Yeniliğe
dönük
dokümanlar
analiz
edildiğinde
çok
faydalı
oldukları
ve aşağı
yukarı
hepsinin
topluma
benimsetilmesi
gerektiği
öngörülür.
Mantıklı
olan
budur.
Bilginin
insanın
iştahını
arttırıcı
tarafı
da bu
olmalıdır.
Bugün
DATA’nın
toplumsal
yaşamımızdaki
öneminin
giderek
artması,
özellikle
üretici
bir
tutum
izlemesi,
ihmal
edilecek,
savsaklanacak
bir
durum
değildir.
Her
şeyden
önce
‘bilgi’,
birçok
konu
üzerinde
bir kere
daha
düşünmemize
neden
oluyor.
Bu
ilerlemede
birey,
mevcut
olan
evrensel
şuura
erişebilme,
o
bilgiyi
anlayıp
içine
sindirebilme,
ayrıca
topluma
anlatabilme
yeteneğine
sahip
insanlara
aktarma
ihtiyacını
duydu.
Gerçi,
söz
konusu
bu
yeteneği
ortaya
koyanların,
sayısal
olarak
az
oluşu,
etrafa
pek de
fazla
bir şey
kazandırmayacak
gibi
görünüyor,
ama yine
de
devreye
giriyor.
Kuşkusuz
çağımıza
uygun
şekilde
gelişen
teknolojiyi
takip
edebilmek,
üretimleri
din-bilim
potasında
eritebilmek
de bu
nitelikle
ilgili.
Bilgi
insanı
ya da
bilgi
toplumu,
kendini
geliştirme,
sistemi
okuyabilme
ve
bireyi
dışarıdan
yöneten
“tanrı
imajından”
kurtulup
yaratıcısıyla
bütünleşmede,
tarifi
mümkün
olmayan
bir
zenginliğe
sahip
olduğu
gibi,
artık
dönüşü
olmayan
bir yola
girdi.
Öncelikle
metaforlarla
(mecazlarla)
boğuşan,
ama bir
sonuç
çıkaramayan
İslâmi
tasavvufun
‘avami’
kanadının
buna
şiddetle
ihtiyacı
var.
Esasen,
avam
anlayışında
bir
sarsılma
ve
geriye
çekilme
tezahürleri
de yok
değil.
Bunlar
aleni
şekilde
görülüyor.
Bu
zenginlikten
faydalanmak
şart.
Ayrıca
‘muazzam
bir
ego
içinde’
yaşamlarını
devam
ettirenler
için
“ön
vazife”
olmalıdır.
Bugün
toplumlar,
mistik
alanda
belirleyici
rollere
soyunurken
akla ilk
anda,
dinin
hurafelerden
sıyrılması,
pozitif
bilime
dayalı
bilgilerin,
mistik
yaşamla
uyuşumu
ve eski
kavramların
terk
edilmesi
geliyor.
Dikkat
edilmesi
gereken
bir
ayrıntı
söz
konusu!
Yetersizliğin
insanı
zor
durumlara
düşürdüğü
gerçeği
var
önümüzde.
Bu
vasıfsız,
alelade
halden
kurtulması,
insanın
öz
vasıfları
ile
yaşayabilmesi
için
bilgiye
sarılması
gerekiyor.
Bu
bakımdan,
kendini
acze
düşürecek,
çalışamaz
hale
getirecek
her
türlü
oluşuma,
beklenen
tepkiyi
göstermesi
bekleniyor.
Aksi
takdirde,
kaybolur
gider.
Bundan
daha
doğal
olan bir
şey
yoktur.
Açıktır
ki,
gerçek
manada
bir yol
gösterici,
rehber,
Mürşidi
Kâmil
şeklinde
kabul
edilen
Kuranı
Kerim’in,
daima
ileriye
dönük,
üretici
bir
yapıya
sahip
oluşu,
bilgi
kaynağı
olması
ile
alâkalıdır.
Ve bu,
hiç de
yeni bir
olgu
değildir.
Bilgi
insanı
ve
toplumu
Kuran’ı
algılamak,
fırsatları
değerlendirip,
tekâmül
edebilmek,
daha iyi
bir
algılama
imkânı
sağlayabilmek
ve aynı
zamanda
daha
kaliteli
bir
üretimde
bulunabilmek
için
yoğun
bir çaba
içinde
olmalıdır.
Açıkça
ifade
etmek
gerekir
ki,
Data
(bilgi),
Kuran’la
örtüşmüyorsa,
kesinlikle
kabul
edilemezler
sınıfında
yerini
alır.
Bu
çerçevede
düşündüğümüzde
insanoğlu,
‘bilinçlenmek
ve daha
rahat
bir
tartışma
ortamında
bulunmak’
istiyor,
dolayısıyla
kapasiteli
olduğunu
duyduğu
bilgi
toplumlarına
geçiş
yapıyor.
Kimileri
ise
“bilgiyi
elinin
tersiyle”
reddedip,
şartlanma
ve değer
yargılarına
sarılıp
bulundukları
yerde
pineklemeye
devam
ediyor.
Kuşkusuz,
yeteneklerini
heba
edip
gidiyor,
sürüler
halinde,
sorunlarla
baş başa
kalmayı
yeğliyorlar.
Bir
sonuca
varmaksızın!...
Gerçeği
algılama
imkânı
söz
konusu
iken
batağa
saplanıyorlar.
“Yahu
kardeşim
biraz
akıllı
olsan”
dense,
ne yazık
ki bunu
duymayacak
haldeler.
İnsan
sormadan
edemiyor.
Belki
biraz
abartıyorum,
ama
kalpleri
mühürlenmiş
gibi
duranların,
“bilgi
insanı
veya
toplumu
oluşturma
ihtimali”
var
mı
sizce?
Yoksa
böyle
düşünenlerin
başka
hesabı
mı
bulunuyor?
Toplumun
görüşlerini
yokladım.
Mecazi
yaklaşımlarla
yapılan
anlatımları
istemeyen
çok.
Yenilenmeyi
tasvip
edenlerin
oranı
hiç de
az
değil.
Bilgilenme
çağrısını
bu
kapsamda
değerlendirenler
var.
Böylece
toplumsal
düzenin
kurucusu,
koruyucusu
ve
dönüştürücüsü
olan
birey,
ait
olduğu
çevreye
daha
sıkı
sarılacak
ve bilgi
değişimini
gerçekleştirecektir. |