Değişim/Değişimsizlik
Ahmed F. Yüksel
 

Tanrısız bir dünya, değişim modelinin öncülüğünü esas kılar. Ancak, bu değişim bir aldatmaca olabilir. İnsanın temelde bu fikre sıcaklık duyması, irade-i cüziyeyi esas alması bu görüşü benimsemesi demek olur ki, bu tüm açıklığıyla ham hayâldir. Radikal bir kabul, böylesine yıkıcı bir sorumsuzluğu üzerine almaz.


Tarih boyunca insanın düşünce dünyasını sloganlar ve sloganlaştırılan kavramlar, açıkçası şartlanmalar ve buna bağlı değer yargıları esir almış durumda. Şartlanmalar, bizi düşünme zahmetinden kurtardığı, cehaletimizi, hata ve yanlışlarımızı örtme fonksiyonuna da sahip olduğu gibi, ‘Ulûhiyet kemalâtından’ ne kadar yoksun olduğumuzu göstermeye de yetiyor.

İnsan olmanın amacı,  İttihad (birlik), terakki (ilerleme) ve benzeri kavramların üzerinde hayatını sürdürmektir. Özellikle terakki, günümüz diliyle en gözde ve her meseleyi çözen, en girift, mistik hadiseleri/boyutları izah ediveren bir kavramdır. Değişme  anlamına gelir ki, şu andaki tanımı ‘Değişim’ olmaktadır.
Bu bağlamda bizler tebdil, tebeddül, tağyir, tağayyür, tecdid, teceddüd gibi farklı manâlara gelen kavramların hepsini birden sadeleştirerek değişme/değişim kelimeleriyle ifade ediveriyoruz.

Bir paradigma olarak konuya değinmeye çalışalım. Temelde "bedel" kökünden gelen tebeddül, bir şeyin yerine başka bir şeyin geçmesi; tebdil, bir şeyi başka bir şeyle değiştirme manâsına alınıyor ve öylece kullanılıyor.

İslâm bir fıtrat dinidir. Allah'ın hem kâinatı yaratma ve hem de kâinatın hayatını sürdürmesi, işleyişi adına takdir ettiği sistem için "fıtrat" tabiri kullanıldığı gibi, aynı tabir bu sistem üzerinde yaşayan tüm canlılar için de kullanılır:

Nitekim, Kur'an-ı Kerim'in (Rûm Sûresi/30:30) ayetinde Cenab-ı "Allah'ın insanları ona göre, o temelde yarattığı fıtratıdır İslâm." denilmekte, akabinde "Allah'ın yaratması için değiştirme (tebdil) olmaz!" buyurulmaktadır. Buna göre Allah Rasulû’nün konuya parelellik taşıyan hadisi oldukça önem taşımaktadır: “Şu dağın yer değiştirdiğini görürseniz ona inanın, ama bir insanın huy değiştirdiğini görürseniz ona inanmayın”.
Buna binaen kâinatta geçerli olan proğramın, değişimsizlik üzerine kurulu olduğunu söylemek mümkün. Mevcut değişimlere gelince onları farklılaşma olarak değil de değişimsizlikteki sonuç olarak tespit etmek ve öylece kabullenmek makul olur.

Dikkat ettiyseniz, kâinat baştan beri hep sabit bir fıtrat, yani aynı yaratılış ve varlık kaideleri, benzer uyarılar üzerinde hayatını devam ettirir. Bu açıdan bakıldığında bütün dinlerin İslâm olduğu görülecektir.(Dinin bir sistem olduğunu hatırlayalım) Ancak insan, diğer varlıklardan farklı, onlar gibi değildir; düşünce ve ilim ekseninde tekâmül eder ve bu “tekâmülü de keşif ve fetih” özellikleri ile bezenir. Oysa düşüncedeki tekamülü, değişikliğe sebep olacak mahiyetteki farklı bir değişim değil, değişmezin somutlaşması, algılanabilir bir hale gelmesidir.
Tağayyür başkalaşma, tağyir başkalaştırma demektir. Bu, bir manâda kökten, özden değişmeyi kabul etmek demek değildir. Zira böylesine bir yaklaşım fıtrat dinine uygun olmaz. 

Burada akla gelen konu şöyle olmalı:
Önemli olan, yenilenmedir; bunu gerçekleştirmeye de tecdit (yenileme) denir. Mutlak varlık, sonsuz ve sınırsız olarak yaratılan kâinatı her an yok eder ve yeniler; An içinde yenilenme, her saate, her güne, her aya, her mevsime, her yıla, her asıra yansır.
İnsan da, biyolojik olarak sürekli yenilenir, ama bütün bu yenilenmeler, daima kurallar/sistemler üzerinde cereyan eder. Mevsimler değişir, ama, örneğin bir sonbahar yazın bitimi ile başlar. Soğuklar hep aynı sürelere rastlar.

Biyolojik yaşlanma da değişimi göstermez,  ‘can çıkar, huy çıkmaz’ deyişi bunun ispatıdır. İslâm adına her şeyin yeniden duyma, yeniden yaşama ve sürekli tekâmül etme gibi gözükmesi, İslâm'ı anlama ve yaşamadaki tebeddül/tebdil ve tağayyür/tağyirlerin oluşmasını, bizzat mücedditler de tecditte bulunarak yönlendirmiş olsalar da; bu, asla tebdil ve tağyir değil, Allah’ın ilmi ile ilmindeki seyrinin dışa, yani çokluk boyutuna yansımasından başka bir şey değildir. 

Şayet, biz Nokta projeksiyonu ile olaylara bakabilirsek, bu değişimin gerçekte olmadığını, değişim içindeki değişimin varlığını, bunun da değişmezlik olduğunu fark ederiz.  Tabi fıtrat dininde olduğumuzu kabul ediyorsak!

 

 

 
 
İstanbul - 01.12.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com