İnsanoğlu alışılagelen şekilde, belirli süreçlerde
kendine ait düşüncelerini kontrol eder, beklentilerinin
olup olmadığına bakar.
Şayet,
yeterli değilse temenniler-dualar-dilekler
tekrarlanır. Belleklerde kalır mı bilemiyorum, ama hayat
bir şekilde devam eder durur. Ancak, beklentileri,
tahminleri tutmayanlar “hatalarını ört bas etme”
nedeniyle bunun pek üzerinde durmaz, bir şekilde
geçiştirir.
Bu tür
yaklaşımları gözlemlemekle birlikte yine de kişi, belki
de karşısındakini sınamak için, daha sonraki süreçlerde
yeniden tahminlerde bulunur.
Yeterli,
sağlıklı nedenlere dayandırılmadan yapılan bu
tahminler, öncekinde de olduğu gibi bireyi yanıltır.
Bunların bilimsel bir nedeni olmadığı gibi,
rastlantılara dayandığı bellidir.
Gerçekçi
nedenlere dayanmayan beklentiler, iyimserlik olarak dahi
nitelendirilemez. Bu tür tahminler daha ziyade halkı
oyalamak, göz boyamak gayesi ile yapılır.
Belirli
bir terbiye görmüşler –kemale ermişler- beklentileri,
sezgileri çıktığında etrafa hava atmak yerine, bunları
kendilerine saklar. Ön plânda olmaktan, lanse edilmekten
hoşlanmazlar. Veya bilerek bir konunun üzerini örtmeye
çaba gösterirler, bilmiyormuş, konuyla ilgisi
yokmuş gibi davranırlar.
İlki,
kişiyi zor durumda bıraktığı gibi, toplum içindeki
değerini de sıfıra indirmiş olur. Bu şartlarda onun
inandırıcılığı kalmaz, samimiyetsizliği diz boyu
yükselir.
İkincisi
ise, kasten yapılmış olup bireylerin
kabullenemeyecekleri durumlarla alakalıdır.
Yani ortada
bir yorum farkı vardır. Söylendiği takdirde kişi bunu
kabul edemeyecek, belki üzerine alma zahmetine bile
girmeyecek veya kabul eder görünse de için için olayı
vehmedip, bir gün mutlaka patlama noktasına gelecek ve
sonuçta gümbürdeyecektir.
İşin
kötüsü, bu tuhaf olay başka yerlere de sirayet edecek ve
tartışmalara tuz biber ekecektir.
Kaldırılamamasının nedeni şudur: Kişinin yapısal
sorunları vardır. Kültür seviyesi, “düşünce formatı
kısır döngülerle” doludur. Yenilenmelere açık
değildir. Ve en önemlisi, huy ve tabiatını kontrol
etmekten yoksundur. Özetle nefsi, bir eğitimin varlığına
tanık olmamıştır.
Şayet kendi
yaşamında “gerekli düzenlemeler söz konusu olmazsa”,
birçok konu çözülmemekte devamlılık gösterir ve bu kısır
döngü başarıyı yani kabullenmeyi getiren koşulları
oluşturamaz.
Evet,
insanoğlunun tahminleri, beklentileri tutmayabilir, ama
bütün bu eksi faktörler yaşamında umutsuzluğa yer
bırakmamalıdır.
İnsan,
yukarıda bahsettiğimiz hususları enine boyuna
değerlendirdikten sonra analizlerde bulunmanın yolunu
seçmeli; girişimcilik, yaratıcılık gibi unsurlar
üzerinde durmalıdır.
Zira,
yapısını orijin anlamda ele aldığımızda yaratıcı,
inisiyatif sahibi olduğu göze çarpar. Bu asli yanlarını
ortaya çıkarmak, sistemle arasındaki bağları tesis etmek
zorundadır.
Aksi
takdirde, beklentileri, tahminleri, hayalleri büyük
ölçüde boşa çıkar.
Değerli
okurlar!...
Hicri ve
Miladi yeni yılı ve Muharrem ayını kutlarken
2009’un kendimize, sevdiklerimize, insanlığa
sevgi, dostluk, barış, esenlik, bolluk ve
beklentilerimize ışık getirmesini dilerim. |