Cuma'nın Adabı
 
Ahmet F. Yüksel
 

Akşam gazetesinin 17 Aralık 1999 tarihli baskısında Cuma başlıklı makalemi konu alan bir yazıya yer verildi. Cumayı kavrama ve anlamlandırma çabalarını yorumladığım yazımda belirtmek istediğim nokta şuydu: Cuma gününün ve Cuma namazının ehemmiyeti.

Bir önemli husus da,  Cuma’nın  Muhammedi ümmete mahsus olduğu idi.

Bu kez, Cuma namazının ve hutbenin adabı üzerinde durmaya çalışacağım. Çünkü, gördüklerimin benim için olağanüstü karamsarlık verici olduğunu dile getirmeliyim.

Cuma, iman sahibi olanlara bir armağandır, tabi ki yararlanmasını bilmek koşuluyla. Öyle ki, Cumaya hürmeten diğer günlerin aksine, bugünde kerahet vakti yoktur. Allah yeni bir giysinin Cuma günü giyildiğinde hesabının sorulmayacağını bildirmiştir. Cuma namazı, öğle namazını ifna eder. Normal namazda tek ezan okunurken, CUMA NAMAZINDA birinci ezandan sonra; HUTBE öncesi ikinci ezan okunuyor.

 Müslümanların bilinçsiz şekilde kıldıkları cumanın sünneti, son sünneti ve akabinde kılınan öğle namazı diye tanımlanan ekstra namazlar kesinlikle yoktur. Lakin,  bu namazların eda edilmesinde yine sayısız ecirler vardır. Cumadan evvel kılınan dört rekâtlık namaz (buna tahiyyatül mescit de deniyor), cumaya yetişmek isteyenlere verilen mühlet için kılınan namaz olmaktadır.

Cumanın en önemli bölümü Hutbe oluyor.

Şöyle ki: Hutbede tebliğcinin anlattıklarını can kulağı ile dinlemek, fısıltıyla da olsa hiç konuşmamak, arada hiçbir şekilde namaz kılmamak şart. Cemaat hutbeyi dinlemekle mükelleftir. Yer göstermek amacıyla cemaat arasında gelenek haline dönüşen yardımlaşmaların bile olmaması gerekiyor. İnsanların içgüdüsel şekilde tepki verip hamle yapmaları, özellikle şekil olarak da hoş değil.

Bu basit, ama zorunlu kuralları yerine getirdiğinizde, artık Cuma’ nın zevkini sürmek, onunla bambaşka ufuklara yelken açıp açmamak size kalmış bir şey. Bu içe kapanışın getirileri elbette ki oldukça fazla olur.

Ben hutbe sırasında yapılan fuzuli konuşmaların, adap bilmemenin yanı sıra biraz da bencillikten kaynaklandığını düşünmüşümdür. Bu affedilemez hata için ‘konuşanları uyarmanın bile gerekli olmadığını’ Allah Rasulü bizlere bildiriyor. Şayet can kulağı ile imamın hutbesini dinlersek kim bilir nice hoş tecellilerden faydalanma imkânına kavuşuruz.

Cemaat, hutbede anlatılanlar ile yetinmeyi bilmelidir. Hele sunulan konuşma yeterince güzelse onunla doymak, mülkün sahibi ile özdeşleşmek akıllıca olur.

Cumanın faziletlerinden habersiz olan, düş kırıklığına uğrar. Ama kimileri de vardır ki bugünle yaşamını daha da güzelleştirir.

Siz de duymuşunuzdur. Halk arasında yaygın bir söylenti vardır. “Kadınlar Cuma namazı kılmaz!” derler.

Böylesi bir düşünce kesinlikle yanlıştır, hurafedir.

Ya eyyühelleziyne amenu iza nudiye lissalati min yevmil cumuati”  buyrularak kadın-erkek bütün Müslümanlar bu namaza davet edilmektedir.

Cuma, bakış açımıza görüşümüze, zenginleşmemize katkıda bulunduğu için en yakın dosttan daha yakın dost, en aziz sevgiliden daha sevgilidir.

Cumanız mübarek olsun.

Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.

 

Bu yazı Akşam gazetesinde 04.10.2007 tarihinde yayınlanmıştır.

 

 

 
 
Medine - 04.10.2007
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com