İnsan yaşamının temel faaliyetlerini oluşturan en önemli iki organ kalp ve beyindir. Erişkin bir insan beyni, bedenin diğer azalarından ve çevreden gelen elektriksel sinyalleri alır veri tabanına uygun şekilde yorumlar ve yaşamına geçirir.
Beyin hücreleri, yani nöronlar birbiriyle ağ bağlantıları kurarak duygu ve düşüncelerimizi oluşturur. Bir insan, beynine "ne kadar çok giriş sağlarsa, sinir hücreleri, arasındaki bağlantıların da o kadar artması" söz konusudur.
1.3 kg ağırlığındaki bir kütle olan insan beyninde 100 milyar "sinir hücresi " bulunmaktadır.
Yukarıda bahsini ettiğimiz gibi, genetik özelliklerin getirileri yanı sıra, dışarıdan gelen bilgilerle beyin, nöron bağlantılarıyla oluşmuş büyük bir ağ gibi çalışır.
Örneğin, dünyanın en zeki insanlarından sayılan Einstein'ın beyni, izni doğrultusunda ölümünden sonra çıkarılıp incelendi. Ünlü fizikçinin beyninin, fiziksel olarak ortalama insan beyninden büyük olmak bir yana % 10 daha küçük olduğu görüldü! Buna karşın beyin hücreleri arasındaki bağlantıların -ki özellikle matematik ve uzaysal işlemlerden sorumlu kısmının- çok yoğun ve sıkı ağlarla örülü olduğu tespit edildi.
Nöron bağlantılarının çalışmasını gösteren bir başka örneği ise Japon bilim adamları tarafından tespit edildi. Şöyle ki; seyahat eden kişilerin "nöron aktiviteleri" ölçüldü, nöronların durmaksızın yer değiştirdiği görüldü. Bu durum, alışkanlıkla ilgili olmayıp mekân değişikliğine ve astrolojik etkilerin varlığına işarettir.
Bütün bu hususlar, bağlantıların insanda daha fazla bilgi edinme, öğrenme ve düşünme kapasitesini arttırması anlamına gelir. İletişim yoğunlaştıkça lokalize bölgeler arasındaki kopukluk da o nedenle giderilir. "Ben" dediğimiz şey de budur esasen. Kısıtlı bölgeler arasındaki bağ tesis edildikçe yani ağlar genişledikçe "benlik" bir nebze olsun daha kaliteli olur.
İşin ilginç yanı, ağlar ne kadar gelişirse gelişsin yine de bütünlüğün tesis edilememesi, bireyselliğin süregidiyor olmasıdır. Bunda arınma faktörünün, eskiyi kurcalamanın bireyselliği katılaştırması/yoğunlaştırması bakımından önemi var.
Ve gelişen ağlar içinde bu konum bir şekilde saklı duruyor. Şayet öyle olmasaydı bir yığın profesörün, icat edici özelliği ile insanlara faydalı olan insanların bütünlüğü/tekliği yaşamaları gerekirdi. Ama olmuyor, normal insanlardan pek farklı yaşamıyorlar. Maalesef, her türlü becerilerine rağmen o kimselerde bu koşullar devreye girmiyor. Çünkü bir taraftan bilgilenirlerken, "kayıtlı yaşamları" devam ediyor. Eskiyi silip atmasını bilmiyorlar ya da yapamıyorlar.
Evrenselliğe dayalı insanların böylesine lüzumsuz şeylerle haşır neşir olmaları da bir tuhaf.
Tekrar ediyorum; Ağ bağlantıları ne kadar kapsamlı olursa olsun Ben anlayışı gelişemiyor, etkilenmeyen orijin bir BEN olamıyor. Bunun için farklı bir olayın varlığı söz konusu.
Bahsini ettiğim şey "ilhamla" alakalı.
Kuantum potansiyel ile irtibatı sağlayacak olağan üstü durum diyebileceğimiz ilham faktörü devreye giremiyor. Bunun tıbbi açıklaması, Kalple bağlantılı çalışan "epifizin" yüksek çözünürlü dalga boylarının aktif halde olamayışıdır.
Unutulmaması, ihmal edilmemesi gereken bir nokta da, tüm çalışmaların amaç değil, araç görevi sürdürüyor olmasıdır. Dolayısı ile "bu kadar çalışmama rağmen neden gerekli açılımlar olmuyor?" diyenlere cevabım bu. Onlar sizi bir yere kadar getirip bırakıyor. Asıl olan, üst boyuta sıçrayabilmektir.
|