Aydınlardaki Çelişkiler
 
Ahmet F. Yüksel
 

“Ben ilim şehriyim, Ali’ de kapısıdır.”  diyen Hz. Muhammed, ayrıca “İlim Çin’de de olsa ara bul” öğüdünü verirken, Hz. Ali de “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diyor.

Bilimin önemini vurgulayan İslâm dininin kurucusunun yanı sıra onun yolunu izleyen Allah ehlinden Hünkâr Hacı Bektaş Veli  de 1200’lü yıllarda “Bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.” der. Ve 1900’lü yıllarda Aydınlanma Devriminin önderi Mustafa Kemal Atatürk de şu sözlerle ifade ediyor bu gerçeği:

“Hayatta en hakiki mürşit bilimdir, fendir.”

Evet! Bu üst düzeydeki açık ve net sözlere rağmen, çağdaş geçinen aydınlar şimdilerde yine şikâyetçi görünüyorlar.

Sebebi: Dinin-Bilimle kaynaştırılmış olması.

Ne kadar anlatılırsa anlatılsın, yazılırsa yazılsın, görünen şu ki aydın kesim, dini bilimin dışında tutmakta kararlı. Onlara göre bilimsel bilgi, yanlışlanabilir, daha doğrusu yanlışlığı kanıtlanabilen bilgidir. Canlı kalabilmesi, eğitimin temel ilkesidir… Bilimsel nesnellik budur.

Bunun ötesi inanç dünyasıdır; inanç yanlışlanamaz; eleştirilemez, tartışılamaz; bu nedenle de bilim dışıdır.

Çünkü eğitim, bu temel üzerine kurulmuştur.

Bilimsellik iddiasında olanlar, bu düşünceleri ile “dindar insanları bilimden alıkoymak” gibi, hiçbir gerekçesi olmayan değerlendirmelere girip bilim-din ayrımında çok tehlikeli bir süreci başlatıyorlar. Üstelik, meydan da okuyorlar.

Yani aydınlar, “ille de bilim” diyerek dini bilimden ayırmaya özen gösteriyorlar. Öyle olduğu için de adeta “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” tavırlarıyla bu tip şaşırtıcı/çelişkili açıklamalarda bulunuyorlar.

Bunu, insanlar giderek dini bilimle iç içe anlamaya gayret ederken, onları gerçeklerden, aydınlanmadan uzaklaştırmak üzere, bilinçli olarak yapıyor/yönlendiriyorlar diye düşünmekteyim.

Şayet konuya biraz ılımlı yaklaşsalar, bilimin din dışında yer almadığını ve asla inkâr edilmediğini, aksine yukarıda belirtilen şekilde teşvik/tasvip edildiğini görecekler.

Ben bu konumda sanki bir tuzak kokusu hissediyorum.

Tuzağın arkasında; dini yok saymadan, sadece inanç noktasında tutabilmek ve sonuçta bir şeyden haberi olmayan cahil bir dini kesim yaratma hayali- niyeti var.

“Din gereksizdir” deseler, yaptıkları hiç mazur görülmeyecek ve yığınla tepki alacaklar. Bunun farkında oldukları içindir ki onu güya bir koruma havzası içinde tutuyorlar. Ayrıca, bilimin dışında olması gerektiğini söyledikleri kesimi kara çarşaflı, cahil, bilim yolunda ilerlemeyen, ezilen bir toplum olarak görmeleri, kabul etmeleri de neyin nesi? Bu izlenen, doğru olduğu söylenen stratejilerine aykırı bir şey değil mi?

Gördüğünüz gibi tam bir ‘çelişkiler yumağından’ söz ediyoruz.

İşin görünmeyen boyutu, acı olan tarafı bu işte.

Bunun için de yapmaları gereken şey, samimi davranıp sistemin var oluşunda din ile beraber bilimin ön plâna alınması gerekliliğini vurgulamaları.

Ama başka ne plânları var, onu bilmiyoruz işte.

 

Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.

 

Bu yazı Akşam gazetesinde 21.09.2007 tarihinde yayınlanmıştır.

 

 

 
 
İstanbul - 21.09.2007
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com