Sonsuz sınırsız bir varlık düşünün, onun dışında başka bir varlığın olması asla söz konusu değil ve sizin varlığınız onun varlığı ile kaim, kısaca ikinci bir varlık yok.
Yukarıda sayılan bu vasıfları yani “Allah” isminin anlamını kendinde bulan veya bulmak için uğraş veren bireyler yaşamlarında belirli düzenlemeler yaparak hareketlerini, konuşmalarını gözden geçirmek zorundadır.
Bu kulvarda gezinen ve seyredenler, yani “Allah Diyenler”, bazı kelimeleri kullanamazlar, söylemeleri anlamsızdır. Şayet kullanıyor iseler,
ALLAH KAVRAMININ YANINDAN PEK GEÇMEMİŞLERDİR.
Allah kavramının anlamını yaşayan, dedikodu yapamaz, kimseyi arkasından çekiştiremez.. Allah Diyen’in korkusu olmaz. İçi ve dışı bir olur. Açıklık ilkesine önem verir. Şeffaftır, menfaatlere dönük bir yaşamı kabul edemez.
Sevgiyle yaşar. Yaratılmışı bu nedenle sever. Sevgide ne hoyratlığa ne sırnaşıklığa razıdır.
Allah Diyen, "ben" demez "sen" der. Kendisine yapılan olumsuz hareketlere yanıt vermez. Olumlu ve olumsuz kavramları cem etmeye çalışır. İyiliğin karşılığını beklemez; bu yönde yaptığı fiili unutur. Hangi koşul olursa olsun, doğruyu söyler, yalanın arkasına sığınma ihtiyacı duymaz.
Kimseyi kendinden küçük görmez. Üstün bulduğu kapsamlı bireylere hayranlık ve saygı duyar.
İnsanı bitirmek için uğraş vermez, bir gün onun yaşadığı olumsuz şeyin kendisini de bulabileceğini düşünür.
Hazmı sonsuz ve sınırsızdır. Her konuda yeterli bilgiye/ilme vakıftır.
Yeniliğe açıktır. Ancak eskiyi bir kenara atma gibi basit hareketlere girişmez. Yenilik ölçülerinde modalara kapılmaz. Sistemi göz ardı edemez. Sistemle çevrelenmiş de değildir.
Neden?
Niçin?
Nasıl?
Gibi sualleri eleştiri yönlü değil, bilmek için kullanır. Bilginin hızla el değiştirmesi de onda vazgeçilmez bir zevk oluşturur.
Vasıfsız ve basit yaşamı yeğler.
Bilginin yaşama dönüşmesini arzular.
Biyokimyasal yapısındaki elektriği son bulmak zorundadır. Kızmanın, sinirlenmenin, parlamanın, hiddetlenmenin bu elektriğe dayandığını bilir.
O’nun kabul sınırı olamaz, açıkçası inkâr edebildiği bir şey yoktur. Düşünmenin, eylemin her türüne saygı duyar.
Bir yanağına vurulduğunda, diğerini çevirir, ceketini isteyene, gömleğini verir. Kendisini parçalamak isteyenlere, iftirayı meslek haline getirenlere mütebessim bir çehre ile bakmayı yeğler.
Yok, olmayı düşünür.
Belirli bir kimliği ve şahsiyeti yoktur. Kendine has özel şartlarının olduğunu düşünemez. Ayrıcalığı sevmez. Vâkıf olduğu konuları anlatırken böbürlenmez, gördüğünü görmezlikten, duyduğunu duymazlıktan gelir. Örtücüdür, vericidir, verirken duyduğu hisleri alırken de duyar. Kendini görmez, gururlanmaz, kibirlenmez. Aşağılık duygusuna kapılmaz. Kendinde olanı, kendi olarak vermez.
Maddi ölçülere zerre kadar değer vermez. Ölçülüdür, bakımlıdır,
özelliklerini asla göstermez. Nefsinin ve bedeninin hakkını verendir.
Taşıyabilecek olanı medheder. Sır verenin sırrını açmaz, kabul edileceğine inandığı her soruyu doğru biçimde cevaplandırır.
“Canım, ciğerim, tatlım, hayatım” diyerek kimsenin etrafında dönmez.
“Konuşmaya yüzüm yok” demez. Yüzsüz değildir.
Nazenin de olamaz. Bir şey aldığında astarını istemez. Yüzü kızarmaz.
Keyiflere ve kaprislere kurban olmaz.
“Yüzünü görünce dayanamıyorum” dediği bir insan yoktur. Özlemek gibi bir nitelikten yoksundur.
Baskı altında olduğunda bile, heyecan ve telaş göstermez. Uzağı görür.
Beklemeye tahammüllüdür. Düşmanlığı sevmez. Ölçülü ve sınırlı hareketleri prensip edinmiştir. Disiplinli gelişmenin sonuçlarını hisseder.
Gereksiz konulara girmekten kaçınır. Düşmanlık duyguları yoktur.
Doyumsuzlukları, manevî yöndedir.
Fis kos davranışlarda bulunmaz. Tanısın tanımasın, Allah’ın kelâmını/selâmını kimseden esirgemez.
Yüzeysellikten kaçınır. O’nu her an ince bir ruh haliyle, mânâ âlemine dalmış bir vaziyette bulabilmeniz mümkündür.
Evrenselliğe saygılı, kendine güvenen, değerlerine sahip çıkan, kendi gücünü küçümsemeyen, küçüklük duygusuna kapılmayan, her şeyden önce karşısındakini düşünen, sorumlu, topluma mesaj ileten, yönlendiren, gündem oluşturan, soran, sorduklarıyla düşündürendir.
O’nun şahidi Allah'tır. Kimseden bir şey beklemez. Her şeyi maddî kavramlarla açıklamaya çalışmaz.
Sakin, sabırlı ve acelesizdir. Bir kez söyler. Söylediği, karşısındaki içindir. İpuçları ile insanları uyarır. Kendini Kur'an mesajının samimî bir hizmetçisi gibi görür.
Hiçbir ferdin veya kitlenin tekelinde değildir. Kur'an’ın evrensel oluşu ile iftihar eder.
Zanlara itibar etmez.
Duygusallığı sevmez.
Suçu terazinin bir kefesine koyar, cezayı diğer kefesine ve öyle davranır. Eleştirilerinde yıkıcı değil, yapıcıdır. Acizliğimizi saptayan görüşleri ortaya koymaktan çekinmez.
Fitne çıkarmaz, kimseyi istismar etmez. Onun görevi, bozuklukları tespit edip mümkün olduğunca erken, el koymaktır. Hastaları ziyaret eder.
Kendisi ile özel görüşme talebinde bulunan kimseyi geri çevirmez.
Asılsız haberlere itibar etmez.
Asıl haberlere de itibar etmez.
Hiçbir şeyden gocunmaz. Kimsenin rızası hilâfına hareket etmez. Taraf olamaz. Bütün amacı, Allah’ı ve O’nun dinini anlatmaktır. Kimseyi ağzına sakız etmez. Saplantıları yoktur. Arınmış bir insandır. Sözünü dinletir. Sözleri insanın ciğerini deler geçer.
Evrenin sırlarını beş duyu ile değil, pozitif bilimle çözmeye çalışır.
Gerçek inancın verdiği tevekkülle kaderi yaşar.
Geleneksel değerlere önem vermez. Bireysel sorunların ötesinde bir yaşam türüne sahiptir. Onda stres olmaz. Refleks yönlü hareket de bulunmaz. Hırslanmaz. Fizyolojik tepkimeleri yoktur.
Maddî işlerin maddî, mânâ yönlü hadiselerin de mânâ yönlü sebepleri olduğunun bilincindedir. Ruhunu güçlendirip nefsini arındırarak varlığı seyreder. En büyük keramet olarak kabul ettiği, zahirin öngördüğü kuralları uygulamak, istenen huy ve ahlâk sahibi olmak, nafileler üzerinde duyarlılık göstermek, gönüllerde kin ve haset bırakmayıp kalbi her türlü beşeri vasıflardan soyutlamak için yaşar.
Gerçek anlamıyla “Allah Diyen”, Veli olduğunu bilir.
Zalimi yerer, ideali ise birçok yerde tasvir eder. Tevhide aykırı söz söylemez. İnsanları belli bir biçime sokmaya zorlamaz. Ancak, yapılması gerekenleri de hatırlatır. Kendini bir otorite olarak görmez. Görmek isteyenleri uyarır. İlim sahiplerine saygılı olmayı tavsiye eder. İnsanlara, Kur'an’ın arı, duru, yalın düşüncelerinin hâkim olmasını ister.
Kişileri yaptıkları çalışmalardan mahrum etmeye kimsenin hakkı olmadığını bildirmek zorundadır. Dışsal, baskı türü müdahalelerin karşısındadır. Bu konularla ilgili tartışmalarda yanlı olamaz. Dinin baskı ile değil, gönülden benimseme ile algılanabileceğini vurgular. Bilmeyenlerin hayal kurmamalarını öğütler.
Kur'an’ı sadece bir ulusun tekeline sokmaktan kaçınır. Kur'an’da algılayamadığı bir konuyu, Hz. Resulûlah’ın (s.a.v) sözünde, fiillerinde arar. Allah ile kul arasına hiçbir şeyin giremeyeceğini bildirir. Allah’ı bir tanrı gibi kabul etmez. Allah’tan başka herhangi birinden bir şey istemez. O Allah katında muteberdir.
“Bir kötülüğün karşılığı, onun benzeri bir kötülüktür! Kim affeder ve barışırsa, onun ecri Allâh'ın üzerinedir... Muhakkak ki O, zâlimleri sevmez.”[Şura–40/AHMED HULÛSİ-KUR'ÂN-I KERÎM ÇÖZÜMÜ]Âyeti ile hareketleri değerlendirir.
Kur'an’a abdestsiz dokunulabileceğini söyler. Teknolojik gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan birtakım sorunları gidermede yol göstericidir. Ona göre son din ne ise, ilk din de odur.
İnsanların birbirine düşman olup ateş püskürmelerinden, boğazlaşmalarından değil; kardeşlik, barış, sevgi ve saygı içinde yaşamalarından hoşlanır.
Asılsız menkıbeler, bid'at ve hurafelerden arınmış bir din olgusunu anlatır.
Kendisini kabul ettirebilme derdinde değildir. Rızık endişesi taşımaz. Eşitlik isteğiyle yaşamaz. Hedef ve amaçları asla göz ardı etmez.
O’nun dengesi bozulmaz, hayatı alt üst olmaz. Çeşitli görüşleri kucaklayacak kadar hazım sahibidir. Kimseyi ayıplamaz. Başkalarını kötü lâkap ile anmaz. Sansasyon meraklısı değildir. Toplumsal yaşamın en önemli kavramlarından biri olan tolerans özelliğini sıkça kullanır.
Modern din anlayışının bugünkü soruların üstesinden gelebileceğine inanır. Din ve bilim arasında bir çelişki bulmaz. Bilimi toplumsal hedef ve gelişmenin tek ölçütü olarak görür. Bilim insanlarının evrenin gizlerini anlamak için bir araya gelmeleri gerektiğini düşünür. Ancak, bilimsel bilgiyi araç olarak ele almayan stratejik bir düşünce tarzına yaklaşım sağlamaz. Bilime ve yeniliğe katkıda bulunmak ister. Gerek topluma gerek bilime hizmet etmeyi amaçlar, ama bilgiyi paylaşma kaygısı yoktur. Görüşleri, dar, faydasız bir ilim ve eğitim anlayışına dayanamaz. Bilimde her an bir sıçrama yapması söz konusudur.
Hiçbir şey O’nun bilgi çemberinin dışında kalamaz.Heveslerini kontrol eder.
Tahrik edici koşullara kapılamaz. Kendisini isimlerle etiketlerle meşgul etmez. O’na göre din, akıl ve mantığın kolaylıkla düzene sokabileceği bir işlevdir. Girdiler ve çıktıları hesap etmek O’nun işi değildir.
Önyargıların ölçüsü ne olursa olsun, O’nda sıkıntı yaratabilecek bir konum oluşturamaz. Serinkanlı bir çözümleme O’nun görevidir.
Hiçbir yerde fazla kalıcı olmamıştır.
İnançları ve değerleri kösteklemez. Kur'an’ı asla tartışma konusu yapmaz, ancak yeniden yorumlanabileceğine inanır.
Gerek özgür araştırmanın, gerekse reformcu atılımların bulunduğu ortamları sever. Bilgi çağı olarak adlandırılan ve bilginin bu kadar hızlı değişim gösterdiği bir ortamda hâlâ herkesin dar kalıplar içinde yaşamasına izin veremez. Beynin ana yapıları ve bunların işleyişleri hakkında ilginç bakışlar sergiler.
Aşırı görüşlerin zaman zaman dolaşıma girdiği koşullarda da birleştirici unsur olmak konumundadır.
Evet, Allah diyen, bazı şeyleri söyleyemez ve sıraladığımız unsurları mütevazı bir şekilde sorumlulukları arasında bulundurur.
|