Bildiğinle Amel Etmek Yani Yaşamak
 
Ahmet F. Yüksel
 

Bilgi nedir?

Yaşamakla ilgisi nasıl olur?

Hayatta karşılaşacağımız olayları bilgiye dayanarak çözebilme yetimiz var mı?

Bilgi, insana yön verip hayata hazırlar mı?

Bilgili kişi, kendini körü körüne bu niteliğe adamanın, ancak  onu yaşama geçirememenin sonuçlarını görür, hisseder mi?

Evet! Bir toplum içinde yaşayanların ilişkilerini düzenleyen bir olgudur bilgi denen birikim. Bu etkileşim olumlu ya da olumsuz, hemen hemen tüm canlıları kapsamı altına alır. Cehaletten kaçmak, saplantılarımıza az da olsa ‘ bir nokta koymak’ ancak bu sayede mümkün olur. Siz de fark etmişinizdir; kültürden yoksun kişiler, kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarından üstün görmeyi hedefler. Bu uygulamalarıyla saplantılarından da bir türlü vazgeçemezler.

Yaşam ise bilgi düzeyini canlılığa kavuşturmak, ona adeta ruh vermektir. Ancak, iş bu düzeye geldiğinde konu biraz daha farklılaşır, karmaşıklaşır. Zira birey, bilgiye sahip olmakla sorunlarının tümüne çözüm yollarını üretemediğini anlar. Birikimler yaşamın yanında hep sönük kalır. Kısaca, sadece bilgi edinmeyi hedefleyen, hayatın peşinden yol alıyor demektir.

Öyle bilgiler vardır ki özeldir, hayata belli bir duruşla örnek olabilecek insanlara aktarılabilir. Dar kalıplarla düşünen, ezberci, araştırma heyecanından yoksun, kendini aşma gücünü taşımayana bunlar anlatılmaz/aktarılmaz.

Bilgi ile yaşam arasındaki fark kaçınılmaz derecede büyüktür, ama bilgi olmadan yaşam beklemek saflık olur. İnsanoğlu ayrıca birikimlerini, günün koşullarından ibaret sayarsa yanılır. Aslında hayat bilinmeye, keşfedilmeye, en azından yeniden yorumlanmaya ve yaşanmaya muhtaçtır. Bilgi, bir tavır alışla, belirli bir duruşla yaşama dönüşür. O nedenle yaşamın heyecanını verecek ipuçlarına/yenilenmeye süratle ihtiyacımız vardır.

Sonuç almaya götürebilecek temel koşullardan biri, hiç kuşkusuz, bireyde ‘yeterli düzeyde bilgi’ nin olmasıdır.

Bilginin yaşama geçirilişindeki en önemli iki faktör, fikirler ve bedenlerdir. Çünkü bilginin somutlaşması, hareketlenmesi, yani yaşanışı, düşüncelerin, beden arasındaki dolaşımları sonucu oluşur. Beden isteklerinde ısrar etmez, bilgiyi engellemezse dolaşımı hızlanır, arttıkça değeri de yükselir, yaşama ulaşır.

Bilgili kişi, ne denli sakin görünmeye çalışsa, çevresini yok sayarmış gibi yapsa da buna muvaffak olamaz. Zira, özünde paylaşımın parıltıları vardır.

Bilgili olan, bilgisayar başında kendince bir program yazıp onu çevresi ile paylaşır gibi, yerinde ve şartlara, mantığa/akla uygun bir zihinsel işbirliğini gerçekleştirmeli. Bilgi, belirli bir yere ait olma mecburiyetini hissettiği anda, ister istemez sıkışma zorunluluğunu yitirdiğinden, otomatik olarak yaşama geçmenin adımlarını atmaya hazır olacaktır. ‘Ortaya çıkan, elle tutulur’ bilginin hayatla birleşmesinin tek yolu budur.

Israrla altını çizmek gerekir ki,  bilginin paylaşımından kasıt, onun soyut, yani ele avuca gelmez, uçar kaçar oluşu değildir.

Sistemin işleyişine baktığımızda bu husus çok net olarak görülebilir. Çünkü birey, bilgiyi o güne kadar kullandığı biçimde devam ettiremeyeceğinin farkına varır.

Bu husus, tasavvufta belirli bir mertebeye gelmiş olanın seyri şeklinde anlatılır, tanımlanır. Zira yaşamın en ileri safhasında bedenler bilinci değil, bilinç bedenleri yönetecek bir sistemle var oluyor.

Geriye baktığım günlerde ‘bilgi-yaşam’ kavramlarını değerlendirirken, bilginin yaşama geçme öyküsünün bu şekilde inşa edildiğine şahit oluyorum.

Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.

 

Bu yazı Akşam gazetesinde 23.09.2007 tarihinde yayınlanmıştır.

 

 

 
 
İstanbul - 23.09.2007
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com