Boleyn kızı,
aşiret kanunları ve irtica
Ahmet F. Yüksel
 

Daha önce seyredememiştim, ama Boleyn Kızı’na MovieMax ekranında rastladım. Filmi biraz da "hayret ve ibretle" izlemeye koyuldum.Özetleyecek olursam:

Bir aile, mevki sağlamak için kızlarını İngiltere Kralı'na peşkeş çeker. Kızlardan en küçüğü ve yeni evli olan Mary Boleyn, Kral VIII. Henry'nin ilgisini çeker. Kral, Mary ile birlikte olmak ister ve onu saraya davet eder. Annesi karşı çıksa da amca, baba ve kocası bu ahlaksız teklife razıdır. Ve VIII. Henry, kendisine erkek evlat veremeyen ana kraliçenin gözleri önünde Mary’i hamile bırakır.

Bu filmin kahramanı abla Anne Boleyn, muhtemelen İngiliz tarihinin en etkili kadınlarının başında geliyordu. Ancak bu kadar etkili olabilmesinin ardında, önüne çıkan herkesi, akrabalarını dahi bir kalemde acımasızca silebilmesi vardı. Ezip geçtiği kişilerden biri de, kız kardeşi Mary Boleyn'di. Anne Boleyn, kendisi yerine yeni evli olan kızkardeşinin tercih edilmesini hazmedememiş ve bunu Mary’nin kasıtlı yaptığını düşünmüştür. Mary, aslında mülayim ve yumuşak kalpli biridir. Tek arzusu, kocasıyla gösterişten uzak, saray dışında bir yaşam sürmektir. Ne var ki ailesinin, kocasının ve kralın isteğine boyun eğmek zorunda kalmıştır.

Bu olaydan sonra Anne Boleyn, kraldan umudunu kestiği için, bir başka soylunun yatağına girmeyi de ihmal etmez.

Fakat Mary, kardeşinin Kraldan zarar görmemesi için bu durumu kimse duymadan ailesine anlatır. Anne hemen Fransa kralının sarayına gönderilir, olay örtbas edilir. Anne de Mary’nin bunu kendisinden kurtulmak için yaptığı inancındadır.

Mary, hamileliğin sonuna yaklaştığında ablası Anne Fransa’dan dönmüştür. Kardeşine olan kini ve hırsını ortaya koyarak, intikam almak için kralın gönlünü çelip ona erkek evlat vermeyi vaat eder. Bunun karşılığında Kraldan isteklerini yerine getirmesini ister. Kral öylesine etkilenmiştir ki Mary’nin erkek çocuğu (George) doğurması dahi önemini yitirmiştir. Sonuçta Kral, Anne’nin etkisiyle kendi evladının evlilik dışı olduğunu söyleyip Mary ve yeni doğmuş çocuğu George’u saraydan attırmıştır. Hatta Anne, olayı daha ileri götürerek Krala kız evladı veren Ana Kraliçe’den dahi kurtulmak için olmadık yollara başvurmuştur. Amacı, Sarayda tek olup kaybetmeyeceği bir mevkiye sahip olmaktır.

Fakat, Kral Henry’den hamile kalan Anne, vaat ettiği gibi erkek çocuk veremez ve bir kız evlatları olur (Elizabeth ). Sonrasında tekrar erkek çocuk yapma niyetiyle hamile kalır, fakat işler planladığı gibi gitmeyip çocuğunu düşürür. Bunu gizli tutan Anne, içine düştüğü çaresizlik ve hırsla Krala verdiği erkek evlat sözünü yerine getirmek için bu kez –dikkâtinizi çekerim- öz kardeşiyle yatağa girmeyi bile göze alır.

Erkek kardeş bütün ısrarlara rağmen kız kardeşi ile beraber olmayı kabul etmez. Ancak dedikodular sonucu, suçsuz da olsa idamdan kurtulamaz.

Şunu söylemek gerekirse aslında son gülen de, iktidar hırsının etkisi altında ağabeyiyle yatacak kadar ileri giden Anne Boleyn değil, ondan çok daha cesur davranarak sonrasında bir hizmetçiyle evlenen Mary Boleyn olmuştur…

Filmin geri kalan kısmını ve detaylarını yazmıyorum. Umarım seyredersiniz ve hırsın insanı nerelere götürdüğüne tanık olursunuz.

Bu arada yeri gelmişken insanın içini kaldıran bir başka olaydan bahsetmek istiyorum.

Anlatılacak gibi değil, ne var ki mecburum.

Sabah gazetesi eki günaydın yazarı Yüksel Altuğ’un ağzından dinleyelim.

“…atv'de Müge Anlı'nın sunduğu Tatlı Sert'i izlemeye koyuldum. Adam, nikahlı karısının başka biriyle zorla evlendirilmeye çalışıldığını söylüyor ve aşiret kararına isyan ediyordu. Ama daha sonra programa telefonla bağlanan bir akraba, adamın evinde başka bir karısı olduğunu iddia etti. Adam, önce amcasının torunuyla evlenmiş, onu hamile bıraktıktan altı ay sonra kolundan tutup ailesinin kapısına bırakmış, daha sonra amcasının kızını eş olarak almış, aynı eve getirmiş. Bu arada adamın kız kardeşlerinin, hamile kadına eziyet ettiği de öne sürülüyor. Adam, en sonunda "Bizde böyledir. Benim babamın üç evi vardı" dedi. Hatta nikahlı karısı ile şu anda beraber olduğu adamı gidip vurabileceğini söyledi. Konuşmalar ilerledikçe iş iyice içinden çıkılmaz bir hale geldi…”

Şimdi düşünüyorum da  Boleyn kızlarının öyküsü abartılı tarihi hikayelerin veya gerçeklerin sinema perdesine yansıması olabilir, ama atv’ de yayımlanan bu program çok açık ve net şekilde yaşananları ortaya koyuyor.

Bu ve benzeri konuları izledikçe Boleyn Kızı'nda geçen başdöndürücü olaylar gayet tabi hale geliyor. Ve insan hiç şaşırmıyor. Bir aşirette yaşanan serüvenler ise, hangi devirde yaşadığımızı dahi unutturacak cinsten.

Esas değinmem, konuyu bağlamam gereken bir husus var: Böylesine karmakarışık sosyal ilişkiler gün gibi ortada iken, toplumsal yaşamda durmadan ‘irtica’ diye tempo tutmak ve bazı gerçekleri es geçmek, bana pek mantıki bir yaklaşım gibi görünmüyor.

Herhalde benim bakış açım kıt diye düşünüyorum.

Başka ne diyebilirim ki!

 

 
 
İstanbul - 17.01.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com