Benim notlarım
 

Hem Kur'an-ı Kerim'de hem Hadis-i şeriflerde, gerek ahiret hayatına, gerekse ahir zamana dair birçok emare naklediliyor. Bunlardan çok önemli kısmının mecazlar-semboller şeklinde anlatıldığı üzerinde artık toplumun yerleşik bir anlayışı var.

O sembollerin büyük bir kısmının dinî kaynakların derinliğine inilerek ve pozitif bilim ile çözümlenebileceği, diğer kısmının da keşif ve fetih ehli zatlar tarafından değerlendirilebileceği akla gelir. Hemen her şeye vakıf olan ve yaşayan kimse ise yine de "Gaybı Allah'tan başka kimse bilemez" hükmüne sarılır.

Fikrini soranlara "Benim tahminim, bakış açım, yorumum bu." diyerek meseleye örtülü bir düzeyde yaklaşır. Soyutsallığı asla bedene teslim etmez.

Doğrusu budur.

Zira bir veli ya da Rasul, bildiği şeylerin yanı sıra tasarruflarını, sadır olan iyilikleri-güzellikleri asla kendine değil, mutlak varlığa bağlar.

Bu bir anlamda edeptir.

Ne ki, biz “edep” dendiğinde sosyal yaşam kurallarına harfiyen uyma anlamındaki eylemleri anlar ve kabul ederiz. “Bu bir fenomen değilse fenomen nedir?” diye bir soru aklımıza geliyor!

Hâlbuki tasavvufi-gerçek manada edep, esma bileşimlerinde değişime gitmektir.

Tabi ki bu husus, Allah ehlince anlaşılır yaşanır.

Diğer yandan, kimileri Ahir zamanla ilgili nakledilenleri doğru ve etraflıca anlamadığı ya da bilimle bağdaştıramadığı gerekçesiyle uyduruk kıyamet senaryoları üretmiş; sonuçta bunların hiçbiri yerini bulmamıştır. Anlaşılan, çoğu kişi “vehminin kurbanı” olmuştur.

Hatta kimilerinde bu hal, takıntı şeklinde bir psikolojik vak'aya dönüşmüştür.

Değişik türdeki risklere rağmen ahir zamanla ilgili tasvirler, aslında çok kişiye (inanç sahibi kimseleri kast ediyorum) ilham kaynağı olacak kadar önemli ve değerlidir.

Ancak neyin gerçeğin ta kendisi, neyin mecaz, neyin temsil, neyin benzetme olduğunu doğru kavrayabilmek kolay bir iş değildir.

Dolayısıyla, sağlamlığı için dinî kaynakları detayıyla bilen kimselere ihtiyaç duyulduğu ortadadır.

Benim bakış açıma göre; kıyamete yakın dönem için anlatılan ve Kur’an’da vurgulanan Ye'cüc Me'cüc toplumu ile kast edilen ÇİNliler, Mesih’ten kasıt Deccal’i öldürecek olan Hz. İsa, beklenen malûm zat, Allah Rasulü’nün aynası veli Mehdi (a.s), fitnede zirve yapan, mana gözü kapalı bir kişi Deccal, yeryüzünde çıkacak mikrobik bir hastalık Dâbbetül Arz’ dır.

Bu gibi konular öteden beri dikkat isteyen yorumları da şart kılmıştır. Dikkatinizi çekmek istediğim bir husus daha var: Kimileri İslam’ı sadece güzel amellerle tasvir ediyor ve dinin sadece sevap ve günahlardan müteşekkil olduğunu düşünüyor, kendini zoraki olarak bu formata yönlendiriyor.

Bahsi geçen bu konular ciddi biçimde ele alınmalıdır.

Zira, sadece bu kadar demekle iş bitmez. İslam, derinliğine inilmesi zorunlu hususları ihtiva eder.

Avam toplumunun kendi aralarında paylaştığı “daha daha neler var” kabilinden yaklaşımlarla veya benzer örneklerde olduğu gibi değerlendirmelerle İslâm anlaşılamaz.

Kendi kendileriyle didişmeyi, kavga etmeyi tercih edenler, bunu İslâm adına yaptıklarını zannederler; ama yanılırlar. Bu konu çok açık ve net biçimde algılanmalıdır.

Ama benim değinmek istediğim “bıçak sırtı” hususlar bu türlü beşeri fikirler-yöntemlerle çözülemez.

Kabul etmek gerekir ki, Cenab-ı Hak, çeşit-çeşit insan halk etmiştir. Bir kimsenin anlayışı-kabiliyeti diğerine benzemez. Bu bakımdan, konulara uygun mahaller, yakınlık duydukları kimselere yönlenir.

Örneğin, Allah cennet ehli için o mahalle uygun suretleri-manaları halk etmiş ve o kişi cennet fiillerini ortaya koymuştur.

Cehennem ehli için de benzer şeyleri söylemek mümkün. İşte Salih amellerle haşır-neşir olan biri ile dost olur da “aradığım bu” derseniz, inanın evliyaullahın kemikleri sızlar. Cennete gitmek hüsrana uğramaktan kurtulmaktır, ama her şey demek değildir.

Şimdi dikkat edin; siz hangi frekansta iseniz, ölçü dâhilinde, o tür kişiler size yaklaşacak, kendi sahip oldukları bilgileri/yaşamı size yansıtacaklardır. Şayet sadece sistemden bahsediliyor ve uzun bir süre bu akış böyle devam ediyorsa, bilin ki siz bir sevap-günah insanısınız. Ama unutulmaması gereken bir şey var; Sistem insanlar içindir, Allah için değildir. Allah’ın kendi yarattığı bir sisteme tabi olması gibi bir mecburiyeti olamaz. Çünkü Allah ismi ile işaret edilen Muhtar’ dır.

Kul ve Allah kavramları arasındaki farkı bir bütünlük içinde değerlendirenler, ne demek istediğimi anlar.

Bunun yanı sıra Allah’ın kendine seçtiği “vahdet zümresi” var ki, işte ‘İlim sahibi’ bu topluluğa yaklaşabilmek pek kolay olmaz.

Hemen ifade etmeliyim, bütün bu hususlar tümüyle takdir ile alakalıdır.

Diğer taraftan etrafınızda “güzel ahlâk” diye bahsettiği hareketlerle size yaklaşanlara dikkat edin. Vaatleri yarı yolda kalacak böylesi eylemlerin güzel ahlâk ile alakası yoktur.

Orijin olan güzel ahlâk “Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanmak, Allah gibi düşünmek, karar verebilmektir”. Seyredenlerimiz belki hatırlar. ‘Hz İsa’nın hayatı’ filminden bir kare sunuyorum:Petrus, Hz. İsa’yı uyarmakta, papazların Kudüs’te bir tezgâh kurarak kendisini çarmıha gereceklerini ifade etmekte ve o nedenle davetlerine icap etmemesi gereğini söylemektedir. Buna karşın Hz. İsa, Petrus’u, “sen insan gibi düşünüyorsun, Allah gibi düşünmüyorsun diyerek tersler.” İşte bahsettiğimiz mekarimi ahlak da böylesi düşünceleri/davranışları içerir.

Buna binaen, en azından burada bir atlama yapmayın ve tekin seyrine adım atın, Şuhuda ulaşın derim. Çünkü bütün “olayların altında onu meydana getirenin, HAK’ KIN iradesi” vardır.

Bunlar böylesine değerlendirilemediği içindir ki, insanoğlu kendini bilme yetisinden mahrum bırakır.

Son notum ise şöyle: Etrafınıza bir bakın, sonra Allah Rasulü’nün (s.a.v) “Bin kişide bir kişi cennete gidecektir.” Hadisini hatırlayın. O bir kişiye yeşil ışık yakması ibret verici bir olay.

Ve bu birey, sadece cennete gidecek mental bir hayvan, eski deyimle bir “bühl”, bir başka tanımıyla insansı.

Oysa önemli olan, insanlık şuuruna ermek; kıskançlıktan, kinden, kinayeden uzak durup aslını bilmektir.

Bu yolda mücahede eden ve “İnsan’a” uzanan köprüde, kapalı kapılar ardında kalmayı yeğleyen ve kimseyi kendine tabi kılmayacak şekilde hareket edenlerin, ayak seslerine kulak verelim derim.

Son sözüm; yaşı benim gibi altmışı aşmış, hemen herkesin kendisinde bulacağı, birçok bilgi mevcuttur. Ama yazı başlığında ifade ettiğim gibi, bunlar BENİM NOTLARIM.

 

 

 
 
İstanbul- 16.10.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com