelen ilk
düşünce de belki
böyledir.
Geliyorsa, ne
demek istediğini
anlamamız,
gerekeni
yapmamız da şart
değil mi?
Tabi bu soru,
haliyle peşinden
başkalarını da
getiriyor!
Ayrıca madde
yaşamından
kurtulmak için
insanın bir çaba
içinde olması
gerekmiyor mu?
Bize öncülük
ettiklerini
kabul ettiğimiz
saygın
kişilerin,
velilerin
yaşamları
değerlendirmeye
alınamaz mı?
Yoksa “biz
olduğumuz yerden
memnunuz, bu
kadarı bize
yeter”
diyenlerden
misiniz?
O zaman, var
oluş gayesine
uygun bir yaşam
modelini tercih
etmiş oluyor
musunuz?
Darılmalarla, “kin
ve nefret
duygularının”
özenle etrafa
yayılmasına yol
açmakla,
durmadan
dedikodu
yapmakla bir
yere varılır mı?
Kuru lafların
ötesinde, çok az
da olsa, üretici
olabiliyor
muyuz?Bu
sorulara
verilecek yanıt
yoksa ayıp olmaz
mı?
Ne kadar büyük
tehlike bunlar,
farkında
mısınız?
İnsanın temel
karakteristiklerinden
olan hoşgörü
erozyona mı
uğruyor?
Ne olacak bu
işin sonu?
“Bizden başka
kimse olmasın,
bizim sesimiz
yeter”
mi diyeceksiniz?
İşbirliğinden,
güç birliğinden
hâlâ kaçılacak
mı?
İnsanlar
birbirine
soruyor: Yine
işin içinde bir
iş olabilir mi?
Peki, bu sorular
yanıt beklerken;
farklı
bileşime
tahammül
edemeyen,
mutlaka hata
arayan, kendi
hayatlarından
başka bir şey
düşünmeyen, özür
dilemeyen,
bencil
insanların
sayılarının
arttığı bir
toplumda nasıl
olur da 'arzu
edilen’,
'seçkin' bir
ortam sağlanır
ve yaşam
değerlendirilir.
Doğrusu, bunu
anlamak
imkânsız.
Oysa yapılması
gereken;
mistisizmin
‘tanrıya yönelme
biçimi’ gibi
kabul
görmemesini, bu
devrin artık
kapandığını,
‘varlığın
bütünlüğünün
bozulamıyacağını’,
asıl amacın
‘Allah ismiyle
işaret edilen
manayı
değerlendirmek’
ve idrak
edebilmektir.
Bu arada oldukça
ilginç bir nokta
daha var!
Biz kendimizi
'madde
boyutundan',
ne kadar
soyutlarsak
soyutlayalım,
yine de bu
toplumla yatıp
kalkıp bu
toplumla
yaşıyoruz.
O nedenle,
"sisteme-sorunlarına"
kendimizi
nedenli uzak
tutarsak
tutalım,
'seçkin,
ayrıcalıklı'
bir hayat
yaşamamız doğru
olmaz.
Bir açıdan tavır
alıp, aldırmamak
da idrak
düzeyine ters
düşer.
Geriye sadece
sürekli ikazlar
kalır.
Buna göre önce
'yapılması
gerekenler'
yapılacak;
akabinde
yapılmaması
gerekenler,
onların verdiği
güçle yürürlüğe
girecektir.
Özellikle şunu
söylemek
istiyorum;
Toplumun düşünen
bireyleri, yol
gösterici aydınları
olmalıdır. Bu
husus şarttır.
Yoksa hiç bir
şey anlaşılmadan
yapay bir
şekilde yaşanır
ve öyle kabul
edilir. Yapılan
iş tam bir
maskaralıktır.
Benim bunları
yazmamın sebebi,
kimseye bir
serzenişte-kinayede
bulunmak değil,
sadece,
'insanların',
SİSTEM’E
karşı sorumlu
olduklarını
hatırlatmaktır.
Anlayacağınız,
Allah
ehli olma,
hiçdeşinle,
yakın
saydıklarınla,
mekânlarda yan
yana olmakla,
gece gündüz sörf
yapmakla,
papağan gibi
bazı bilgileri
ayetleri,
hadisleri
ezberlemekle
mümkün
olmadığıdır.
Çok basit bir
iki cümle ile
bahsi kapatayım
Dileğim, toplumun
tüm
kesimlerinin
“bütün
insanlığı,
insandaş”
gibi görüp bu
pürüzlerin
bitirilmesi,
karanlıkların
kaybolması,
gerçek yaşama,
mutlak
şuura bakıp bir
çıkarsama
yapılabilmesidir.
Şahsi bir gaye
peşinde
olmayanın bunu
gerçekleştirebilmesi
mümkün.
Ve asla imkân
dışı değildir.
|