Bugün, bacası tüten hemen her evde varlığını
hissettiğimiz, ama akıl erdirip de bir türlü çare
bulamadığımız meseleler var.
Dinde de çözüme ulaştırılması gereken sorunlar yok değil
hani. Önemli olan; ‘mevcut belirsizlikleri neyin
devam ettireceği hususunun’ açıklığa kavuşturulması.
Bazen neyi “tartıştığımızın farkında” bile
olamıyoruz. Çok seyrek konularda kafayı çalıştırıp
mesafe almaya devam ederek, onu anlaşılır bir hale
dönüştürebiliyoruz.
Burada belirtelim;
Gerek Kur’an, gerekse Hadislerde yüzeyde
kalmakla yetinmeyerek ‘derin analizlerin’
yapılması şart gibi gözüküyor.
Keza varlıkta tesadüf/şans gibi şeyler
olmadığına, belirli bir sisteme dayandığına ve bu gibi
kavramlar esasen içselliğe işaret ettiğine göre,
"belirsiz" gibi görünenlerin arkasında mutlaka
belirlenenler ve ardında onu mutlak programlayan bir
yaratıcının, fâtır olan Allah’ın var olduğunu
düşünmek zorundayız.
Demek ki söz konusu bu “projeksiyona yönlenilmediği
sürece” meselelerin çözümü beklenmemeli.
Üstelik, bırakın birtakım çetrefil konuları, çok açık ve
basit şeylerin üzerine dahi gidemez, değerlendirmekten
yoksun kalır, ikna edici hiçbir unsur bulamayız.
Burada insanlığa yardımcı
olan ve genel akışında belirleyici rol oynayan
şahsiyetler hiç kuşkusuz Rasûller ve Nebilerdir.
Çok üzgünüm, ama onları
takip eden sahabeler ve ensar (yardımcılar)
içinde dahi pek azının, gelişmeleri takip
edebildiklerini, ama büyük bir bölümünün belirsizlikleri
belirginleştirme hususunda fazlaca bir rol
oynamadıklarını ve genellikle konu dışında kaldıklarını
söyleyebiliriz.
Özetlemek gerekirse “arzu edilen, istenen” tabi
ki bu değildir.
Oysa bireyin takip edeceği yolda, flulaşan görüntüyü
netleştirmek, gerçeği araştırıp bulmak, “hikmetinden
sual olunmaz” demekle yetinmemek, varoluş planındaki
yapılaşmanın neler olduğunu çok net bir biçimde
değerlendirmek şart.
Ayrıca, somut hale dönüştürebilmek, “hakkından
geliriz” demekle mesele hallolmuyor.
Özellikle Rasûllerin yaptığı yaklaşımların neyi
ifade ettiğine, mecaz yolla bildirdiklerinin içeriğine,
kasıtlarının ne olduğuna bakılması, çözülür hale
getirilmesi gerekiyor.
Bir
bakıma Rasule iman etmenin esası da budur.
Diğer yandan, dindar çevreler içinde, ne yaptığını bilen
insanlar (sahabeler) arasında dahi bahsini ettiğimiz bu
belirsizlikler söz konusuysa, diğerleri hakkında ne
düşünülmesi gerektiğine varın siz karar verin.
Bu bağlamda yaygın ve derinlemesine işleyen bir “algı
yetersizliğini” kabul etmek durumunda kalırız.
Peki, bu şartlardaki belirsizlik taşıyan noktalarda
inançsızlık söz konusu olur mu?
İşte bu, akla gelebilecek bir ihtimaldir.
Sistemin neden ve nasıl işlediği değerlendirilemiyorsa,
mevcut sorun, “toplumu” gruplara, farklı
kimliklere bölüyorsa, çok açık söylüyorum, bu husus
iman ve inanç ezikliği ile alakalıdır.
Oysa
somut bilgi türü şeyler dahi bireyi bir yerde
‘çöküntüden’ kurtarabilir.
Aksi halde, bütünleyici değerler, yerini süfli
şeyler bırakır. |