Beden Kayıtlarıyla Yaşamanın
İzdüşümü;
Muttakiler ve Kitap ehli  -1-
Ahmed F. Yüksel
 

Bedensiz yaşam denince örnek olarak akla, hayatı meşakkâtle geçen evliyayı, bedenli yaşam denince de sıradan insanları getirebiliriz.

Hep düşünmüşümdür, neden hemen her şeye, bütün yasaklara riayet eden, sistemin koyduğu şartlarla duygu bağı olan, uyarılara dikkat eden, eğriyi doğruyu tespit eden bir zümre, yani “muttakiler”, “velayet kapsamı” dışında kalıyor?

Niçin bedensel istek ve arzularına set çektikleri, adeta bir duvar ördükleri halde, namazı “ikame etmelerine rağmen” ateşin ardındaki ilme ulaşıp Cenab-ı Hak ile bir ünsiyet peyda edemiyorlar?

Gerekçesi gayet açık!

Daha önce belirttiğim gibi, yanlış yapmaktan kaçındıkları için. Belki en büyük hatayı “Allah’tan perdelenmeye” neden olan korkuyu, bütün hücrelerinde hissediyorlar. Bu idrak düzeyi, varlığın bir bütün olduğu sürecine başlaması için yeterli değil. Ne yazık ki mutlak vücudun bölünmesine yol açıyor.

Evet, bütün bu düşüncelerinin altında yatan gerçek, “vehmi benliklerinin bir türlü” yok olmamasıdır.

Ayeti Kerime diyor ki: “Sizin Veli’niz Allah’tır, HÛ’nun Rasulüdür ve (şu) iman edenlerdir ki, onlar salâtı ikame ederler ve rükû halinde zekâtı verirler. (Maide/55)

Ayetin, ‘…(şu) iman edenlerdir ki ile başlayan bölümü, tümüyle muttaki sınıfına ayrılmış, iman ehli oldukları halde varoluşu, bütünden kopuk düzeyde, maalesef ikilik yönüyle değerlendirdikleri için söz konusu şartlar ortaya çıkmıştır.

Herhalde, fıtratlarının gereğini yaşıyorlar veya hissedemiyorlar demek mümkün.

Bu ifadeyi kullanmamın nedeni; beyinde mevcut olan bilincin, bedende var olan ve sinirler vasıtasıyla dolaşan nöronların oluşturduğu şuurun etkisinde kalıp bedenden bir türlü kopamamasıdır.

Bu kadarla kalmıyor tabi ki. Daha birçok yönü vardır. Sisteme uyma zorunluluğunu oluşturan keskin emirler/hükümler de diğer önemli noktaları oluşturuyor dersem, bana kızmayın.

Bu yazıda benim açmak istediğim mesele, bu saygın zümreyi muhatap almak, eleştirmek değil; bariz bir şekilde gerçekleri yakalayabilmek, korkularımızı bastırmak, ya da tümden yok etmekle ilgili.

Niyetim, insanları umarsız bir boşluğa düşürmek ya da zevki sefa içine daldırmak değil tabi.

 

 

 
 
İstanbul - 11.03.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com