Tekâmül için doğru yolda –sıratı müstakimde- yürümek
gerekiyor. Bu kavramın anlamı oldukça derin. Üzerinde
dikkatlice durulmalı. Eğri, dengesiz adımlarla
yalpalamak ise sakıncalı. Emin adımlarla yürüdüğünüzden
emin olmalısınız. Aniden durup tökezleme ihtimali de
olabilir.
İşin gerçek yanı; doğru yolda adım atarsanız, tekâmül
edebilirsiniz.
Meşakkatsiz geçen bir hayatla, halk arasında sıkça
kullanılan tabirle söylüyorum; ‘bir eli yağda bir eli
balda’, “üzüntüsüz, dertsiz, tasasız, keyifler
yerinde, arzulara tâbi şekilde yaşamakla” bu nitelik
elde edilemez.
Bu şekilde hedefe doğru gidilmez.
Dikkât edin, dünyanın çeşitli halleri var.
Çok yönlü imtihanları, iniş ve çıkışları olabilir.
İnsanın kendisini, “sayılan hususların dışında
tutması,” büyük bir ihtişam içinde, kafasına koyduğu
şeylerin tümünü yapabilmesi mümkün olmayabilir.
Takdir edilir ki, bütün durumlar da yine bir ‘sırat-ı
müstakim’ üzerinde bulunmak anlamına gelebilir.
Ancak, bu türü fıtridir. Gelişebilmek için iradi
olana geçme şartı aranır.
Tabii ki hemen herkesin olduğu gibi "bizim de
sınanacak" süreçlerimiz olacak, biz de sıkıntılı
günler geçireceğiz. Ama bunlar hep insanın erişeceği
olgunluğu içindir.
Doğruyu bulma aşamasında, sorunlar üzerinde,
kusurlarla ve hatalarla ilgili eleştiride bulunmak ve
buna göre bir analiz yapmak pek mantıklı sayılmaz.
Bazen yaşamımızda “dışımızdaki olayların”
gelişimiyle bir duraklama, hatta gerileme olabilir. İşte
biz, o sebepler karşısında ne gibi tedbirler aldığımızla
yerimizi tayin edebiliriz.
Örneğin, hayat süreci içinde zenginken akıl almaz
şekilde fakirleşebilir, çeşitli sıkıntılar
yaşayabiliriz, ille de "hata yaptık da böyle oldu"
hükmünden yola çıkarsak, başta Amentü’nün kurallarını
ihlâl etmiş olmaz mıyız?
Kusursuz davranışlarımızda bile zamanla kendi
“kendimizden şüpheye” düşebiliriz. Bundan dolayı da
iyice şaşkına dönmemiz mümkündür. Bu bir suç değil,
yoldan sapmak anlamına da gelmez. Allah Rasulü’nün
uyarılarına kulak vererek ve ona olan teslimiyet
sonucu bu badirelerin atlatılması mümkündür.
Ama bunun aksi de olabilir. İşler yolunda gidiyor, bir
sıkıntı yok ise, rahat içindeysek, gevşeme dönemine
girmişsek; bu yaşam felsefemizin, yaptığımız işlerin
doğru olduğunun işareti sayılmaz.
Makul olanı; istikametli, itidalli, ılımlı,
hoşgörülü, dengeli, basiretli ve dünyevi değerlere bağlı
kalmaksızın yaşamaktır.
Böyle bir konumda iseniz ne mutlu size!...
Şayet zenginseniz, zenginliğiniz size yük getirmeyecek,
fakirseniz de hüzünlü olmanız gerekmeyecektir.
Bakın Kur’an-ı Kerim’ de Hadid suresinin 22.
ayetinde özetle, “hüzünlerde yeise” kapılmama,
“sevinçlerde şımarmama” konusunda çok açık uyarılar
bulunuyor.
Unutmayın ki dünya dönüyor, zaman akıp gidiyor,
şartlar farklılaşıyor. Ama “sistem değişmeksizin”
devam ediyor. Sayılamayacak kadar fazla nesiller de
gelse, bu böyle sürecek. Ve insanoğlu zerre kadar
yaptığı şeylerin karşılığını alacak.
Bazen yaptığımız en büyük hata; bir dönüşümün
gerektiğini serinkanlılıkla görüp, onun icaplarını
yerine getirebilmek gayesiyle bir düşünce üreterek
yaklaşmak yerine,
taklitçi şekilde o konuya yapılacak ısınmanın yeterli
olacağını düşünmek veya
bunun
üstesinden gelebilmenin mümkün olamayacağını
kabullenmektir.
Daha önce ilgilenmemiş olanlar için söyleyelim:
Kendi çöküşümüzü hızlandıran nedenlerin başında,
anlamsız davranışlarımız, beden kayıtları ile yaşama
sevdası, dedikoduya ve gaflete itibar etmek geliyor.
Kuşkusuz öz benliğimize ulaşabilmek için, doğru olarak
neleri yapmamız “mümkün ve gerekli” ise onları
gerçekleştirmek, yapmamamız gerekenleri de yapmamak
üzere bir istikamet tayininde bulunmak önemlidir.
Had bilmezlik, sınır tanımamazlık ise kabul edilen bir
durum değildir.
Bir daha tekrarlayalım; bizim sorumluluğumuz, yapmamız
gerekenleri yapmak, yapmamamız gerekenleri yapmamaktır.
Ve belki de yapmamamız gerekenler daha önemlidir; çünkü
bazen öyle hatalar/yanlışlar yapılır ki, bunun
farkına bile varamazsınız; ondan sonra da ne yaparsanız
yapın, hiç faydası olmaz.
Burada "Tepki" göstermek (değil) “stabil”
olmak önemlidir.
Tekâmül denen şey budur. |