Ciddiyet

     Ciddiyet üzerine kaleme alınan bu metne, konunun ağırlığını, sorumluluğunu hissederek başlamak yerinde olur kanaatindeyim.

     Bu açıdan, elimdeki dokümanlarla bağlantılı biçimde düşüncelerimi sizle paylaşmak istiyorum.

     Değerli dostlarım, kardeşlerim!

     Gündelik yaşamımızda “kullandığımız lisan” ne tuhaf değil mi?

     Aynı kelime, ufacık bir eklemeyle çok farklı, değişken bir mana kazanabiliyor.

     Örneğin ‘ciddilik’ ve ‘ciddiyet’ kelimelerini ele alın.

     İkisi de Arapça kökenli.

     Ciddi sıfatından türemiş.

     Ayrıca iki sözcüğü de bir cümle içinde kullanmak mümkün:

     “Durumun ciddiliğini fark etmek gerekir; çünkü toplum ciddiyetini yitirmek üzere.”

     Bu cümledeki ilk ibarede ciddiliğin vurgulanması yapılmış. Yine aynı cümlede bu defa aynı kelime kullanılarak, o toplumun yakışık almayan bir niteliğinin ön plana çıkmakta olduğu dillendirilmiş.

     Yine ‘Sen bu işin ciddiyetinin farkında olamadın’ şeklinde bir yaklaşım ise, insanoğluna yakışmayan nakıs (olumsuz) bir vasfa işaret ediyor.

     Evet, gerçek olan bir şey varsa o da şu:

     Biz, toplum olarak ciddiyetimizi yitirmek üzereyiz.

     Ciddiyetin kaybolduğu alanlarda “sevimsizliğimiz” ön plâna çıkıyor.

     Birbirimizi suçlar, hatta nefret eder hale gelebiliyoruz. Tartışmalar devam ediyor, sorunlar çığ gibi büyüyor.

     Bence bunun basit nedenleri var.

     Ortak noktalardaki hazımsızlıklar!

     Mesela belirli konularda yeterli seviyeye gelemeyenler, bazı huylarını devreye sokmakta asla bir mahzur görmüyor.

     Diyorlar ki: “birlikte yaşayacaksak, herkes eşit olmalı.”

     Eşit olmayı arzulayanlar, bu kez liderliğe soyunuyorlar.

     Ne gerekiyorsa onu yapmakta tereddüt etmiyorlar.

     Bunu gözlemliyoruz.

     Bir curcunadır gidiyor.

     Bütün bunlar, ciddiyet çerçevesinden uzak şeyler.

     İnsan özgürce kararlar verirken, bazı durumlara yetip yetmediğini düşünebilmeli.

     İnsafla, vicdanla hareket etmeli.

     Bakın Kuran-ı Kerim ne diyor: Her ilim sahibinin üstünde bir ilim sahibi vardır.

     Bu uyarı, ilim sahipleri için dillendirilmiş.

     Bizler için, uyurgezer takımı için söylenmemiş.

     Ayrıca ilim sahiplerinin şahadet edebileceğini vurgulamış.

     Sizce burada bir anlam inceliği yok mu?

     Dilenseydi herkesin bu şahadeti yapabileceği söylenmez miydi? Ancak neden böyle davranıldığını tahmin etmek hiç de zor değil.

     Bunlar, yakin ehline göre doğru olan tespitler, sana bana göre biraz uzak görüşler gibi duruyor.

     “Eşitlik” diyorsak bu hususları da göz önüne almamız şart gibi görünüyor.

     Bazen iyi niyet, sorunların üstesinden gelebilse de kimi zaman bu dahi yeterli olmuyor.

     Ama en azından farkı görebilmek, ciddi olmak gerekiyor.

     Bir konu üzerine eğiliniyor, sıkı şekilde ele alınıyorsa orada samimiyet var diyebiliriz.

     Dikkat edin, size inandırıcı gelmeyen bir mesele, ciddiyetsizlikten ötürü bu haldedir.

     Kim hayatta bir şeyler yapmak istiyorsa, bu konjonktürden ayrılmamalı derim.

     Şu anda İslâm, yenilenme hususunda bir dönüm noktasında.

     Bunların sonuçları yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

     Bazıları, uzak gördüğü bu görüşe dikkatlice yaklaşıp kendini bu çizgiye çekmeli.

     Ciddiyetsiz, panik dolu hareketler buna sekte vurur. Bu yüzden arzu edilen değişiklikleri yapması söz konusu iken, aksi tavırlar, kendisine bedel ödeyeceği bir lokasyonun (durumun) kapılarını ardına kadar açar.

     Zira siz ciddi olmazsanız veya olaya ciddi şekilde yaklaşımda bulunamaz iseniz, böyle bir tablo karşılaşırsınız.

     İnsanın kendini tanıması, ebedi bir hayatın temini için, sorunların üzerine hassasiyetle eğilmesi ve bunu kanıtlayacak hareketleri kaçınılmaz biçimde sergilemesi gerekiyor.

     Bir yerlere toslamamak için bu tür yaklaşımlar şart derim.

 
 
 

 

 
 
İstanbul - 21.07.2010
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com