Cenaze Merasimleri…
Ahmed F. Yüksel
 

Bunu dile getirirken, meseleye sosyolojik olarak şöyle bakabiliriz; eğer bir toplumda çözülme ve bozulma olup olmadığını görmek istiyorsanız, o yörenin cenaze merasimlerine bakmanız yeterlidir.


Bir toplumun kimliği, alışkanlıkları ile ölçülür. Bu nitelik, şartlanmaları ve değer yargılarını oluşturur.
Şartlanmalar, adetleri getirir.

Şimdi lafı fazla uzatmadan, bu âdetlerden birine, üzerinde hassasiyetle durduğumuz, durmak zorunda olduğumuz cenaze merasimlerine getireceğim.

Dünyanın neresine giderseniz gidin, ister sıradan, ister şatafatlı bir kimsenin cenazesinde ortak noktaları bulmanız mümkündür.

Ama, ayrı ve farklı noktaları da…
İşte; çeşitli paradigmalar!.

Cami avlusunu dolduran sevenleri/yakınları, (taht misali) musalla taşında yatan mevta için artık maddi anlamda bir şey yapamadıklarının farkındalar. Ancak, dinî anlamda da ne yapılacağını bilemediklerinden (beyinlerde böyle bir bilgi yok) veya o süreç içinde camiye gidip “vakit namazını eda etmek” istemediklerinden, bu kez yanındakilerle “dünyevi değerleri tartışmaya”, güncel olayları, “siyasi konuları, özellikle ekonomik koşulları “ ön plana getirmeye başlıyorlar!
Halbuki, önlerinde bir gerçek var; ona bakıp kendilerine bir “çeki düzen vermeyi” düşünseler, tefekkür etmeye çaba gösterseler. Ama, maalesef bu ortamda dahi kendilerini bir gün bulacak ölüm-öte yaşam akıllarına gelmiyor.
Hanımlara gelince, moda anlayışı, sosyetik özenti bu fotoğrafta kendini gösteriyor. Başı gelişi güzel kapamayı, siyah gözlük takmayı, siyahlara bürünmeyi ve yakaya izahlı vesikalık resim asmayı, ölüp giden insana yapılacak son görev zannediyorlar. Böylesine acaip davranışlarla tatmin olduklarını, üzüntülerini dile getirdiklerini düşünüyorlar.
Tabii, hepsi böyle değil. Çok samimi, paylaşım içinde olanları bu gruba dahil etmeyelim.
Ve daha acısı, bu cenaze işini tümüyle profesyonelliğe dökmüş mezar kazıcıları, Kur’an okuyanları, elinde testi ile su dökmeye hazır kadrolu insanları görmek, insanın midesini bulandırmak için yeterli bir neden... Çiçeksiz, vakıf işi çelenk düzenlemeleri ise işin değişik yanı.
Bu arada dinî bir vazifeyi yerine getiremeyen, cenaze namazının niçin kılındığını, cenaze namazında nelerin okunduğunu, guslün neye yaradığını bilmeyen, dine, inancına, ibadetine alabildiğince yabancılaşmış bir sürü insan ise ortalıkta dolaşıyor, sigara üstüne sigara tüttürüyor. Şu da vardı desinler kabilinden.

Bir başka enteresan zümre de sanatçı grubu. Epeydir, bir alkışlama modası çıkarttılar. Çok alkışlayınca mevtanın mezarda rahat uyuyacağını zannediyorlar.  ‘Işığı bol olsun, rahat uyusun’ gibilerinden saçma sapan, gerçeklerle alâkası olmayan temennilerde bulunuyorlar.

Oysa, yerin iki  metre altında “neler olup bittiğine vakıf olsalar” ya cenaze törenlerine gelmeyecekler ya da korkup, gerçekten öte yaşama, dine inanıp, dört elle sarılacaklar.
Genellikle şahit olduğum cenaze namazları bu anlamdaki -adeta adet haline dönüşen- törenlerle son buluyor.

Gerçekten, insanın içi acıyor. Bu en acı günde insanı nelerin beklediği kulaklara fısıldanmadan tören bitiyor. Cenazenin bizi gördüğü, konuşmalarımızı işittiği bilinemiyor ne yazık ki!
Bir önemli konu da şu: TV’de mutlaka görmüşsünüzdür, tabuta kapaklanmış “şehit anneleri ve yakınları” ağlaşıp duruyorlar.   Az gerisinde, oğullarını vatana feda etmişlere destek olmak üzere subaylar  bulunuyor. İçlerinde general olanları bile var. Onlar da inandıkları subaylara sarılıp “vatan sağolsun” diyorlar.
Ama aynı yakınlığa, ne mantığa dayanıyorsa, başka alanda pek rastlanılmıyor. Şöyle ki; çocuklarının askerlik yemini edecekleri tören için gelen ‘ o’ iffetli/başörtülü anneler, kışladan içeri alınmayarak, merasimi tel örgüler arkasında seyretme mecburiyeti içinde bırakılıyor…
Diyecek bir şey bulamıyoruz. Bakıp seyrediyoruz.
Diğer yandan,  "Artık dinlere inanmıyorum açıkçası. İnsanları istismar ediyorlar, sömürüyorlar. Dünyanın her yerinde bu böyle. O zaman diyorsunuz ki, 'Allah'la aramda hiçbir şey olmasa daha iyi.' Dinî amaçla ne camiye gittim, ne oruç tuttum, ama birçok inançlı insandan daha inançlıyım, biliyorum"   diye konuşanlara tanık oluyoruz. Bu bakış açısına sahip olanlara sözüm yok, ama inançsız bu kesimi dindar insanlara yakışır bir törenle defnetmek büyük bir ayıp. Ayıptan öte bir şekilcilik var topluma yansıyan.
Bu hususa değinmeyip, üzerinde durmayanlar, vebal altında kalacaklardır. Gerekli işlemleri yapmayan yetkililer dine saygılı olmadıkları gibi kendilerine de saygı duymuyorlar. Madem ki  “Din insanları sömürüyor" gibilerinden bir düşünce sözkonusu ve bu görüş açıkça belirtilmekten çekinilmiyor; o halde yapılacak işlem çok açık.

Acı, ama bu böyle ne yazık ki!

 

 

 
 
İstanbul - 28.11.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com