Başarının ölçüsü

     Sadece bir toplumda değil, ülkeler bazında da aranan bir özelliktir başarı. Aşağı yukarı, sorunlar karşısında özgünlüğü (gerçeğe uygunluk-orijinalite) öne çıkararak yapılan yaklaşımlar bu faktörü gerçekleştirir.

     Başarıya aç toplumlar vardır, onlar genelde bunalımla ömür tüketmek zorunda kalırlar. Nedeni, kimi zaman gerçekten çok yetersiz oluşları, bazen de her türlü icraatlarının önünün bir şekilde tıkanmasıdır.

     Dolayısıyla “başarısızlık; çatışma, karışıklık, kargaşa gibi görünen, noksan sıfatlı hareketlerle yaşanıyor diyebiliriz. Esasen, bahsedilen bu değerler; başarı bir yana, aklımızın zaman zaman düştüğü acziyeti de gösteriyor.

     Başarılılar ile başarısız olanlar arasında çok büyük farklar var. Aşağılanan, ezilen, analiz etmekten yoksun bireyler; önder, yol gösterici, Hakk’ı tavsiye edici davranışlardan maalesef, yoksun kalırlar.

     Gerçeği müşahede ederken, gerekli tedbirleri alıp uyum zorluklarını asgari düzeyde tutmayı becerenler, "başarılı" olarak tanımlanıyorlar.

     Bu hususlar pek tabii ki, basiretli bir şekilde davranmak, sağlıklı bir değişime uğramakla gerçekleşir.

     Basiretsizce hareket edip, bunu inatla sürdürenler ne yazık ki başarısızlığa davetiye çıkartır.

     Marifet, noksanlıkların tamir edilmesidir.

     Kimi bireylerin, “başarıları”  gibi görünen konumlarına bakmayın. Onlar aldatıcıdır, tesadüfîdir. Bunun temeli, eğitmek-öğretmek, özetle, topluma faydalı olmakla değil, itibar kazanmakla alakalıdır.

     Dikkat edin; mükemmelin peşinde koşuyor görünüp, bütün değişimlerin-yeniliklerin önünde set olmayı tercih ederler.

     Haliyle, bulundukları yerden adım adım gerileyerek kayıplara girerler. Ayrıca, o kaybın yeri, hiçbir kazançla dolacak gibi görünmez. Bu düşünce ile hayata bakanların kurduğu düzen işlemez olur.

     Gerçi ilk etaplarda bu taklitçi eylemler ayırt edilemez, ama fark edildiğinde işler iyice karışır ve başarısızlık iyot gibi ortaya çıkar.

     Arabî der ki: bizim sözümüz, bizim dışımızdakilere haramdır.” Şu anlama gelir bu söz: Belli bir noktaya gelmeyenlerin bizi anlamaları mümkün değildir. Ayrıca, değerlendirmeye gayret ederken günaha dahi girebilirler. Sebebi, katı tutumları ile olayları ve Dinin özele hitap eden durumlarını algılama yetersizliğidir.

     Bazı değerlendirmeler için, hangi konu olursa olsun, belli bir seviyenin üstünde olmak şarttır. Şayet olmuyor, gerçekleşmiyorsa, kuşkusuz orada bir BAŞARI eksikliği vardır. Örneğin, çoğu Müslüman için, dindarlığın ölçüsü olarak, namaz, oruç, zekât ve hac’dan söz edilir. Evet, bahsettiğimiz hususlar, İslâm’ın şartlarıdır ve insanları kötülüklerden alıkoyduğu gibi, ahiret yaşamında da gerekli kolaylığı oluşturur. Ama anlamlarını bilebilmek ve hayata geçirebilmek kaydıyla... Yoksa rutin işler arasında yer alırlar.

     Günümüzde de kanıtlanmayan, dikkat çekmeyen ve devamlılık göstermeyen etkinlikler, “başarılı” olarak kabullenilmezler.

     Önemli bir durum da şudur: Temelde iman zafiyetinin bulunması, sorumsuzluğun artması ile yakından ilgilidir. Böyle meziyetleri taşıyanlar, sosyal yaşamda da başarılı olamazlar. Onlarda gayrimeşruluk ithamları, kötü niyet isnatları ve benzeri şeylerden ne ararsanız vardır. Tabii, her başarısız insan böyledir demek istemiyorum.

     Bizler başarı kazanamamış gibi görünen mahallerin bu olumsuzluklarını analiz etmek zorundayız. Şayet polemikler sürüp gidiyorsa bunun kaynağı, nefistir. Hayatın prensiplerini idrak edemeyen, bir başka deyişle hazmedemeyen kişiler, asla arzu edilen seviyeye gelemezler.

     Başarının dili ve pratiği, bireyin “kendini toplumun üstünde görmemesi, ezilme, mağduriyet” gibi koşullarda diklenmemesi ve sınıf kini gütmemesidir.

     Aksi takdirde, değişik manevralara ve komplolara girer ve bu hareketleri daha da baskın şekilde artar.

     Bu taktikleriyle bir yere varamadıkları gibi, başarılı da olamazlar.

Please select a language

 
 

 

 
| More
 
İstanbul - 10.04.2010
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com