Arınmak

     Kuranı Kerim, kendisini okumak isteyen insana önce şu öğüdü verir: “Arınmayan, bana el sürmesin.”

     Şayet dokunursa?

     Eli yanar.

     Yani kendisini rotasından çıkaran fikirlerle, hurafe anlayışı ile onu değerlendirmenin mümkün olamayacağını anlar.

     Arınmak, bir anlamda içselliği tercih ederek, yakın ve uzak istasyonlara doğru yol almakla mümkün olur.

     Çünkü insan, tatmin olmaktan öte, vazgeçebildikleri kadarı ile insandır.

     Bu aydınlatıcı bilgi, her şeyden önce nefsi ile ilgili bir arınmanın-çabanın sonucudur.

     Yozlaşan ve çığırından çıkan eylemler peşinde koşmanın değil.

     Eski uygulamaları yerine, yeniliğe ve özüne uygun yaklaşımlarla, bireysellikten, maddi lezzet veren şeylerden süratle uzaklaşma yolunu seçer.

     Bilir ki üretkenlik kadar, tevekkül-teslimiyet kavramlarının yaşanması da gerekir.  

     Oysa inceliği seçmeden ne pahasına olursa olsun, Evrensel Kitaptan bilgi toplamaya çalışan “tüccar anlayışlı” kimseler, bu arzularını gerçekleştiremezler.

     Söz konusu değerlendirmeye önceden bir zemin hazırlamadığı, yani arınma yolunu tutmadığı içindir ki insanlar, kendilerini fasit bir dairenin içinde bulurlar.

     Dolayısı ile Kuran’ı algılama hususunda yapılan akılsızlıkları en iyi onlar bilirler.

     Ancak, bu davranışlarının yeterli olamayacağını düşünüp hatalarını kabullenen dürüst insanlar da vardır elbette.

     Önyargılar, hınçlar ve kalıtsal özelliklerle arınmanın tesis edilemeyeceğini idrak ederler.

     Kuşkusuz, iyi niyetler karşısında nemrutlaşanları kolayca sineye çekemeyenler, kinayeli konuşmayı maharet bilenler, her zaman zeytinyağı misali üste çıkmaya özen gösterenler arınamazlar.

     Ancak, düşüncelerini geliştiren, olgunlaştıran, hedefin ne olduğunu fark eden ve mecazlarla ifade edilen şeylerin artık terk edilmesi gerektiği kanısına varanlar, çağı yakalama veya aşma düşüncesi içinde bulunanlar, bu sayede değişir, arınırlar.

     Çünkü Evrensel Kitap, tespit mahiyetinde bilgilerle, asla küçümsenmeyecek değerler ve uyarılarla dopdoludur.

     Kalıcı zikzaklar çizenler ve özellikle dışsallığa bağımlılıktan yakasını bir türlü kurtaramayanlar, onunla ilişki kuramazlar.

     Aksine, algılama kapasitesini ortadan kaldırırlar.

     Şayet bu inançla insan hayata adımını atıyor ve bunu bir mekanizmaya dönüştürüyorsa, her alanda başarılı olur.

     Söylemeye gerek var mı bilemiyorum;

     Dünya değişiyor, her şey elektronikleşiyor.

     Gazete, hatta kitap bile bir süre sonra tarihe karışacak gibi görünüyor.

     Bilimsel veriler tavan yapıp insanlara yol gösteriyor.

     Çağcıllığı yakalamak da bu değişimin, arınmanın bir parçası olacak ve insanoğlu aradığı her bilgiyi kitapta bulacak.

     Herhalde bu söylenilenler az buz şeyler değil.

     Ne yazık ki bizler, belirli bir düzen içinde yıllarca, “cahil ve güçsüz” bir şekilde yaşamışız.

     Maddenin tekelinde, görselliğin egemenliğinde, bağımlı olarak yaşam sürmeye alışmışız.

     Oysa her şeyin aynı tarzda devam etmeyeceğini bilmemiz gerekir.

     İşte ilk büyük kırılma, büyük ustanın ayak sesleriyle ortaya çıktı.

     O gereken tespitleri yapıp halkı aydınlattı.

     Kimileri “maddeden” bağlarını koparmak için harekete geçti.

     Yeni önlemlerle, eskiyle irtibatını kesti.

     Yeni bir dille, sınırlarını aştı.

     O halde, bahane uydurmaktansa, can kulağı ile onu dinlemek, dinlerken de gerekeni yapıp arınmak zorundayız.

     Bu bilinç bizde oturmalı.

     İlginç olabilecek bir şey daha var!

     Kuran, neler yapmaları gerektiğini insanlara tek tek bildiriyor.

     Uyarıyor.

     Ama kimse dinlemiyor.

     Özellikle cinlerin, insanları etkilemesinden bahsediyor.

     Yine kimse aldırmıyor.

     Böyle bir anlayış, Kuran’ı değerlendirebilir mi?

     Göz göre göre anlaşılmak istenmiyor, değerlendirme yoluna gidilmiyor.

     Gerçi çaba gösterilmiyor değil, ama performans yetmiyor. Böylelikle, arınmadan ona ulaşabilmek mümkün görünmüyor.

     Bütün bunlar dış güçlere dayanmakla birlikte, insanın içinde yaşadığı problemlerden kaynaklanan unsurlar gibi kabulleniliyor.

     Şayet bir insan gerçekten Kuran’ı anlamak istiyorsa, önce kendini düzeltmeli, arınmalı, yani değişmeli.

     Bu, süratle değişme, yapılanma anlamına geliyor.

     Yoksa insan mecazlarla, sembollerle boğuşup duruyor.

     İşin ilginç yanı, neyin neye tekabül ettiğinin bilincinde olmayarak, ucube gibi ortalıkta dolaşırken, kendini Din’den, Kuran’dan anlayan biri gibi kabul ediyor.

     Ama sorunlara çözüm bulamıyor ve bu düşünceler arasında eziliyor, kahroluyor.

 
 
 

 

 
 
Bodrum - 17.08.2010
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com