Bizim gibi belli bir yaşa gelmiş,
ESKİ KUŞAK İNSANLAR, BAZI KARMAŞIK KONULARI, durumları
çözmek için ne denli kafa yorsa, patlatsa da nafile, bir
sonuca ulaşamıyor. İşin bu tarafından bakınca kendi
kendime, ‘ya boşuna mı eskittik bu yılları, boşuna mı
anlattık, yazdık bu konuları!’ diye düşünmeden
edemiyorum.
Şimdi bu sorunları bir an için bir
kenara koyalım. Ve doğrudan günlük YAŞAMDAN alınan
somut bir örnekle konuya yaklaşım yapmaya gayret edelim.
Birisi ile konuşmaktasınız;
kapasitesini dikkate alıp ona bir şey anlatıyorsunuz. O
da başını ara sıra öne eğerek anladığını ima eden
hareketlerde bulunuyor. Konuşmanız bittiğinde
ANLATTIĞINIZDAN ve karşınızdakinin de anladığından
emin bir halde içinizi huzur kaplıyor. Ne var ki
muhatabınızın, dinlediklerinden derleyip toplayarak size
sunduğu bir soru karşısında, adeta küçük dilinizi
yutacak gibi oluyorsunuz. Ve içinizden ‘ben bu kadar
süre boşuna çene patlatmışım’ diyerek, tekrar
başlıyorsunuz anlatmaya. Ya da çok yorgun veya isteksiz
iseniz bu kez, ‘bu konuyu bir ARKADAŞINLA tartış’
deyip aradan sıyrılma yolunu seçiyorsunuz. Yani siz
konuyu anlatabilmiş olmanıza rağmen, karşı tarafın –
kendisinden kaynaklanan bir nedenle – dinler gibi
gözüktüğü halde, dinlemediği anlaşılıyor.
Çünkü anladığını ifade eden, ne
yaptığının bilincinde olsa, böylesine farklı,
abuk-sabuk bir soru sormaz, insanı aptal yerine
koymaktan kaçınır.
Öyle düşünüyorum ki, bazılarında
anlama kabiliyeti olmasına rağmen, ‘anlatma kaygısı’
dolayısıyla istediklerini verememe telaşına kapılıp
anladığını da unutur hale girme söz konusu.
Oysa her defasında olmasa bile,
zaman zaman ‘hoş görülebilecek böyle bir yönelim’
beşeri açıdan affedilebilir.
Unutmamak gerekir ki, bazı kişiler
anlama ve anlatma hususunda toplumun yüz akı
olabiliyorken, kimileri de yüz karası olarak temayüz
ediyor.
Bunun önüne geçebilmek için, konu
anlatımının düzgün, iyi niyetle, muhalif- muvafık
ayrımı olmadan yapılması gerekir. Ayrıca,
anlatılanları aynı mesajlarla/sözcükle aktarma
gayreti içine girilirken her şeyi birbirine karıştırmak
da mümkün olabiliyor. Bence burada ezbercilik koşulları
ön plana çıkıyor. Haliyle de sırıtıyor.
Dileğimiz; önyargılı davranmadan,
bir yerlere hoş görünme, göze girme çabası olmadan ve
özellikle şarlatanlığa kaçmadan diyalogların
yürütülmesi ve doğru olarak sonuçlandırılmasıdır.
Baskıcı bir şekilde bir konunun
anlaşılması için her yolu denemek, muhatabı zor
durumlarda bırakacak sorular yönlendirmek, o günkü ruh
halini sezinlemeden üstüne gitmek te hiç doğru ve etik
değildir.
Bu, deneyimlerle sabittir.
Bırakınız hiç bilmeyeni, ikinci planda olanları, bu
baskıcı anlayışla en güvendiğiniz kimselerden dahi konu
hakkında sağlıklı bilgiler, yanıtlar almanız olası
değildir.
Anlatan yönünden bu ayrıntının asla
gözden uzak tutulmaması ön şart olur diye düşünüyorum.
Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun. |