Darwin ve Evrim Teorisi

Tarihe dönüp baktığımızda, özellikle on beşinci yüzyıldan on sekizinci yüzyılın sonuna kadar, çok az sayıda bilimsel araştırma gerçekleştirildiğini görüyoruz. Ama on dokuzuncu yüzyıl, bilim alanında altın çağı açtı diyebiliriz. Bu devrede, doğa bilimcilerin çoğu, gezilere/araştırmalara dayalı çalışmalarını sürdürdüler.

Genç bir bilim adamı olan Darwin de bizleri heyecandan heyecana sürükleyen Evrim Kuramının temel taşlarını bu şekilde yerleştirmeye başladı.

Önce dilerseniz, Darwin'in hayatına dair araştırıp bulduğumuz dokümanlarla ilgili kısa bilgiler verelim. Charles Darwin, 1809 yılında İngiltere’de doğdu. Babası, onu on altı yaşında Edinburgh Üniversitesi’ne gönderdi. Burada başladığı tıp ve daha sonra devam ettiği hukuk öğrenimini kendi için gereksiz bularak yarıda kesti. Ardından Cambridge Üniversitesine bağlı bir koleji devreye sokarak teoloji (dini bilimler) öğrenimi gördü. Ancak aklı, bilim çevresindeydi. O arada tanıştığı Botanikçi John Henslow’un önerisiyle, İngiliz Deniz Kuvvetleri için, dünya çevresinde harita yapmakla görevlendirilen gemiyle beş sene sürecek bir geziye çıkmaya karar verdi.

Gemi, 1831 yılında denize açıldı.

Gezi sırasında günde on altı saat çalışarak fosiller topladı, jeolojik katmanları inceledi, sayısız gözlemler yaptı. Arjantin’in Paspas denilen bölgelerinde soyu tükenmiş birçok hayvan nesline rastladı. Jeolojik katmanların bünyesindeki fosillerin değişimini dikkatle izledi ve hayvan türlerinin değişik ortamlara yaptıkları uyumları saptadı. Bugün şahsen onun yaptığı çalışmaların bir belgesel halinde yayımlamasını isterdim, ama takdir edersiniz ki bu mümkün değil.

Canlıların yavaş yavaş değişmesine ilişkin düşüncesi, kendisi gibi bir bilim adamı olan ALFRED RUSSEL WALLACE’nin teorisine de uygun düşer. Ortak temel yaklaşımları şöyledir: “Bütün canlılar bulundukları ortamdaki sayılarını muhafaza edecek matematiksel düzeylerin üzerinde üreme eğilimindedir. Doğal koşulların sabit kalabilmesi, yani ‘denge unsuru’nun oluşturulabilmesi için fazlalık, elimine edilir. Canlı popülâsyonların (1) hepsi mutasyon gösterir.”

Etrafındaki bilim adamlarının yoğunluklu baskıları sonunda, Wallace ile birlikte görüşlerinin yayımlanmasını kabul etti. Kısaltılmış adıyla “Origin Of Species” (Türlerin Kökeni) isimli bu kitap piyasaya sürüldü.

Çalışmalarına aralıksız devam etti. İnsanın evrimi ile ilgili düşünceleri “Descent of man selection in relation sex” (İnsanın oluşumu ve Eşeye bağlı seçilim) adlı eseriyle yayımlandı. Darwin, bu teorisinde, önceki inançlarda, özellikle mistisizm alanında benimsenen kalıpçı ve tamamen hayal mahsulü olan “Özel yaradılış” düşüncesini reddediyor, diğer memelilerin fizyolojik yapılarında olduğu gibi varoluşun evrimsel yasalara bağlı olduğunu savunuyordu.

Yerleşik inanış, alışkanlıklar ve önyargıların aksine, Evrim Modeli, maden, nebat, hayvan ve insan dizilimiyle oluşmuştu. Çünkü gerek jeoloji(2) ve paleontolojide (3) gerek embriyoloji(4) ya da karşılaştırmalı anatomide(5) birçok aşamada görüldüğü gibi, bir anda yaratılmanın olanaksızlığı ortaya konmuştu. Darwin, tepki almamak için “İlahi yaratılış sistemi” ile ilgili düşüncelerini kitabının son kısımlarına monte etti. Çünkü böyle polemiklere girmek istemiyordu.

Zira insanlık tarihinin ilk dönemlerinden beri uygulanmakta olan eğitim yöntemleri, katı mistik inançların etkisi, ayrıca insanın kalıtsal yapısı, yeniliklere kapalı ve itirazcı olunmasına yol açıyordu. Günümüzde bile, gelişen bilim ve teknolojinin birtakım varsayımları devre dışı bırakmasına karşın, Evrim Kuramına tepkiler devam etmektedir.

Oysa mistisizm, gerçek yönüyle insan ismiyle işaret edilen ‘hücresel beden’ sahibi varlığın, limbik sistemin (talamusun) etkisinden kurtularak, insansı-mental hayvan kapsamı adıyla anıldığını, özellik arz eden üstün insana ise yaratıcının ruhundan yüklemeler yapıldığını bunun içinde bir anlamda mutasyon oluşturduğunu haber verir.

Buraya kadar yapılan açıklamalara istinaden kanaatime göre Darwin’in tek eksikliği; Lamarck’ın “Organizmanın kendinde ve davranışlarındaki değişimler, çevredeki değişikliklerin sonucudur” görüşüne karşı, “Dış dünyanın işlemekte olan kendi yasaları ve kendi mekanizmaları vardır” sözlerinde, birimlerin hücre genetiğinde oluşan mutasyonunda ve çevresel faktörlerin değişiminde "astrolojik tesirlerin varlığı" yanı sıra içselliğin tetiklemesini hissetmemiş olmasıdır. Ancak bütün bu ayrıntılar onun ateist olduğunu göstermediği gibi, evrim teorisini de boşlukta bırakamaz.

Düşünen beyinler arasında pek çok bilim adamı gibi Charles DARWIN de tepki çekmiş, yaşadığı dönemde, “Maymunla akrabalık bağın annen tarafından mı, baban tarafından mı?” diye alaya alınmıştır.

Bu noktada insanların yaklaşımları önem taşımaktadır. Gerçek olan, insanın aslını merak etmesidir. Buna göre saçma sapan yaklaşımlar son derece yetersiz kaldığı gibi bir sonuç da vermez.

Newton yerçekimi ilkesiyle, devinim yasalarında nasıl yerini almışsa, Darwin de, insanın, ottan çiçeğe, amipten maymuna uzanan, organik dünyanın bir parçası olduğunu göstermiştir.

Onun fikirleri “Evrim Teorisi” adı altında, Tanrı’nın varlığından ziyade, Mutlak Yaratıcı Gücün, varlığın özünde mevcut olduğunu işaret etmektedir.

Sevgili dostlar! Bugün insanlık âlemi saygıyla önünde eğiliyor.

Araştırmaları, atılımcı görüşleri, sentezleri ile Darwin mükemmele yaklaşmıştır.

 

Bu Yazı 28.02.2000 Tarihinde Sitemizde Yayınlanmıştır.

 

Kaynakça
Prof.Dr.Ali Demirsoy; Yaşamın Temel Kuralları
Mini Sözlük
(1) Populasyon
  : Topluluk
(2) Jeoloji          : Yer bilimi
(3) Paleontoloji : Jeolojik devirlerde, yeryüzünde
yaşamış varlıkları inceleyen bilim dalı
(4) Embriyoloji  : Döllenmiş yumurtanın
gelişim evrelerini inceleyen bilim dalı
(5) Anatomi       : İnsan, hayvan ve bitkilerin yapısını,
organların birbiriyle olan ilgilerini inceleyen bilim

Arkadaşına gönder 

 

 

Paylaş

     
İstanbul - 14.03.2009
sufafy@gmail.com

http://sufizmveinsan.com