Bazı
şeylere
ulaşabilmenin,
neticelendirmenin
özel
yaklaşımla
ilgili
olduğunu
söyleyelim.
Nedir o
yaklaşım?
“Dikkatli
olabilmek!”
Diyebiliriz…
Kişi,
ayakta
kalmayı,
hedeflediği
sonucu,
bu temel
niteliğini
çalıştırabildiği
takdirde
elde
edebilir.
Hangi
sorunu
tartışırsanız
tartışın,
okumaya
gayret
ederseniz
edin,
mesele o
noktaya
“özen
göstermekle”
alâkalıdır.
Oysa
akıl
dışı
etmenlerin
bu
niteliği
zayıflattığını,
geçersizleştirdiğini
söylemek
yerinde
olur.
Lafı
uzatmak
olası…
Sıraladığım
bilgilerin
hepsini
şöyle
toparlayabilirim:
İnsanoğlu
yaşamına,
özellikle
“inançlarına
uygun
bir
düzen
yaratmak”
istiyorsa,
mevcut
verileri
anlamada
dikkatli
olmak
zorundadır.
Aklın
gereği
budur.
Çünkü
etkinliğine
kavuşması,
hem
kendisi
hem de
etrafı
için
önemli.
Dikkat
etmeyenler,
dini
kesimlere
bir
zemin
oluşturamaz.
Bu da
üretme-açılım
yapmada
zorlukların
yaşanacağının
göstergesi
olur.
Kabul
etmek
gerekir
ki,
“gevezelik
yapan
bir
insanın”
dikkati
dağılır.
Ayrıntılar
pek fark
edilemez.
Haliyle
ne
denmek
istendiği
anlaşılamaz.
Kimi
zaman
ise
üzerine
eğildiği
bir
konuyu
tam
algılama
fırsatını
yakalayabilmişken,
dikkatsizliği
nedeniyle
bunun
geri
tepmesi
söz
konusu
olur.
Sonuçta,
yaklaşımlar
büyük
oranda
erirken,
başarısızlık
katsayısı
yükselir.
Doğabilecek
sıkıntılara
meydan
vermemek
için bu
yeteneğinin
devamlılık
göstermesi
şarttır.
Dikkat,
bir
noktaya
yönelmekle
birlikte,
anlamsız
ayrıntılardan,
detaylardan
uzaklaşabilmekle
sağlanır.
Yapılan
araştırmalar,
zihnin
dikkat
edilmesi
gereken
noktadan
gelen
uyarıyı
daha
kolay ve
uzun
süreli
işleme
imkânına
kavuştuğunu
gösteriyor.
Dikkat
edilmesi
gereken
hususlar
birden
fazla
ise, söz
konusu
süreler
içinde
bu
işlemi
yapacak
“nöron
aktivitelerinin
çalışma
yeteneğini
azalttığı,
kısıtladığı”
görülüyor
ve
böylece
dikkat
denen
olgu
zayıflıyor
diyebiliriz.
Ve önem
arz eden
noktaya
olan
bakış
açısı
ister
istemez
sıradan
bir hale
dönüşüyor.
Zira
nöron
döngüleri,
200-400
milisaniyeden
daha
küçük
zaman
aralığı
olan
uyarıları
değerlendirmekte
güçlük
çeker.
Bir
diğer
ayrıntı
ise
dikkatin
“zaman”
kavramı
ile
ortak
hareketidir.
Uzun
zamana
yayılan
olaylarda
dikkat
dağılıyor.
Hatta
unutma
noktasına
kadar
gelinebiliyor,
bir
türlü
hatırlanmıyor.
Hâlbuki
kısa
süreler
(anlar)
içinde
gerçekleşen
oluşumlara
dikkat
daha çok
artıyor.
Buradan
şu
sonucu
çıkartabilmek
mümkün:
Kısa
süreler
içinde
birey
dikkatini
toplamış,
istenilen
elde
edilmiştir.
Yani ne
kadar
kısa
süre
varsa, o
kadar da
dikkat
vardır.
Kimi
zaman
günlük
yaşamımızda
çoğu
şeyi
gözden
kaçırmış
olabilir,
farkına
varamamışızdır.
Bize
göre
daha
yetenekli
olan
biri
bizi
uyardığında,
görmek
istenilen
şeyi
daha net
bir
şekilde
tespit
etme
imkânımız
olur.
Bazı
şeyleri
ise
görmezden
geliriz.
Maksadımız,
tehlikeli
bulduklarımızdan
kendimizi
veya
çevremizi
korumaktır.
İşin can
alıcı
noktası,
dünyada
çok az
insanın,
dikkati
sayesinde
gerçeklerin
farkına
varabilmesi.
Nasıl
istifade
edebileceğini
görebiliyor
olması.
Kimi
zaman “Dikkatimden
kaçmış!”
diyoruz.
Bu sefer
“gözümüzü
dört”
açıyoruz.
Kültürün,
bilginin,
iletişim
olanaklarının
bugün
gelmiş
olduğu
seviyeyi
özümseyemediğimiz,
bunları
toplumun
ve
bireyin
hayatına
hava ya
da su
gibi,
zaruri
gereksinim
gibi
değerlendirip
“konsantre
olmadığımız”
için,
sorunların
çözümlerini
bulamıyoruz.
Haliyle
yaşamımızda
başkalaşım-açılım
olmuyor.
Bazen de
bizlere
yöneltilen
sorulara,
dağınıklık
içinde
olmamızdan
ötürü,
yanlış
cevaplar
veriyoruz.
Sebebi
bu
niteliğin,
yani
dikkat
denen
mekanizmanın
devreye
sokulamaması.
Bu kez
çürük
zemine
kaymaya
başlanıyor.
Dağınıklık
yüzünden
bu
denilenler
gerçekleşiyor.
Ancak
değerlendirme
yeteneği
olanlar,
yani
dikkatli
davranan
kişiler
en
ciddi,
en
başarılı
insanlar
listesinin
üst
sıralarında
yer
alıyor.
Böylece
geleceğe
daha
güvenle
bakıyorlar. |