Akşam
gazetesinin 17 Aralık 1999 tarihli baskısında
Cuma başlıklı makalemi konu alan bir yazıya yer
verildi. Cumayı kavrama ve anlamlandırma çabalarını
yorumladığım yazımda belirtmek istediğim nokta şuydu:
Cuma gününün ve Cuma namazının ehemmiyeti.
Bir önemli husus da, Cuma’nın Muhammedi ümmete
mahsus olduğu idi.
Bu
kez, Cuma namazının ve hutbenin adabı üzerinde
durmaya çalışacağım. Çünkü, gördüklerimin benim için
olağanüstü karamsarlık verici olduğunu dile
getirmeliyim.
Cuma, iman sahibi olanlara bir armağandır, tabi ki
yararlanmasını bilmek koşuluyla. Öyle ki, Cumaya
hürmeten diğer günlerin aksine, bugünde kerahet vakti
yoktur. Allah yeni bir giysinin Cuma günü
giyildiğinde hesabının sorulmayacağını bildirmiştir.
Cuma namazı, öğle namazını ifna eder.
Normal namazda tek
ezan okunurken, CUMA NAMAZINDA birinci ezandan sonra;
HUTBE öncesi ikinci ezan okunuyor.
Müslümanların
bilinçsiz şekilde kıldıkları cumanın sünneti, son
sünneti ve akabinde kılınan öğle namazı diye tanımlanan
ekstra namazlar kesinlikle yoktur.
Lakin, bu namazların
eda edilmesinde yine sayısız ecirler vardır.
Cumadan evvel kılınan dört rekâtlık namaz (buna
tahiyyatül mescit de deniyor), cumaya yetişmek
isteyenlere verilen mühlet için kılınan namaz
olmaktadır.
Cumanın en önemli bölümü Hutbe oluyor.
Şöyle ki: Hutbede tebliğcinin anlattıklarını can kulağı
ile dinlemek, fısıltıyla da olsa hiç konuşmamak, arada
hiçbir şekilde namaz kılmamak şart.
Cemaat hutbeyi
dinlemekle mükelleftir. Yer
göstermek amacıyla cemaat arasında gelenek haline
dönüşen yardımlaşmaların bile olmaması gerekiyor.
İnsanların içgüdüsel şekilde tepki verip hamle
yapmaları, özellikle şekil olarak da hoş değil.
Bu
basit, ama zorunlu kuralları yerine getirdiğinizde,
artık Cuma’ nın zevkini sürmek, onunla bambaşka
ufuklara yelken açıp açmamak size kalmış bir şey. Bu
içe kapanışın getirileri elbette ki oldukça fazla olur.
Ben hutbe sırasında yapılan fuzuli konuşmaların, adap
bilmemenin yanı sıra biraz da bencillikten
kaynaklandığını düşünmüşümdür. Bu affedilemez hata için
‘konuşanları uyarmanın bile gerekli olmadığını’
Allah Rasulü bizlere bildiriyor. Şayet can kulağı
ile imamın hutbesini dinlersek kim bilir nice hoş
tecellilerden faydalanma imkânına kavuşuruz.
Cemaat, hutbede anlatılanlar ile yetinmeyi bilmelidir.
Hele sunulan konuşma yeterince güzelse onunla doymak,
mülkün sahibi ile özdeşleşmek akıllıca olur.
Cumanın faziletlerinden habersiz olan, düş kırıklığına
uğrar. Ama kimileri de vardır ki bugünle yaşamını daha
da güzelleştirir.
Siz de duymuşunuzdur. Halk arasında yaygın bir söylenti
vardır. “Kadınlar Cuma namazı kılmaz!” derler.
Böylesi bir düşünce kesinlikle yanlıştır, hurafedir.
“Ya
eyyühelleziyne amenu iza nudiye lissalati min yevmil
cumuati” buyrularak kadın-erkek bütün Müslümanlar
bu namaza davet edilmektedir.
Cuma, bakış açımıza görüşümüze, zenginleşmemize katkıda
bulunduğu için en yakın dosttan daha yakın dost, en aziz
sevgiliden daha sevgilidir.
Cumanız mübarek olsun.
Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.
Bu yazı Akşam gazetesinde 04.10.2007 tarihinde
yayınlanmıştır. |