Yazı
başlığını oluşturan kavramı “soyut ve somut”
olarak düşünmek ve değerlendirmek gerekiyor.
Bu
perspektiften yola çıkarak, Biz’i tanımlamaya,
misallerle açıklamaya gayret edelim.
Örneğin,
Kur’an-ı Kerim’ de ‘Biz onu gecenin kadrinde
inzal ettik’ şeklinde geçiyor.
Burada
sebeplerle birlikte, soyuta işaret eden bir ‘Biz’
örneği var.
Somut
misalini ise açık bir şekilde şu cümlede görmek mümkün:
”Bizler kötüleri ortadan kaldırabilmek için, bütün
gücümüzle mücadele ediyoruz.”
Bu sözde
şahıs değil, toplum olarak gerçekleştirilen birlik ve
beraberliğin önemi vurgulanıyor.
Hadisi
şerifin; “Komşusu açken tok yatan, bizden değildir.”
uyarısı, bir ilgiye, çıkara bağlı olmayan dayanışmaya,
iyi niyetin varlığına, söyleyene nispet edildiğinde
soyutu anlatan Biz’e işaret ediyor.
Rasulûllah Efendimiz (s.a.v) bir başka hadisinde,
”Aldatan, bizden değildir” derken, beşeri
kurallara uymayan bir insanın fiiline buğz ediyor.
Dikkât
edilecek olursa, bunu yine soyut olan bir BİZ’ e
dayandırdığını görüyoruz.
Başka
örneklerin üzerinde de duralım.
Bir
toplumda iki kişinin belli bir çabası varken, diğer beş
kişinin burun kıvırması söz konusu ise ve akıllarına,
“bunlar da neyin nesi” gibi bir düşünce geliyorsa,
burada bahsi geçen kavramda müşterek bir düşünceden
söz etmek anlamsızdır.
Oysa,
toplum fertleri arasında “kendine bir çekidüzen
verme, sorumlulukları bilme” düzeyinde bir idrak
oluşmuş ise işte bu grup, BİZ olmaya adaydır.
Çünkü ortak noktada birleşmişlerdir.
Buraya
kadar anlatılanlara istinaden şunu söyleyebiliriz: Anlam
taşıyan bir ‘Biz’ olabilmek; sıradan, basit,
kolaylıkla başarılacak bir şey değildir.
Şu veya bu
nedenle aralarında anlaşmak isteyenler, her şeyden önce,
bir hususta iradelerini beyan edip birlikte hareket
etmeyi öğrenmelidirler.
Çünkü,
insanın özgürleştirici faaliyetlerinden başta
gelenleri; düşünmek, muhakeme etmek, ortak noktaları
bulabilmek ve kayıtlardan kurtulabilmektir.
Kayıt
altında kalmak, bir anlamda kilitlenmek, birey-
bireycilik anlayışının doğmasına neden olur.
Maalesef, bu çok yaygın olgular nedeniyle de ‘Biz’
modeli tesis edilemez.
Zaten
içindeki paradoksları tam anlamıyla inşa edemeyen birey,
toplumla birleşemez.
Böyle
kalındığı sürece de başka hiçbir şey yapılamaz.
Sürekli
olarak bir şeyin gerilimi ve hayali yaşanır.
Zira böyle
kurulan ilişkilerde daima bir kişilik-ego
bulunur.
Bazen bu
düzenden insanın canı sıkılır, farkında bile olmadan ‘BİZ’
demeye başlar. Ne var ki, bu Biz kelimesi,
kişinin kendine destek çıkmak için kullandığı, ama asla
içeriğinin farkına varmadığı bir durumda dile gelmiştir.
Oysa
farkında olmadan söylenilen sözcüğün, “orijinal
konumu düşünülüp idrak edilebilse, kabullenilse”
yapay desteğe ihtiyaç kalmayacak, mağdur olunmayacak,
ayrıca birey üretir hale gelecektir.
Bunun ilk
işareti, ‘başa gelen çekilir’ türünden, kayba
karşı kadere apaçık boyun eğmedir.
Lâkin bazı
kimseler vardır ki; çıkmaz sokaklarda, başka şeylere
dalarlar. İş kurmayı denerler, olmaz. Kendilerini
çalışmaya verir, başaramazlar. İçlerinde hep bir
tatminsizlik duygusu vardır.
Çoğu zaman
‘kıskançlıkla ve küçümsemeyle’ bakarlar
etraflarına, insanlara. Güya hayata ait sorumlulukları
yoktur. Ama, bedenselliği yaşadıklarının farkında bile
değildirler.
Bu kez,
‘sorumluluklarımdan ötürü bunları gerçekleştiriyorum’
ama sonuçta ben “kendimi Allah’a adadım” deseler
de, negatif kokan bu açıklamalarla kimseyi
inandıramazlar.
Hatta
söyledikleri, kendilerini dahi tatmin etmez. |