Bunu dile
getirirken, meseleye sosyolojik olarak şöyle
bakabiliriz; eğer bir toplumda çözülme ve bozulma olup
olmadığını görmek istiyorsanız, o yörenin cenaze
merasimlerine bakmanız yeterlidir.
Bir toplumun kimliği, alışkanlıkları
ile ölçülür. Bu nitelik, şartlanmaları ve değer
yargılarını oluşturur.
Şartlanmalar, adetleri getirir.
Şimdi
lafı fazla uzatmadan, bu âdetlerden birine, üzerinde
hassasiyetle durduğumuz, durmak zorunda olduğumuz cenaze
merasimlerine getireceğim.
Dünyanın
neresine giderseniz gidin, ister sıradan, ister
şatafatlı bir kimsenin cenazesinde ortak noktaları
bulmanız mümkündür.
Ama, ayrı
ve farklı noktaları da…
İşte; çeşitli paradigmalar!.
Cami avlusunu dolduran
sevenleri/yakınları, (taht misali) musalla taşında
yatan mevta için artık maddi anlamda bir şey
yapamadıklarının farkındalar. Ancak, dinî anlamda da ne
yapılacağını bilemediklerinden (beyinlerde böyle bir
bilgi yok) veya o süreç içinde camiye gidip “vakit
namazını eda etmek” istemediklerinden, bu kez
yanındakilerle “dünyevi değerleri tartışmaya”,
güncel olayları, “siyasi konuları, özellikle ekonomik
koşulları “ ön plana getirmeye başlıyorlar!
Halbuki, önlerinde bir gerçek var; ona bakıp kendilerine
bir “çeki düzen vermeyi” düşünseler, tefekkür
etmeye çaba gösterseler. Ama, maalesef bu ortamda dahi
kendilerini bir gün bulacak ölüm-öte yaşam
akıllarına gelmiyor.
Hanımlara gelince, moda anlayışı, sosyetik özenti bu
fotoğrafta kendini gösteriyor. Başı gelişi güzel
kapamayı, siyah gözlük takmayı, siyahlara bürünmeyi ve
yakaya izahlı vesikalık resim asmayı, ölüp giden insana
yapılacak son görev zannediyorlar. Böylesine acaip
davranışlarla tatmin olduklarını, üzüntülerini dile
getirdiklerini düşünüyorlar.
Tabii, hepsi böyle değil. Çok samimi, paylaşım
içinde olanları bu gruba dahil etmeyelim.
Ve daha acısı, bu cenaze işini tümüyle profesyonelliğe
dökmüş mezar kazıcıları, Kur’an okuyanları,
elinde testi ile su dökmeye hazır kadrolu insanları
görmek, insanın midesini bulandırmak için yeterli bir
neden... Çiçeksiz, vakıf işi çelenk düzenlemeleri ise
işin değişik yanı.
Bu arada dinî bir vazifeyi yerine getiremeyen, cenaze
namazının niçin kılındığını, cenaze namazında nelerin
okunduğunu, guslün neye yaradığını bilmeyen, dine,
inancına, ibadetine alabildiğince yabancılaşmış bir sürü
insan ise ortalıkta dolaşıyor, sigara üstüne sigara
tüttürüyor. Şu da vardı desinler kabilinden.
Bir başka enteresan zümre de
sanatçı grubu. Epeydir, bir alkışlama modası
çıkarttılar. Çok alkışlayınca mevtanın mezarda rahat
uyuyacağını zannediyorlar. ‘Işığı bol olsun, rahat
uyusun’ gibilerinden saçma sapan, gerçeklerle
alâkası olmayan temennilerde bulunuyorlar.
Oysa, yerin
iki metre altında “neler olup bittiğine vakıf
olsalar” ya cenaze törenlerine gelmeyecekler ya da
korkup, gerçekten öte yaşama, dine inanıp, dört
elle sarılacaklar.
Genellikle şahit olduğum cenaze namazları bu anlamdaki
-adeta adet haline dönüşen- törenlerle son buluyor.
Gerçekten,
insanın içi acıyor. Bu en acı günde insanı nelerin
beklediği kulaklara fısıldanmadan tören bitiyor.
Cenazenin bizi gördüğü, konuşmalarımızı işittiği
bilinemiyor ne yazık ki!
Bir önemli konu da şu: TV’de
mutlaka görmüşsünüzdür, tabuta kapaklanmış “şehit
anneleri ve yakınları” ağlaşıp duruyorlar.
Az gerisinde, oğullarını vatana feda etmişlere destek
olmak üzere subaylar bulunuyor. İçlerinde
general olanları bile var. Onlar da inandıkları
subaylara sarılıp “vatan sağolsun” diyorlar.
Ama aynı yakınlığa, ne mantığa dayanıyorsa, başka alanda
pek rastlanılmıyor. Şöyle ki; çocuklarının askerlik
yemini edecekleri tören için gelen ‘ o’
iffetli/başörtülü anneler, kışladan içeri alınmayarak,
merasimi tel örgüler arkasında seyretme mecburiyeti
içinde bırakılıyor…
Diyecek bir şey bulamıyoruz. Bakıp seyrediyoruz.
Diğer yandan, "Artık dinlere inanmıyorum açıkçası.
İnsanları istismar ediyorlar, sömürüyorlar. Dünyanın her
yerinde bu böyle. O zaman diyorsunuz ki, 'Allah'la
aramda hiçbir şey olmasa daha iyi.' Dinî amaçla ne
camiye gittim, ne oruç tuttum, ama birçok inançlı
insandan daha inançlıyım, biliyorum" diye
konuşanlara tanık oluyoruz. Bu bakış açısına sahip
olanlara sözüm yok, ama inançsız bu kesimi dindar
insanlara yakışır bir törenle defnetmek büyük bir ayıp.
Ayıptan öte bir şekilcilik var topluma yansıyan.
Bu hususa değinmeyip, üzerinde durmayanlar, vebal
altında kalacaklardır. Gerekli işlemleri yapmayan
yetkililer dine saygılı olmadıkları gibi kendilerine de
saygı duymuyorlar. Madem ki “Din insanları
sömürüyor" gibilerinden bir düşünce sözkonusu ve bu
görüş açıkça belirtilmekten çekinilmiyor; o halde
yapılacak işlem çok açık.
Acı, ama bu böyle ne yazık ki! |