Tanrısız bir dünya, değişim modelinin
öncülüğünü esas kılar. Ancak, bu değişim bir aldatmaca
olabilir. İnsanın temelde bu fikre sıcaklık duyması,
irade-i cüziyeyi esas alması bu görüşü benimsemesi demek
olur ki, bu tüm açıklığıyla ham hayâldir. Radikal bir
kabul, böylesine yıkıcı bir sorumsuzluğu üzerine almaz.
Tarih
boyunca insanın düşünce dünyasını sloganlar ve
sloganlaştırılan kavramlar, açıkçası şartlanmalar ve
buna bağlı değer yargıları esir almış durumda.
Şartlanmalar, bizi düşünme zahmetinden kurtardığı,
cehaletimizi, hata ve yanlışlarımızı örtme fonksiyonuna
da sahip olduğu gibi, ‘Ulûhiyet kemalâtından’ ne
kadar yoksun olduğumuzu göstermeye de yetiyor.
İnsan
olmanın amacı, İttihad (birlik), terakki
(ilerleme) ve benzeri kavramların üzerinde hayatını
sürdürmektir. Özellikle terakki, günümüz diliyle en
gözde ve her meseleyi çözen, en girift, mistik
hadiseleri/boyutları izah ediveren bir kavramdır.
Değişme anlamına gelir ki, şu andaki tanımı
‘Değişim’ olmaktadır.
Bu bağlamda bizler tebdil, tebeddül, tağyir, tağayyür,
tecdid, teceddüd gibi farklı manâlara gelen
kavramların hepsini birden sadeleştirerek
değişme/değişim kelimeleriyle ifade ediveriyoruz.
Bir
paradigma olarak konuya değinmeye çalışalım. Temelde
"bedel" kökünden gelen tebeddül, bir şeyin
yerine başka bir şeyin geçmesi; tebdil, bir şeyi
başka bir şeyle değiştirme manâsına alınıyor ve öylece
kullanılıyor.
İslâm bir
fıtrat dinidir. Allah'ın hem kâinatı yaratma ve hem de
kâinatın hayatını sürdürmesi, işleyişi adına takdir
ettiği sistem için "fıtrat" tabiri kullanıldığı
gibi, aynı tabir bu sistem üzerinde yaşayan tüm canlılar
için de kullanılır:
Nitekim, Kur'an-ı Kerim'in (Rûm Sûresi/30:30) ayetinde
Cenab-ı "Allah'ın insanları ona göre, o temelde
yarattığı fıtratıdır İslâm." denilmekte, akabinde
"Allah'ın yaratması için değiştirme (tebdil) olmaz!"
buyurulmaktadır. Buna göre Allah Rasulû’nün
konuya parelellik taşıyan hadisi oldukça önem
taşımaktadır: “Şu dağın yer değiştirdiğini görürseniz
ona inanın, ama bir insanın huy değiştirdiğini
görürseniz ona inanmayın”.
Buna binaen kâinatta geçerli olan proğramın,
değişimsizlik üzerine kurulu olduğunu söylemek mümkün.
Mevcut değişimlere gelince onları farklılaşma olarak
değil de değişimsizlikteki sonuç olarak tespit etmek ve
öylece kabullenmek makul olur.
Dikkat ettiyseniz, kâinat baştan beri hep sabit bir
fıtrat, yani aynı yaratılış ve varlık kaideleri, benzer
uyarılar üzerinde hayatını devam ettirir. Bu açıdan
bakıldığında bütün dinlerin İslâm olduğu
görülecektir.(Dinin bir sistem olduğunu hatırlayalım)
Ancak insan, diğer varlıklardan farklı, onlar gibi
değildir; düşünce ve ilim ekseninde tekâmül eder ve bu “tekâmülü
de keşif ve fetih” özellikleri ile bezenir. Oysa
düşüncedeki tekamülü, değişikliğe sebep olacak
mahiyetteki farklı bir değişim değil, değişmezin
somutlaşması, algılanabilir bir hale gelmesidir.
Tağayyür başkalaşma, tağyir başkalaştırma
demektir. Bu, bir manâda kökten, özden değişmeyi kabul
etmek demek değildir. Zira böylesine bir yaklaşım fıtrat
dinine uygun olmaz.
Burada akla gelen konu şöyle olmalı:
Önemli olan, yenilenmedir; bunu gerçekleştirmeye de
tecdit (yenileme) denir. Mutlak varlık, sonsuz ve
sınırsız olarak yaratılan kâinatı her an yok eder ve
yeniler; An içinde yenilenme, her saate, her güne,
her aya, her mevsime, her yıla, her asıra yansır.
İnsan da, biyolojik olarak sürekli yenilenir, ama bütün
bu yenilenmeler, daima kurallar/sistemler
üzerinde cereyan eder. Mevsimler değişir, ama, örneğin
bir sonbahar yazın bitimi ile başlar. Soğuklar hep aynı
sürelere rastlar.
Biyolojik yaşlanma da değişimi göstermez, ‘can
çıkar, huy çıkmaz’ deyişi bunun ispatıdır. İslâm
adına her şeyin yeniden duyma, yeniden yaşama ve sürekli
tekâmül etme gibi gözükmesi, İslâm'ı anlama ve
yaşamadaki tebeddül/tebdil ve tağayyür/tağyirlerin
oluşmasını, bizzat mücedditler de tecditte
bulunarak yönlendirmiş olsalar da; bu, asla tebdil ve
tağyir değil, Allah’ın ilmi ile ilmindeki seyrinin
dışa, yani çokluk boyutuna yansımasından başka bir şey
değildir.
Şayet, biz Nokta projeksiyonu ile olaylara bakabilirsek,
bu değişimin gerçekte olmadığını, değişim içindeki
değişimin varlığını, bunun da değişmezlik olduğunu
fark ederiz. Tabi fıtrat dininde olduğumuzu kabul
ediyorsak! |