Her
maddenin
kütlesi
farklıdır.
Maddeye
kütle
veren
nesnenin,
atomun
içinde
henüz
bilmediğimiz
bir
parçacık
olduğu
varsayımını
araştırmacılar
ortaya
koydu.
Varsayılan
bu
parçacıklara
kuark ve
onu
taşıyanlara
da
glukon
dendi.
Bunlar,
çekirdeğin
içinde
hapsolduklarından,
serbest
olarak
görünmüyor.
Bu
parçacığın
bir
alanı
var ve
bu alan
da başka
parçacıklarla
etkileşim
içine
giriyor.
Bu
etkileşme
sonucu
madde,
bizim
kütle
dediğimiz
olguyu
kazanmış
oluyor.
Etkileşim
çok
şiddetli
şekilde
gerçekleşirse,
madde
ağır bir
kütleye,
ne kadar
az
oluşursa
da o
kadar
hafif
bir
kütleye
sahip
oluyor.
Klasik,
fizik
altı
bilgiler,
bir
anlamda
şu
açıklığı
getirdi
denebilir;
Kâinat,
makro
plândan
tutun,
mikro
alanlara
dek
tümüyle
bir
“denge
ve uyum”
içinde
sistematik
olarak
işlevini
sürdürmektedir.
Dikkatli
baktığımızda,
denge ve
uyum
kavramlarının
arasında
pek
büyük
farklılıkların
olmadığı,
dengenin
statik
bir
durumu
canlandırdığı,
uyumun
ise
durağan
halde
bulunanın
harekete
geçmesi
gibi bir
izlenim
verdiği
görülür.
Yani
Denge
durağanlıkla
resimlenirken,
uyum
daha
aktif
bir
konumu
sergilemektedir.
Uyum
hareketle
ilişkilidir
dedik.
Denge
ise
uyumda
taşkınlığın
meydana
gelmemesi
için
pasif
olmak
zorunda
kalınışıdır.
Ancak,
nötr
halde
dahi
mutlak
bir
hareketsizliğin
var
olduğunu
düşünmek
hatalı
olur.
Sonuçta,
statik
halde
bulunan
her
nesnede
de bir
canlılık,
söz
konusudur.
Nitekim
Kur’anı
Kerim’in,
“Siz
dağları
durur
(statik
halde)
görürsünüz.
Hâlbuki
onlar
durmaz,
yürümektedir”
ayeti,
anlatılmak
istenen
manayı
yansıtır.
Şimdi
anlaşılıyor
ki,
‘durağan’
gibi
görünen
nesne,
esasen
minumun
düzeyde
de olsa
bir
hareketliliğe
sahiptir.
Durağanlık
hareketlendiğinde
biz ona
‘uyum’
diyebiliyoruz.
Denge ve
uyumun
varlığı,
bir
bakıma
aşırıya,
zıtlık
prensiplerine
kadar
varmayan
görüntüyü
vermesi,
insan
için en
ideal
bir
yapının
varlığına
işaret
eder.
Etrafınızı
kolaçan
ettiğinizde
bu
durumu
hemen
gözlemler,
dengeli
ve
uyumlu
insanların
etrafına
kümelenen
grupları
fark
edersiniz.
Çünkü bu
iki
faktör,
insan
yaşamı
için bir
dayanak
noktası
oluşturur.
Böylece
evrende
bizzat
mevcut
olan
denge
korunmuş,
devamlılığı
sağlanmıştır.
Uyum
kavramını
makro ve
mikro
planda,
velhasıl
doğada
bütün
canlılarda
ve en
güzel
şekilde
insan
yaşamında
gözlemlemek
mümkündür.
Kimileri
yaşadığı
sorunlar
karşısında
bahsini
ettiğimiz
öğeleri,
kararlı
ve
güvenli
duruşlarıyla
açık ve
net
biçimde
gözler
önüne
sererken,
bazıları
çok
sakin ve
dengeli
diyebileceğimiz
bir
görüntü
içinde,
umulmadık
patlamalar
yapabilmekte,
adeta
şoklamaya
davetiye
çıkarabilmektedir.
İçi
ateş,
dışı
toprak
burcu
yapısında
olanlarda,
özellikle
bahsettiğim
hususları
görmek
olasıdır.
Aralarındaki
bir iki
istisnayı
saymazsak,
toplumda
çok az
insan
yaşadığı
çelişkiyi,
dışa
yansıtmayabilir.
Ansızın
gelen
bir
telefon
akabinde,
gülümseme
biter,
suratlar
asılmaya
başlar,
epeyce
etkilenilir.
İçte
yaşananlar,
sadece
yüze
yansımakla
kalmaz,
“havuza
atılmış
bir
taşın
yaydığı
dalgalar
misali”
etrafa
dağılır.
Bir
bakıma
bu
berbat
hal,
etrafa
da
bulaşır
ve
dengelerin
yitirilmesine
neden
olur.
Burada
yapılacak
şey;
karşı
karşıya
kaldığınız
durum,
ne kadar
ağır
olursa
olsun,
yapınızdaki
dengeyi
sağlamak,
dışa
vurumu
önlemek
olacaktır.
Zira
çaresiz
ya da
gülünç
hallere
düşmeyi
kimse
arzulamaz.
Aksi
halde
bütün
bunlar
bir
yana,
mevcut
sorunlara
yenileri
eklenip,
işin
içinden
çıkılmaz
bir yük
altına
girilir.
Şurası
bir
gerçek
ki bir
saplantı
içinde,
hakkaniyet
ve
dürüstlük
vasıflarından
nasibini
almamış
olanlarda,
bahsini
ettiğimiz
olumlu
haller
pek
görünmez.
Çünkü bu
gibilerin
ar
damarı
çatlamıştır.
Tavırları,
aldatıcı
gülümsemeleri
sizi
yanıltabilir.
Ayrıca,
görebildiğim
kadarı
ile
DENGE VE
UYUM
sorunu
bulunanlar,
insanlara
yol
gösteremez,
rehberlik
yapamaz,
eleştiride
bulunamaz.
Çünkü
aklın
ötesine
giriş
yapacak
seviyede
değillerdir.
Bu
mantıkla,
bu kafa
ile
onlardan
süratli
bir
değişim,
[manevra
kabiliyeti]
beklemek
de
sürpriz
olur. |