İnanan insanın en temel dayanağı, Kur'an bildirisi ve onun hükümlerini insanlığa tebliğ eden Elçileri olmaktadır. Rasul ve Nebilerin vahiy istikametinde ortaya koydukları görüşlerine göre, her varlığı bir yaratan vardır.
Ateist düşünce ise bunu inkâr yoluna gidip nedensellik bazında değerlendirerek, ilk neden bulunması gerekliliği üzerinde durmakta ve İslam'ın en güçlü savunucusu olan Gazali'nin bu şartlardan ötürü aciz duruma düştüğünü iddia etmekte, gerçekleri kabul etmemekle direnip onu suçlamaktadır.
Bu düşünceye göre; nedensellikler zincirinin bir başlangıcı olması, bizzat nedensellik kavramı ile çelişir. Diyelim, bizi anamız babamız dünyaya getirdi. Anamızı babamızı da ninemiz ya da dedemiz meydana getirdi. Onları da anneleri babaları... En nihayet bütün bu yaratılanı Allah meydana getirdi.
Nedenselliğin "her var olanı bir yaratan vardır" ilkesine göre, iş Allah'a vardıktan sonra sorulacak soru şöyle olmalıdır: Peki, "O’nu kim yarattı?" diyerek görüşlerini belirtirler.
İşin ilginç tarafı, kendi kendilerine gelin güvey olarak Kur'an, bu şekildeki "soruları men eder" demeleridir. Buna göre din, inananların temel hakkı olan bu sorunun sorulmasını engellemektedir. Ve bu düşünce bütün dinlerde vardır. Garip bir iddia, ama durum böyledir.
Ateistlerin bu katı tutumuna yanıtı, yine zırvalayarak suçladıkları, İslâm dininin gözde âlimlerinden Gazali vermektedir. Gazali, aciz düşmek bir yana bilgi, ilim ve katkılarıyla Yaratanın başının ve sonunun olmadığını, sınırsız olduğunu, sonsuzluğunun kavranamaz oluşundan ötürü anlamdan beri olduğuna binaen "Subhanallah" sözcüğü ile açıklandığını söylemektedir ki, bu tutum asla bir çelişkiye yol açmaz.
Sonrası bu kavram, içerik olarak kuantum boyutuna, onun bir benzeri olarak da "ismi beyin" olana işaret eder. Burada itirazı olana, “tanımlanamaz ve sınırlamaz” olanın, kendinde ki manalarını ve vasıflarını insana yüklediği şeklinde Kur'an hükmünün bulunduğunu hatırlatmakta fayda vardır.
Bu yaklaşım üzerinde durma, insanın aslına rucu edişi ile paralellik taşır ve netleşir.
Yaptığımız açıklamalar şunu göstermektedir ki, ateistler kendi kendilerini mahkûm edecek duruma düşürmüştür. İstedikleri kadar üzerlerine almasalar da gerçek böyledir. Çünkü “yok” dedikleri, sonsuz ve sınırsız bir yapıdır. Sınırsız olanın da her şeyi kapsaması kadar tabi bir şey olamaz.
Anlaşılması gereken, üç boyutlu bir mekân-zaman sürekliliğinin insanı yanıltmasıdır. Bu açıklama, kendi içinde bir tutarsızlığa, çelişkiye yol açmaz. Ayrıca kabul edilen katmanlar, beş duyuya göre vardır, izafidir yok hükmündedir.
Gerçek şu ki aracısız olana, aracılarla yaklaşmak, mümkün değildir.
Yaklaşım, farkındalık alanı/bilinçle olur.
Şuurun hakkı da esasen böyle verilir.
...
|