“Ben
ilim şehriyim, Ali’ de kapısıdır.” diyen
Hz. Muhammed, ayrıca “İlim Çin’de de olsa
ara bul” öğüdünü verirken, Hz. Ali de
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum”
diyor.
Bilimin
önemini vurgulayan İslâm dininin kurucusunun yanı
sıra onun yolunu izleyen Allah ehlinden Hünkâr
Hacı Bektaş Veli de 1200’lü yıllarda
“Bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.”
der. Ve 1900’lü yıllarda Aydınlanma Devriminin önderi
Mustafa Kemal Atatürk de şu sözlerle ifade ediyor bu
gerçeği:
“Hayatta en hakiki mürşit bilimdir, fendir.”
Evet! Bu
üst düzeydeki açık ve net sözlere rağmen, çağdaş geçinen
aydınlar şimdilerde yine şikâyetçi görünüyorlar.
Sebebi:
Dinin-Bilimle kaynaştırılmış olması.
Ne kadar
anlatılırsa anlatılsın, yazılırsa yazılsın, görünen şu
ki aydın kesim, dini bilimin dışında tutmakta
kararlı. Onlara göre bilimsel bilgi, yanlışlanabilir,
daha doğrusu yanlışlığı kanıtlanabilen bilgidir. Canlı
kalabilmesi, eğitimin temel ilkesidir… Bilimsel
nesnellik budur.
Bunun
ötesi inanç dünyasıdır; inanç yanlışlanamaz;
eleştirilemez, tartışılamaz; bu nedenle de bilim
dışıdır.
Çünkü
eğitim, bu temel üzerine kurulmuştur.
Bilimsellik iddiasında olanlar, bu düşünceleri ile
“dindar insanları bilimden alıkoymak” gibi, hiçbir
gerekçesi olmayan değerlendirmelere girip bilim-din
ayrımında çok tehlikeli bir süreci başlatıyorlar.
Üstelik, meydan da okuyorlar.
Yani
aydınlar, “ille de bilim” diyerek dini bilimden ayırmaya
özen gösteriyorlar. Öyle olduğu için de adeta
“kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla”
tavırlarıyla bu tip şaşırtıcı/çelişkili
açıklamalarda bulunuyorlar.
Bunu,
insanlar giderek dini bilimle iç içe anlamaya gayret
ederken, onları gerçeklerden, aydınlanmadan
uzaklaştırmak üzere, bilinçli olarak
yapıyor/yönlendiriyorlar diye düşünmekteyim.
Şayet
konuya biraz ılımlı yaklaşsalar, bilimin din dışında yer
almadığını ve asla inkâr edilmediğini, aksine yukarıda
belirtilen şekilde teşvik/tasvip edildiğini görecekler.
Ben bu
konumda sanki bir tuzak kokusu hissediyorum.
Tuzağın
arkasında; dini yok saymadan, sadece inanç noktasında
tutabilmek ve sonuçta bir şeyden haberi olmayan cahil
bir dini kesim yaratma hayali- niyeti var.
“Din
gereksizdir” deseler, yaptıkları hiç mazur
görülmeyecek ve yığınla tepki alacaklar. Bunun farkında
oldukları içindir ki onu güya bir koruma havzası içinde
tutuyorlar. Ayrıca, bilimin dışında olması gerektiğini
söyledikleri kesimi kara çarşaflı, cahil, bilim
yolunda ilerlemeyen, ezilen bir toplum olarak görmeleri,
kabul etmeleri de neyin nesi? Bu izlenen, doğru
olduğu söylenen stratejilerine aykırı bir şey değil mi?
Gördüğünüz
gibi tam bir ‘çelişkiler yumağından’ söz
ediyoruz.
İşin
görünmeyen boyutu, acı olan tarafı bu işte.
Bunun için
de yapmaları gereken şey, samimi davranıp sistemin var
oluşunda din ile beraber bilimin ön plâna alınması
gerekliliğini vurgulamaları.
Ama başka
ne plânları var, onu bilmiyoruz işte.
Sevgi ile
kalın. Allah’a emanet olun.
Bu yazı Akşam gazetesinde 21.09.2007 tarihinde
yayınlanmıştır. |