Cemiyet
hayatımızda
karşıt görüşlü
insanların
birbirlerine
aldığı
konum/mesafe
karşısında
korku, kaygı ve
heyecan duymamak
elde değil. Bir
tarafta,
“şeriat
hükümleri
uygulamasının
kullara bir
tanrı buyruğu
gibi dikte
ettirilişi,
diğer yanda
insanları
kurtuluşa
götürecek
sisteme duyulan
inancın giderek
azalışı ve
bununla ilgili
değer
yargılarının
iyiden iyiye
süfli hale
dönüşmesi,
dinsizlik
formatının
değişik
isimlerle kabul
ettirilmek
istenişi, bu zıt
görüşleri daha
da pekiştirir”
hale getirdi.
“Karşıt görüş”
dedim de,
günümüzde
insanlarımızın,
özellikle dinsel
inançlarına
yapılan saldırı
mahiyetindeki
yaklaşımları ne
yazık ki her gün
daha da artarak
büyük bir
gelişme
gösteriyor.
Bu çözüm
arayan sorunlara
bir de “avam
düzeyindekilerin
vurdumduymaz ruh
hallerini, daima
bir kargaşa
yaratacak
düzeydeki
tabularını, kan
davalarını”
ekleyin.
Evrim teorisinin
anlaşılamaz
ölçüdeki reddini
düşünün.
Türban
konusundaki
çıkmazları
hatırlayın,
dediklerime
tümüyle hak
vereceksiniz.
Kafamızdaki ‘tabuları/duvarları
yıkarak,
mengeneleri
kırarak,
netleşip aslımız
astarımız olan
soyut âleme
başlayacak bir
yolculuğa’
hazırlanmak
varken, bu gibi
anlamsız işlerle
uğraşmak,
sorunlarla
boğuşmak,
uyarıları
değerlendirememek,
hali hazır
koşullarımızdan
belli olmuyor
mu?
Size soruyorum:
Çözüm, dar bir
pencereden
dünyaya bakmanın
dışına taşmak
olduğuna ve buna
sadece ‘Allah’ın
hikmeti ve gücü’
ile
ulaşılacağına
göre, insana
yakışmayan bu
haller ne derece
doğru?
Şu husus iyi
bilinmeli;
geleceği ile
ilgili beklentileri
olan herkes,
vicdanından
gelen sesi açık
yüreklilikle
ortaya koyma
cesaretini
göstermedikçe bu
baltalama/saptırma
işi yine devam
edecek ve asla
çözülmeyecektir…
Biraz çevremize
bakalım; nerede
devamlılık
gösteren
bir durum varsa,
birileri onlarla
baş edebilmek
için bir şeyler
yapıyor,
çırpınıyor;
ancak bu hiçbir
işe yaramıyor.
Sebebi, ona
yardımcı
olunmamasıdır.
Başka bir şey
değil. İşe
yaramaması bir
yana, “konuyu
çözmek için bir
yığın uğraş
veren, çaba
harcayan insan”,
sonuçta perişan
bir hale gelip,
resmen
‘psikolojik’
vaka haline
dönüşüyor ve
kendisi sorun
haline geliyor.
Böylesi
“paradigmalara
çevrenizde”
tanık
olmuşsunuzdur.
Ayrıca nerede
fikir
alışverişi yaşanıyorsa,
bir kısır
döngünün
varlığından
bahsetmemiz
mümkün.
Ve paradoks
hali uzayıp
gidiyor!
Öyle ki aynı
durum
‘günler,
haftalar, aylar
hatta yıllar’
sürebiliyor. Biz
sanki bir işe
yarıyormuş gibi,
"papağan
misali aynı
şeyleri
söylemeye"
ve tekrar etmeye
devam
edebiliyoruz.
Amacımız, güya
doğruyu bulup,
katkıda
bulunmaya özen
göstermek...
İşte bu ve
benzeri
durumlar;
sorunun
üstesinden
gelmek için
bulduğumuz
çözümün ya da
çarenin
kendisinin sorun
haline geldiğini
kanıtlıyor.
Bu kısır
döngüleri
yukarıda ifade
ettiğim gibi
başta mistik
alan olmak
üzere,
toplumsal
hayatın/yaşamın
tüm
kesitlerinde,
her türlü
ilişkide
gözlemleyebiliriz.
İlginç olan
taraf,
çaresizlik
başladığında
bunun, yalnızca
ikili
ilişkilerle
sınırlı kalmayıp
cemiyet hayatını
da bir ‘kara
bulut’
misali
kapsamasıdır.
Esasen, çözümün
en zor olan yanı
da budur. |