Duaya çağrı

     Kasabanın birinde iyi kalpli, nur yüzlü bir çiftçi yaşarmış. Yaz kış demeden çalışır, yetiştirdiği sebzeleri her hafta pazarda satarmış.
     Yine bir gün, pazardan evine dönerken cefakâr atı tökezlenmiş, arabasının tekerleği taşa çarparak kırılmış.
     Tekerleği tamir etmek için uğraşırken, akşam duasına geç kaldığını fark etmiş. Torbasında olması gereken dua kitabını aramaya koyulmuş. Bulamayınca, huzursuzluğu paniğe dönüşmüş.
     Dizlerinin üzerine diz çöküp;
     “ Affet beni Allahım ” diye yalvarmış,
     “ Hafızam kötü olduğu için hiçbir duayı ezbere bilmiyorum. Şimdi ne yapsam acaba ? ”
     Biraz düşünmüş, derin bir nefes aldıktan sonra “ Evet buldum! ” diye bağırmış sevinçle:
     “Allah’ım sen nasıl olsa tüm duaları biliyorsun.      Alfabedeki harflerin hepsini yavaşça söyleyeceğim, lütfen onları istediğin şekilde birleştir
     Yaratıcı, meleklerini çağırıp: “ Sevdim bu duayı ” demiş.
     “ Çünkü sade bir yürekten geliyor…”
 

     Sevgili okurlar!

     Dua gerçekten çok önemli bir işlev.
     Yıllar önce bir dostumun, “nasıl Dua edilmeli?” sorusuna, yukarıdaki hikâyeye benzer bir cevap vermiştim:
Yaratıcı ne istediğini bilir.”
 

     Hemen belirtelim;
 

     İki tür dua vardır: İlki, kötü huylardan, hayvani isteklerden arınmak yerine, beşeri isteklerle dolu olanı seçmek. Bu türü insanları en aşağı noktaya itekler. Makul seviyelerde olanların dışında aşırıya kaçan bu algıya bir son vermek gerekir. Fiziksel dünyada kalışın işaretidir bu türü. Dünya dertlerini yüklenip yuklenip sonra onlardan kurtulmanın ne anlamı olabilir?
 

     Anlaşılacağı üzere, zirveye taşıyan, özden gelen biçimde yapılanıdır. Doğal olarak ruhsal bütünlüğü sağlayanı bu tür dua şekli oluyor. Bu evrede sanal dünya isteklerine yer yok. Bir bilgi bizi fiziksel dünyadan kurtarıyor ve gerçek gibi görülen şeylerin sanal olduğu gerçeğine vardırabiliyor. İşte bu konuda DUA tam bir katkı sağlıyor.

     Daha basit bir anlatımla ifade edersek dışarda gördüğümüz veya TV’de seyrettiğimizle, beynimizin içinde seyrettiğimiz arasında hiçbir fark yok. Yani her şey beynimizde yaşanan bir hologram.  Bu nokta çok önemli. Ve dua, insanı bu düzeye getirebiliyor.
 

     İlkinin, insanı ikinci sınıfa indirgediğini, müminlerin gerçekleştirdiği ve dua kuralını meşrulaştıran gerçek olanının ise insanı alabildiğine yücelttiğini kabul etmeliyiz.

     Bir önemli husus ise duanın, yaratıcının dileyişinin bizde istek olarak ortaya çıktığıdır.  Bu konuyu gözden kaçırmayalım.

     Değerli dostlarım, Musevilik, Hıristiyanlık, İslâmiyet ve diğer semavi dinlerde dua, müşterek, geçerli olan bir sistem.  Hatta çok tanrılı ekollerde de duaya özen gösterilir.

     Eski mısır dininde rahiplerin dualarını ‘âmin’ ya da ‘amen’ diye bitirdikleri tespit edilmiştir.
 

     Kuşkusuz dua, bir acziyetin değil, bilinçli olmanın, en önemlisi bütünlüğün eseri. Sonuca mutlaka etki eden bir faktör. Duasız hiçbir ilerleme kaydedilmediği gibi, elde edilmiş hakların bile zayi olmasına yol açabilir.
 

     İnsanı silkeleyip canlandıran dua işlevini savsaklamak, hiç kimseye yakışmaz. Çünkü dua, yapılacak şeylerin belki en iyisi, en hayırlısıdır.

     Duayı yerinde ve zamanında yapmanız, rotar yapmamanız dileğiyle…

Arkadaşına gönder 

 

 

Paylaş