Aşk'ın şeriatı

     Tarih boyunca sözü edilen “Aşk” gökten zembille inmedi ki üzerinde konuşulma, tartışılma olmasın. Ancak, herkes kendi şartlarına uygun şekilde ‘aşk’ı anlatırken, büyük bir ihtimalle, sıradan bir beğeniden bahsediyordur.

     Çünkü Aşk, kolaylıkla yaşanacak, hazmedilecek bir olgu değildir.

     Bu hususta Sappho, düşündüklerini çok iyi yansıtmış, kurduğu basit bir dize ile aşkı tarif ederken;

     “Kasırga nasıl söküyorsa meşaleleri yerinden, öyle söküyor yüreğimi aşk” deme cesaretini kendinde bulmuştur.

     Aşkın dışarıdan algılanan şekilde özeti böyledir. Ama yaşayan için, iddianın aksine, kimse ona dokunma cesaretini gösteremiyor, hayat ona köstek olmuyor, hiçbir olay onu yaşadığı şey gibi heyecanlandırmıyordur.

     İçten gelen bir yaklaşım, aşkı işte bu şekilde yorumlar.

     Aşkı ilahi ve süfli diye ikiye ayırmanın gereği yok. Çünkü bir bütündür. Dünyevi-bedensel diye bildiğimiz, tanımladığımız sevgi türü dahi, aşkın içinde yer bulur kendine.

     Aşkla tanışan, içinde bahar sevincinin ve coşkusunun heyecanını duyar.

     Benliğinden usulca silkinir olur. Aşk, bedende ‘benlikle’ yaşanmasına izin vermez.

     Esasen başta var olan Benlik-Ego, ileriki safhalarda yıkılıp yok olacaktır.

     Düşünün, normal koşullarda hayatına devam eden hemen her bireyin, kolaylıkla reddedeceği şeylere kapıları kapatması veya gerekli ihtimamı oluşturması beklenirken, âşık için böyle şeyleri dert edinmek bir yana, üzerinde durması, ciddiye alması dahi söz konusu olamaz.

     Aşk’ta cinsiyet arayan yanılır. İş bu boyuta dökülürse, diller lâl olur. Âşık, cinsellikle uğraşamaz. Gerektiğinde bedenini-kimliğini feda etmeye hazırdır.

     Hatta ‘fedakârlık’ denen olguyu aklına bile getirmez. O anda neyi yapması gerekiyorsa onu gerçekleştirmekten asla kaçınmaz. Bu husus şuursuzluk değil, aşkın işaretidir.  Dediklerimi, aşkı yaşayan anlar.

     Âşık, farklı olmayı aklının ucundan bile geçirmez.

     Beğenilmek, menfaat peşinde koşmak, kazanmak onun işi değildir.

     Aşkın su gibi renksiz ve kokusuz olması gerekir.

     Değerleri, sistemlere, beşeriyete uymaz.

     Şayet arzu edilen vasıflar kendisinde yoksa o kişinin içselliğe dalması hayal olur.

     Komplo teorileri, dışsal baskılar onu çökertemez. Çaresiz bırakamaz. Âşık’ı bir milim dahi yerinden oynatamaz.

     Bu farklı duyguyu yaşayan; kahrolamaz, eleştiremez, sorgulanamaz.

     Onun çekindiği husus, sevdiğinden ayrı kalmaktır.

     İşte bunu göze alamaz.

     Bedeni ve ruhu yanar, bunu fark eder.

     Uyum, huzur, sabır, hoşgörü, tevekkül gibi kavramlarla uğraşmaz. AKIL, VEHİM, MANTIK, ŞÜPHE, MERAK ve TENKİT, dünya nimetlerinden haz duyma veya nefret etme gibi beşeri özellikler Âşık’ın defterinden silinmiştir.

     Belki de bahsini ettiğimiz durumlar, sevgi basamağındakileri ilgilendirir.

     Bu boyutun insanları o noktalara takılıp kalmışlardır, ama Âşık olanda bu gibi haller yoktur.

     Düşünülenin aksine, sırlar dünyasına ermiş kişiler gibidir onlar.

     Kendilerinden çevresini düzeltme gibi huyları beklemek doğru olmaz.

     Ne kendilerini değiştirirler,

     Ne de başkalarını!...

     Bir insanın nasıl bu hale geldiğini algılayabilmek için, varlığında silkinişler, bazı kıpırdanmalar gözlenmesi gerekir.

     Aşkı yaşayan, benliğinin ve bedeninin üzerindeki denetimini pek sağlayamaz. Âşık olanda bu tip eylemler melekileşir.

     Âşık, eleştirilmeye, sorgulanmaya aldırmaz. Hatta bütün bunlara kapı açar.

     Bu olgu bir içe dönüş, sonsuzluğa açılan kapı, geriye dönüşü mümkün olmayan serüvendir.

     Fark ettirmeden, usulca gelen ve bütün tutkuları-tabuları yok edendir.

     Kendisi ile dış dünya arasında bir ayrım yapması, gerçek manadaki Ben’ini’ oluşturmaya başlamasıdır.

     Âşık olanda söylenecek söz, yapılacak bir iş kalmamıştır.

     Onun işi gücü, sevdiğini düşünmektir.

     Âşık’ ı kozasından çıkmış kelebek misali uçuşa geçirecek neden, sevdiğinin yüzünü görebilmesidir. Bu vecihte ne bulur, onu ancak kendi bilir.

     Âşık sevdiğinde yok olduğunda yani ikilik kalktığında, dilediğini yapan, her şeye kadir olan konuma geçer.

     Çünkü artık “Aşk” olmuştur.

 
 
 

 

 
 
İstanbul - 15.05.2010
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com