Dinin
temel
işlevi,
insanları
uyutmak
değil,
bir
hidayet
rehberi
olarak
yetiştirmek,
toplumların
üzerine
çöken
kara
bulutları
iman
gücü ile
dağıtmak,
sorumluluğunu
–halifelik
özelliğini-
unutarak,
sorunlarına
sırtı
dönük
yaşamayı
tercih
edenleri
uyarmak,
hemen
her şeyi
kadercilik
anlayışı
ile
çözmek
isteyenlere
dur
demek,
kaderciliğin
ancak
teklik
yaşamı
ile
bütünleşeceğini
göstermek,
aksi
takdirde
çok kötü
sonuçlar
doğuracağını
bildirmektir.
Kuran’da
bahsi
geçen
veya
geçmeyen
tüm
nebi ve
rasüller
insanlığa
bunları
anlatırken,
statükoya
(şartlanmalar,
değer
yargıları
örf ve
adetler-töreler
gibi)
uymakta
devam
eden,
mistik
konulara
aktif
şekilde
katılamayan
bireylere-toplumlara
karşı bu
değerlerin
Allah
indinde
bir şey
ifade
etmediğini
hatırlatır.
Din,
kimilerinin
ifade
ettiği
gibi
uyutan,
köleleştiren
bir olgu
değil,
aksine
bilinçleştiren,
araştıran,
çevresine
değer
veren,
tutsaklığa
şiddetle
karşı
çıkan
bir
anlayışı
içerir.
Dinin
temel
yasası
tevhide,
birliğe
bütünlüğe
dayanır.
Bu
olguyu
bir
tarih
felsefesi
gibi
kabul
edenler
hata
eder.
Çünkü
din
boyutunda
lüzumsuz
görüşlere
yer
yoktur.
Enstantaneler,
değişik
boyutlardan
çekilen
fotoğraflar
gibidir.
İsmi
Allah
olanın
ise
zatiyeti
itibariyle
bir
enstantanesi
olamaz.
Zira,
Ehadiyyetin
kimliği
konumunda
bulunan
‘Hu’
nun
vasfı,
algılanamaz
oluşudur.
Değerlendirilemeyen
bir şey
ise
ancak
tenzih
edilebilir.
Ancak
kanıtlanmış
tespit
edilmiş
durumlar
ENSTANTANE
sayılabilir.
İnsanın
pek çok
enstantaneleri
vardır
yaşamı
ile
ilgili.
Bunlar
gaflet
türünde
de
olabilir,
İlahi
manada
da.
Birey
onları
kendisi
ile
ilişkilendirme
çabası
içine
girer.
Şayet
bir
görüntü
“Dinin
mahiyetine,
kurallarına
yani
anlatılan,
yürürlükte
olan,
yenileyiciliği
ve
özgürleştiriciliği
men
eden,
pasifleştirici
bir hal
yaratan,
hazımsızlığa
sebebiyet
veren,
egoyu,
bedenselliği
artıran
bir
durum
yaratıyorsa
anında
çöpe
gitmeye”
mahkûmdur.
Aksine
seni
ileriye,
değişime
davet
ediyorsa,
seni
varlıktan
soyundurma
amacına
matuf
ise
hafızalarda
saklanabilmelidir.
İnsanların
görsel
belleği
daha
güçlü
olması
nedeniyle
bu tip
enstantanelerin
faydası
vardır.
Yaşanmış
hayattan
gözlem
örnekleri
verirken,
hikâye
türlerinden
ziyade,
ilmi
olan ve
sağa
sola
saptırmayanlarına
şiddetle
ihtiyaç
duyulur.
O
görüntü,
anlatana
ve
anlayana
kolaylık
sağlar.
Bu
şekildeki
görüntüler
ve
mevcut
bir
kayıtlanma,
değişime
engel
teşkil
etmiyorsa
bir
zararı
yoktur.
Sağlıklı
bir
beyin
için ne
kadar
canlı
olursa
olsun,
sanal
fotoğraflardan
ileri
gidemez.
BEKLENMEYEN
FOTOĞRAFLAR
bu
sınıfa
giren
insanlarda
bir
kilitleme
yapmaz.
Şayet
insan
bir şeyi
gönül
rahatlığı
ile
gerçekleştirmişse
bunun
üzerinden
milyar
sene de
geçse o
konum
yine
hatırlanabilir,
ama bir
kilitlenmeye
yol
açmaz.
Esasen
kontrollü
bir
beyin ve
bellek
bütün
olumsuzlukları
cımbızla
ayıklar.
Dikkatinizi
çekti mi
bilemiyorum,
insanların
en fazla
etkilendiği
sahneler
beşeri-bilinç
dışı
fantezilere
dayalıdır.
Bu tür
bir
etkilenme
içinde
olanlar
artık
kolaylıkla
iyileşemezler.
Çünkü
bir tür
rahatsızlığa
yakalanmışlardır.
Başkalarına
değil,
kendilerine
dahi
faydaları
olmaz.
Çünkü
akıl o
sahnelerle
sarmalanmıştır.
Birey
kuşatılmışlık
duygusuna
kapıldığında
en basit
olaylarda
dahi
onun
etkisi
altına
girebilir.
Dinin
bir
işlevi
de
insanı
bu
konuda
arınmaya
davet
etmesi
oluyor.
“Nefsini
tezkiye
eden
kurtuluşa
erebilir”
ayetini
biz bir
yerde
“lüzumsuz
enstantanelerden
kurtulun”
şeklinde
anlayabiliriz.
Kuşkusuz
önemli
olan,
asla
kayıt
altına
girmemektir.
Bunun en
güzel
örneği
ise
Asi
Ruhlu
Şeyh
Şems-i
Tebrizi
Hazretleridir.
Yeri
geldiği
için
soruyorum!
Hangi
enstantane
onu
kayıt
altına
alabilmiştir?
Öyle
olsaydı
Muhammedi
boyutta
yer
alabilir
miydi?
Çünkü o,
kendi
bütünlüğüne
sahip
olmuş
bir
mahal
olarak,
Allah’ın
bütünlüğünü
de
biliyordu.
Ama
önyargılı,
taklitçi
görüşlerle
anlatılanları
kabul
etmekte
direnenler
bir
anlamda,
tek kare
içindeki
oluşumları
değerlendirmekten
mahrum
kalırlar.
Bazı
şeyleri
bilmek,
kuşkusuz
yeni
şartlarda
nasıl
yaşayabileceğimizi
de
gösterir. |