Deizm ve Klasik İslam’ın ortak yanı
Ahmet F. Yüksel
 

Deizm, tarihte olduğu gibi  bugün de insanların bir kısmının itibar ettiği inanç biçimlerinden biridir. Bu inanç sistemi; vahiy ve Nebi/Rasul hakikatini inkâr eder. Dolayısıyla sadece tanrıya bağlı bir inanışı simgeler.

Geçmiş tarihe göz attığımızda Arap müşriklerinin tanrının varlığına inandığını, ama kendilerine tebliğlerde bulunmak üzere elçi gönderdiği fikrini benimsemediklerini, reddettiklerini saptamaktayız. Bugün de fıtri olması hasebiyle insanların bir kısmı şu veya bu düşünce çerçevesinde teşekkül etmiş bulunan bir "Tanrı fikri"ne sahiptirler, ama bu Tanrı'nın elçisi olmamalıdır. Zira, yaratıcı ile kul arasına kimse girmez. Bu, bir anlamda din gerçeğini teyid etmek, varlık tahayyülü, insan ilişkileri ve tasavvuru itibarıyla dinin marjinal kalmasını, evrensellik bir yana izafiliğe boyun eğmesini ve elbette bu çerçevede özel hayatla sınırlandırılmasını istemektir.

İşte bu inanca kısaca "deizm" denir.

Ne var ki deizm denilen kuram, mantıklı gibi görünse de bize yaşamla ilgili bazı soruların yanıtını bir türlü verememektedir.

Şöyle ki; İnsanoğlu tanrı hakkında bilgi sahibi olmak istemez mi? Şayet yanıt veriyorsa bu sesi duyan algılayan kimdir? Evrende bir değil birkaç tanrı varsa, bu kabul, her önüne gelenin kendine bir tanrı icat etmesi hakkını doğurabilir mi?

Birçok tanrının olduğu yerde merkeziyetçilik anlayışı kaybolmuyor mu? Tanrı insanların hangi işine karışıp hangi düzeyde bir serbestiyet vermektedir? Varsayım olarak yerde ve gökte ayrı ayrı tanrı olduğu kabul edilse, bu felsefe aralarında bir çatışmanın çıkabileceği izlenimini vermez mi? Tanrı kendi Zatı, isimleri, fiilleri, sıfatları ve varlığı ile ilgili olarak insana niçin bilgi vermiyor? Gerek görmüyorsa bu takdirde varlığını niçin hissettiriyor? Acaba, insanoğlu tanrıyı hayal mi ediyor? Tanrı, insanla konuşmaya tenezzül mü etmiyor? Öyle ise, niçin konuşmaya tenezzül etmediği bir varlığı (insanı) yarattı? Konuşacak dili, imkânları, gücü ve melekesi mi yok? Bu dilsiz tanrı bizden nasıl saygı bekleyebilir?

Deizm bu sorulara derinlemesine değil, sathi dahi olsa cevaplar bulamaz. Çünkü, yanıtlamaya koyulduğunda ortaya anlamsız bir tablo çıkar. Bu takdirde peşinden koştukları tanrının bir değeri de kalmaz.

Bu aşamada akla ilk gelen şey şudur; Allah, Musa Aleyhisselam ile konuşmuş, diğer nebilere/rasullere kitap göndermiştir. Allah, vahiy yoluyla kendisi hakkında bilgi vermiş, insana bir yol haritası bağışlamıştır.

Evet, teorik olarak bu hükümlere, Allah’ın, insanın/varlığın özünde bulunması kaydıyla katılmak zorundayız. B sırrı ile iman, bu hususu teyid etmektedir.

Şayet, İnsan-Allah ikilisi birbirinden ayrı ise, yani birim böyle bir analizde bulunuyorsa, bu kez öylesine karışık bir tablo ortaya çıkar ki,  Allah ve tanrı kavramları anlaşılamaz hale gelir.

Artık, her yönüyle sarsılmakta olan, varlık nedenini çoktan yitirmiş, devamı için hiçbir mantıksal neden kalmamış bir monarşinin öyküsü olan bu tanrı denen illeti, bu kavramı değerlendirmenin, üzerine eğilip analizde bulunmanın zamanı geldi diyebiliriz.

Tanrı kavramı İslam tarihindeki belki en büyük sükutu hayal örneklerinden biri. Bu  anlamsız  yapıyı, -üstelik görkemli ve eşsiz olduğuna da inanarak, bilinçsiz bir şekilde ‘’kendi hevasını ilah edineni gördün mü?’’ uyarısına aldırış etmeden-  var gibi düşünmek, onu ne pahasına olursa olsun ayakta tutmaya çalışmak, olur olmaz her yerde ismini sayıklamak, karıştırmak, Kur’an Ruhu’na, Muhammedi anlayışa hiç de uygun düşmüyor dersek yeridir.

Haliyle varlığını kabul edenler adına söylüyorum, iman bazında hazin bir karmaşa yaratması, baştan bir nifakın o kişide yer alması/bulunması demek olur.

Çünkü, Allah Rasulü asla bir tanrının varlığını kabul etmemiş, üstüne basa basa kelime-i tevhidle açıklamış ve nübüvvet/risalet kemalatı öncesinde dahi yüzünü tanrıya değil, hanifliğe döndürmüştür.

O,  hanif dininin mensubudur.

Efendimizin, açıkça varlığın tüm katmanlarında, her zerresinde var olanın Allah olduğunu ifade etmesi, az buz değil, çok şeyi değiştirir. Bu açıdan bakıldığında ”tanrı vardır” şeklinde düşünen her İslam ferdi, farkında olmasa da yanlış bir yoldadır ve Deizm’le bir noktada birleşiyordur.

Oysa, tanrıya tabi olan bir nebi/rasul olamaz. Basit gibi görünen, ama tüyler ürpertici bir alışkanlığın etkisiyle -bilinçsizce demek daha doğru olur-, tanrının varlığı ile birçok suç, suç olmaktan çıkmış, sistem çökmüştür. Göz göre göre bu hataya düşmenin vebali mutlaka sorulur.

Sonuç olarak, beyinlerimizi işe yaramaz ‘yanlış’, ’karşılığı olmayan’ bilgilerden arındırabilirsek, kim bilir belleğimizdeki bilgilerden ne kadarı işe yaramaz çöpe giderdi diye düşünmek gerekiyor.

 

 
 
İstanbul - 09.05.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com